A. Raif ÖZTÜRK
  • 01/01/1970 Son günceleme: 18/06/2012 00:11
  • 14.664

Nasreddin hoca bir bakkal dükkânı açmıştır.

Bir gün bir müşteri gelir ve şöyle bir mazeretle, veresiye mal alma teklifinde bulunur.

-Hocam, benim birkaç senelik oruç borcum vardı. Onları tutabilmek için bana sahur ve iftarlık için, veresiye bir şeyler verir misin? İlk fırsatta öderim…

Nasreddin hoca bu adama garip garip bakarak, şu ibretlik cevabı haykırır:

-Kesinlikle olmaz! Ayol sen, Kâinatın yüce Yaratıcısı Allaha c.c. olan borcunu, birkaç sene sallayacak kadar cesur ve kabadayı (!!) isen, bana olan borcunu hiç ödemezsin! Allahtan c.c. bile korkmayandan, ben korkarım...

Allah Rasülü Hz. Muhammed sav. Sahabeleriyle sohbet ederken, bir sessizlik olur. Herkes Yüce Peygamberin gül yüzüne bakmakta, onun mübarek ağzından dökülecek incileri merak etmektedirler. Hz. Muhammed s.a.v.  buyurur:

-Size bir soru sorayım mı?

-Buyur yâ Rasülellah…

-Bir mü’min, hırsızlık yapabilir mi?

- …… (cevap yok..)

-Bir mü’min, gıybet edebilir mi?

-…….

-Bir mü’min, kalp kırabilir mi?

-…….

-Bir mü’min, zina edebilir mi?

-…….

-Bir mü’min, yalan söyleyebilir mi?

Bu sorudan sonra sahabelerden en tez canlı olanı söze girer:

-Ey Yüce Peygamber, bunları en iyi siz bilirsiniz. Cevaplarını sizden dinleyebilir miyiz?

-Evet ashabım, her mü’min NEFİS taşıyor ve her zaman ve her dakika Şeytanın tasallutu altındadır. Bu büyük günahları da hasbel beşer işleyebilir. Fakat, derhal tevbe-i istiğfar ederek, bir daha asla yapmaz.

Fakat, bir mü’min KESİNLİKLE YALAN SÖYLEYEMEZ!!!...

Evet, şu bir gerçektir ki; “YALAN BÜTÜN KÖTÜLÜKLERİN ANASIDIR”, denilebilir.

Çünkü, her kötülüğü yapabilmek için, yalana mutlaka ihtiyaç var. Yapılan kötülüklerin ifşâ edilmesi utanç vesilesi olduğundan, herkese azap verir. (Vicdanı çürümüş olanlar müstesna.)

Bu gerçeği bilen TSK bile, geçmiş yıllarda dahi (dindarlara ve muhafazakârlara çok katı tavır takındığı halde) malzeme deposu, erzak deposu veya kantin gibi çalıp-çırpmanın önlenemediği yerlere, tek çözüm olarak dindar ve inançlı kişileri seçerlerdi. Aksi halde, çok zor durumlarda kalındığı itiraf ediliyordu…

Yine bir gün Rasülellaha s.a.v. bir müşrik gelir:

-Yâ Rasülellah, ben de Müslüman olmak istiyorum ve sizin sohbetlerinize de sürekli katılmak istiyorum. Fakat sizin (içki, kumar v.d.) yasakladıklarınızdan bir türlü vazgeçemiyorum. Ne buyurursunuz? Der.

Allah Resulü cevap verir:

-“Sen de sohbetlerimize katılabilirsin, fakat kesinlikle yalan söylemeyeceksin!”Buyurur.

Birkaç gün geçtikten sonra o kişi sohbet-i Nebevîye katılır. Hz. Muhammed sav herkese sorduğu gibi, ona da hatırını ve bu birkaç gün içinde neler yaptığını sorar. O da:

-“Yâ Rasülellah, şu gün bazı arkadaşlarla falan yere gittik, içki içtik…” Der, fakat bunu arz ederken, ezilir, büzülür, kızarır, utanır ve kan-ter içinde kalır. Yerin dibine girip çıktığını hisseder. Aradan birkaç gün daha geçer ve benzer sorular karşısında aynı sıkıntıları yaşar.

Bu hal birkaç kez devam ettikten sonra, o kişi arkadaşlarına dert yanmaya başlar:

—“Yahu arkadaşlar, bu böyle olmuyor. O huzur verici mekânda yerin dibine giriyorum. Gitmesem de olmuyor, o güzelliklerden mahrum kalacağımdan korkuyorum. En iyisi biz bu müskiratı, bu zıkkımı bırakalım.” Diye karar veriyorlar. Diğer günahları da aynı sebeplerle kısa zamanda tamamen terk ederek, iyi bir sahabe olurlar…

Yarım asır öncesine göre, bizler çok şanslıyız.

Bu gün Kur’ân öğrenmek isteyenler, Jandarma dipçikleriyle komaya sokulmuyor.

Bu gün Kur’ânın asrımıza bakan tefsiri hükmündeki Risale-i Nur kitapları okuyanlar, yakalanıp hapsedilmiyor. Türlü türlü işkencelere maruz bırakılmıyor.

Bugün dini sohbet için yapılan toplantılar, polisler tarafından eşkıya basar gibi, esrar-eroin gurupları gibi, sahte rakı yapan çeteleri basar gibi basılmıyor. Bugün, takke, tesbih, seccade ve dini kitaplar SUÇ ÂLETİ sayılmıyor. Çok şükür ki din ve mukaddesat düşmanları halk tarafından çok iyi tanınıyor ve o zihniyete artık oy ve yetki verilmiyor.

Kur’ân öğrenmek isteyen herkes, en yakınındaki din görevlisine müracaat ederek, 15 gün içinde Kur’ân okumayı öğrenebiliyor. Hatta hızlı-hafıza teknikleriyle yarım günde, (10 saatte) bile öğrenilebiliyor. Yüce Rabbimizin Esma ve sıfatlarını öğrenmek isteyen ve en çok muhtaç olduğu ÎMÂN HAKÎKATLERİNİ tahsil etmek için, her semtteki yüzlerce nur dershanelerinden dilediğine, istediği zaman gidebiliyor. O kâbuslu yıllar çok-çok gerilerde kaldı. Birçok yabancı ülke üniversitelerinde bile ders kitabı olarak okutulan Risale-i Nur külliyatı, lügatli ve açıklamalı olarak semt kırtasiyelerinde bile satılıyor.

Okulların yaz tatilinde bugün, bütün semt camilerinde, Din, ahlâk ve “Kur’ân dersleri seferberliği” başladı. Tek bir kuruş bile ücret talep edilmiyor. Hatta hediyeler veriliyor…

  • Yani, bu gün câhil kalmanın hiçbir mazereti kalmadı. 70-80 Senelik bir ömür için,EBEDİ BİR HAYATI kazanmayı ihmal edenden daha cahil kim olabilir?

Bütün bu güzelliklere rağmen, yüce dinimize karşı lakayt kalınırsa, herhalde vebali de tokadı da çok büyük olur…

  • Ne mutlu bu güzel fırsatları çok iyi değerlendirerek, dünya ve ahiret saadetini hak edenlere… Vesselâm…

Yazarın Yazıları