Sinan KAVRAKOĞLU
  • 01/01/1970 Son günceleme: 18/11/2008 23:11
  • 28.384

Geçen yazımda hakkımda verilen soru önergesini cevaplayarak siz değerli okurlarımın değerli zamanlarını almıştım. Konu hepinizin malumu… Başlangıcı da… Olay, bir siyasi partinin belediye meclisinde asker ailelerine yapılacak yardımları veto etmesini eleştirmemle patlak vermişti. Adı geçen partinin temsilcisi Dost Beykoz’u “veto” ettiğini belirten bir basın toplantısı düzenleyip iftira ve yalan haber yapmakla suçladı bizi. Bu kadar iddialı söylemleri görünce “acaba gözden kaçırdığımız bir şey mi var” diyerek meclis tutanaklarını inceledik. İnceleme sonucunda çok doğru ama eksik bir haber yaptığımızı anladık. Yani onların iddia ettiği gibi iftira veya yalan haber yaptığımız doğru değil. Bilakis iftiraya uğrayan biziz. Haber konusunda yanlış yönlendirilen yerel basına meclis tutanaklarını incelemelerini öneririm.

Eksik kısmına gelince: Bu zevat-ı kiram asker ailelerine yapılacak maddi yardımı veto etmenin yanı sıra, belediye personelinin “Toplu İş Sözleşmesi” hakkını da aynı oturumda veto etti. Yaklaşık 600 kişiden oluşan belediye personelinin dolaylı da olsa 4 bin seçmeni etkilediğini bilseler seçim arifesinde böylesine büyük bir siyasi hata yapmazlardı herhalde.

Bu tür siyasi hatalarda bilimsel yetersizliklerden veya projesizlikten bahsedebiliriz. Takım tutar gibi parti tutmaktan da bahsedebiliriz. Bu istikrarsız politikalarda, gelgitlerde mevzu bahis olamayacak tek şey Beykoz’un yararına bir takım projeler üretmektir. Kaldı ki bu zevata göre % 86’sı kaçak olan Beykoz’da yakında Tokatistanbul Evleri, Rüzgarlıbahçe Konakları, Çiğdem Konutları mantar gibi bitecektir. Beykoz’da kim var kim yok kökünden sökülüp sokağa atılacaktır. Bunu kim mi yapacak? İşte orası meçhul…

Hâlbuki daha dün belediyenin kapısına pankart ve dövizlerle dayanan bir takım vatandaşlar oturdukları belediye arazilerini metrekaresi 130 YTL’den alıp inanılmaz rakamlara bazı şirketlere satmışlardı. 200 metrekarelik yeri için belediyeye 26 bin YTL ödeyip 300 bin YTL’ye satan birini bizzat tanıyorum. Onun için, hiç kimse kusura bakmasın ve kimse kimseyi kandırmasın. “Yüzyıldır oturduğum yerimden beni koparamazlar” diye de yırtınmasın. Zira bu yırtınmalar metrekare birim fiyatlarının oranına göre halay çekmekle göbek atmak arasında geniş bir bantta seyredebilir.   

Türkiye’nin % 80’inin ve İstanbul’un % 75’inin kaçak olduğu gerçeğinden yola çıkarsak Beykoz’da ne bir ev yıkılır, ne de birileri göçe zorlanır. Serbest piyasa ekonomisi şartlarının Beykoz’da da geçerli olacağı kesin. Lütfen vatandaşlara yalan söyleyip korku ve gerilim içinde yaşamalarına yol açmayın.

Bu yazdıklarım mülkiyet ve tapu sorunu üzerinden siyaset üretenlerin pek hoşuna gitmeyecek ama gerçek bu.

*  *  *

Dünyanın yarısını dolaştım Beykoz gibi bir yer görmedim. Biri Beykoz’u Göksu Evleri’nden ibaret sanırken, bir diğeri her seçim döneminde Beykoz’u dümdüz eder, büyük sermaye gruplarına pazarlar, başta Tokatköy olmak üzere taş üstünde taş bırakmaz. Kaşlarını çatar, masaya yumruklarını vurur da vurur. E hani proje dedin mi; “Ankara’ya bi yürüyelim” der. Hayır, yürürken yolda düşünür diyorum da, o da tutmaz… Hayırlısı…

 Öbürüne bakıyorum, bir tarafında aile şirketine çevirdiği vakfın yönetim kuruluna dâhil ettiği medya cücesiyle bir türlü hayata geçiremediği projelerini temcit pilavı gibi ha babam önümüze servis edip –biz de safız ya yiyoruz- gündemde tutunmaya çalışırken, diğer tarafında neredeyse peşinen aday ilan ettiği ve görev süresince paslı çivisini bulamadığımız, kendi meclis üyeleri tarafından aklanamayan bir sabık başkan. Ve bunların Genel Başkanı daha dün meydanlarda çarşaf yakarken, bu gün pişkin pişkin sırıtarak çarşaflara parti rozeti takıyor. Dün başörtüsü konusunda Allah’ın Ayetleri’ni diledikleri gibi yorumlayanlar, bu gün kara çarşaflardan medet umuyor. Ne diyebilirim ki! Offfff!  

Bir de çakma gazetemiz oldu! Ümraniye’den istediği etkiyi uyandıramayan medya cücesi, paravan gazetelerle Beykoz’da etkili olmaya çalışırken, daha dün tehdit ettiği bazı isimlerle bu gün sarmaş dolaş arz-ı endam ediyor. Bu ucubelik “denizanası tadında ilişkilere” örnek olarak literatürdeki yerini alırken, Beykoz ayağının topal çıkmasının şaşkınlığını yaşadığımı belirtmeliyim. Ne diyebilirim ki! Yorum siz değerli okurlarımın…

Yazarın Yazıları