Büşra ŞEN ÇOBAN
  • 15/12/2015 Son günceleme: 17/12/2015 10:11
  • 9.401

Sapare aude! “Aklını kullanma cesareti göster” anlamına gelen bu kelimeyi ilk olarak Kant’ın  “Aydınlanma nedir?” adlı makalesinde duymuştum. O kadar hoşuma gitmişti ki adeta devrin eksikliği misali.

Evet, eksiklik çoğumuz aklımızı kullanma cesareti gösteremiyoruz. 1784 yılı Almanya’sından bu yana hala çok şey değişmemiş gibi görünüyor, ya da o kadar evrensellik taşıyan problematik bir söz ki hala günümüzde bile aklımızı kullanma cesaretini gösteremiyoruz toplum olarak.

Düşünmemiz o kadar sınırlandırılmış ki Subay “düşünme, itaat et” diyor. Maliye  “düşünme, vergini öde” diyor. Din adamı “düşünme, inan” diyor. Bu kadar meseleyi alanı aşıp, bir nevi farklı olmak bir paradigmayı değiştirmek, kırılma noktası yaratmak “Aydınlanma” kavramının kendini var etmesine yol açıyor. Kant’ın aydınlanma kavramı sınırlandırılmış, özgürlükleri aşmaya çalışmak çabası içinde olmaktır. Özgürlük dediğimiz şey gerçekten sınırlıdır. Tercih hakkı bizde olsa bile, neyi tercih edeceğimize biz karar versek bile tercih edeceğimiz durumları, olanakları, seçenekleri biz belirlemeyiz. Bu yüzden özgürlükler sınırlandırılmıştır. Aydınlanma da bu sınırı aşmanın adıdır.

Şimdi bakalım kendimize, çevremize, dünyamıza kim ne kadar aydın? Bunu ölçebilmenin ilk basamağı olarak “eleştiri yapma ve eleştiriyi kabul edebilme” olmak zorundadır. Eleştirinin büyük bir nimet olduğunu düşünenlerdenim. Eleştiriler vesile olur bir adım ileride olmaya. Eleştiri yapmak değildir asıl erginlik. Eleştiriden pay çıkarıp, eleştiriyi dinleme sabrı ve olgunluğu gösterip bir adım ileri gidebilme çabasıdır. “Eleştiri yapma kabiliyeti” Maşallah toplum olarak bir numarayız. Asıl mesele eleştiriyi kabul edebilmede.

Beykoz’ da doğmuş, büyümüş siyaseti, sporu, arkadaşlığı her şeyi Beykoz’da öğrenmiş bir insanım. Şu an hem siyasette, hem basında ya da sosyolojik durumların takibinde aktif olduğumu söyleyebilirim. Bu durumlara nazaran, ‘kim ne kadar aydın, kim ne kadar eleştiriye açık’ diye bir soru soracak olursanız, ‘hiç sormayın’ derim. Özellikle siyasi mecrada eleştiriye açık olma olgusu yok olmuş durumda. Siyaset, hizmet etmekten başka işlere hizmet eder durumda. ‘Amaaan bu işlere hiç bulaşma, siyaset sana göre değil, seni bozar.’ Diyenlere inat sonuna kadar içinde olmak gerek eğer samimiyseniz. Eleştirilere nasıl cevap verilir, hangi tutum içinde olmak gerek bunun üslubunu bilmek gerek. Her eleştiriye taarruz politikası uygulamak eleştiri yapanları haklı çıkarır.

Öncelikle yapılan eleştirilere cevap vermek gerek ama öyle böyle cevaplar değil,  belgeyle, hukukla. Politik bir üslup kullanmak gerek. Bu büyük bir erdemdir. Bu aydınlanmanın adıdır. Yahu kardeşim aklını kullanma cesareti göster, azıcık politik ol. İtiraz etmeyi bil, itirazın üslubunu bil. Bir de “çıkar ve menfaat” kavramları var. Bu kavramlar araya girince, ortaya çıkınca aydınlanmanın önü kesilir. Aklını kullanma cesaretini bırakın akıl makıl kalmaz ortada.  Öncelikle bu kavramlardan kurtulmak, egoyu yere sermek gerek.  Ayrıca takip ettiğim kadarıyla bazı insanlar da akıl var cesaret yok, tabiri caizse yalakalıktan öte yapacak işleri de yok.

Bu kadar anlattım. Kanttan girdim, Beykoz siyasetinden çıktım. Yazdıklarımda şaibe ya da taraf tutma söz konusu değildir. Kim hangi tarafa çeker, nerden okursa eleştiriyi kendine ya da karşıya alır. Felsefe esnektir. Nerden bakarsan o tarafa gelir. Ne tarafa çekersen o tarafa çekilir. Yine bu nimeti kullanarak kişilerin kendilerini düşünmesini ve bir eleştiri yapmasını istedim.

Gözünü seveyim felsefenin

Yazarın Yazıları