Ana Sayfa Arama Galeri Video Yazarlar
Yayın/Gazete
Yayınlar
Kategoriler
Servisler
Nöbetçi Eczaneler Sayfası Nöbetçi Eczaneler Hava Durumu Namaz Vakitleri Puan Durumu
WhatsApp
Sosyal Medya
A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK

Aklın yolu birdir, fakat heyhat…

Çok önemli bir soru ile başlayarak, çok ilginç ve ibretlik bir konuyu, sizlerle birlikte incelemek istiyorum bugün.

SORU ŞU:

Herhangi bir sebeple bilinciniz kaybolduktan sonra kendinize geldiğinizde; çok büyük ve komplike bir gemide olduğunuzu, hatta uçsuz bucaksız bir OKYANUSTA süzülerek ilerlediğinizi görseniz, en çok neyi merek edersiniz ve ilk önce neleri öğrenmek istersiniz?..

Bu soru hakkında; birçok istatistikler yapılmış ve “aklın yolu bir” prensibine göre verilen cevaplar da hep aynı olmuş.

Şöyle ki, önce:

Ben neredeyim? Bu gemi neyin nesi? Bu gemi kimin? Bizi bu gemiye kim bindirdi? Bizi bu gemiye niçin bindirdi? Bizi nereye ve niçin sevk ediyor? Acaba bizden ne istiyor?..

Zaten böyle bir durumdayken bu soruları sormayan kişi, ya henüz ayılamamış, ya da henüz aklı başına gelmemiş demektir. Aklı başına gelen herkes, bu soruları mutlaka soracak ve cevaplarını da elbette çok merak edecektir.

Bu konuda da aklın yolu birdir. Yani, başka bir şık olamaz…

Bu girizgâhtan sonra gelelim esas konumuza:

Her birimiz, istisnasız olarak, uçsuz bucaksız bir SEMÂ OKYANUSUNDA süzülerek yüzen, komplike (yani, karmakarışık, anlaşılması ve çözülmesi çok zor ve sayısız nimetlerle dolu, çeşitli olaylar yaşanan) bir Dünya GEMİSİNDE bulduk kendimizi.

Ayıldığımızda, kendimize geldiğimizde, yani AKILBÂLİĞ olduğumuzda, mutlaka aynı konuları merek etmek ve aynı soruları sormak zorundayız.

-Ben neredeyim? Bu Dünya gemisi neyin nesi? Bu Dünya gemisi kimin? Bizi bu Dünya gemisine kim bindirdi? Bizi bu Dünya gemisine niçin bindirdi? Bizi nereye ve niçin sevk ediyor? Acaba bizden ne istiyor? Gibi soruların cevaplarını mutlaka bulmak, öğrenmek ve gerçekleri bilmek zorundayız.

Çünkü AKLIN YOLU BİR…

Fakat heyhat, ne hazindir ki 12-14 sene içinde akıl baliğ olduğumuz halde, hem bizlerden önce bu gemiye bindirilen anne, baba, akrabalarımızın ve çevremizin gafletleri nedeniyle, hem de sekülerizm, medya, internet, lüzumsuz meşguliyetler ve hatta iş-güç, okul gibi meşru meşguliyetler nedeniyle, bu sorular aklımıza bile gelmedi.

Yani, bir nevi aşina olduk. (göre göre, taklit ede ede alışa geldik.)

Yavaş yavaş gaflete düştüğümüz için de bu soruları sormak veya merak etmek, çoğumuzun aklımıza bile gelmedi. (Feraset sahibi bahtiyar kişiler ve aileler, hariçtir.)

Bilim adamları bu yavaş yavaş aşina olma hakkında bir deney yapmışlar. Bence ‘sadistçe bir deney’, fakat bilim adına ve insanlığa hizmet için olduğundan müsamaha ediliyor.

Şöyle ki:

Kurbağayı 90 derecenin üzerinde ve kaynamak üzere olan bir tencere dolusu suyun içine atmışlar. Kurbağa hemen kendisini tencerenin dışına atmış ve haşlanmaktan kurtulmuş.

İkinci denemede; kurbağayı aynı tencereye, ılık suya bırakmışlar. Fakat tencereyi altından yavaş yavaş ısıtmaya başlamışlar. Su ısındıkça kurbağa mayışmış, gevşemiş, rahatlamış, yani ısı değişimine aşina olmuş. Neticede ise haşlanarak ölmüş…

İşte insan olarak bizler de şu Dünya gemisi içinde, 12 seneden fazla zamanda akıl baliğ oluncaya kadar, çoğumuz bizden öncekilerin yaşantılarıyla aşina oluyoruz. Kurbağanın ikinci deneyindeki gibi, yavaş yavaş gaflette haşlanıyoruz.

Arif Nihat Asya’nın şiirindeki teşhisi çok anlamlı: “Bize bir nazar oldu. Cumamız Pazar oldu. Ne olduysa bize böyle, hep azar azar oldu…”

Yüce Rabbimiz Rahmet ve merhametiyle; Tevbe Süresi 126. Ayette buyurduğu gibi “..senede iki defa sınav için gönderilen belâ ve musibetlerle …” gafletten uyanıp, yukarıdaki soruları kendimize sormazsak ve tedbirlerimizi almazsak, o kurbağa gibi Cehennemde haşlanmaya aday oluruz. Allah cc bizleri muhafaza eylesin.

 

Hâlâ nefes alıyorsak, “SINAVIMIZ devam ediyor” demektir.

Ne olur, şimdi hemen; yukarıdaki soruları kendimize soralım:

-Ben neredeyim? Bu Dünya gemisi neyin nesi? Bu Dünya gemisi kimin? Bizi bu Dünya gemisine kim bindirdi? Bizi bu Dünya gemisine niçin bindirdi? Bizi nereye ve niçin sevk ediyor? Acaba bizden ne istiyor?

En doğru kaynaklardan bu soruların cevaplarını öğrenelim.

Bunun için de ne kadar FUZÛLÎ MEŞGÛLİYETİMİZ varsa, hepsini TERK (*.) edip, onlarla kaybedilen zamanları kazanıp, bizi bu dünya gemisine göndereni, Esma ve Sıfatlarıyla öğrenelim. Nereye sevk edildiğimizi, gerçekten öğrenip, oraya göre hazırlıklar yapalım.

Bundan sonraki yaşantımızı, bu Kâinatın ve şu Dünya gemisinin sahibinin ve bizleri bu gemiye bindiren Yüce Allah’ın cc istekleri doğrultusunda sürdürelim ki, Cehennemde haşlanmak yerine, Ebedî Cennetlerde sefalar sürmeye aday olalım, inşallah…

Çünkü AKLIN YOLU BİR… Vesselâm.

(*.) BİR VECÎZE: “Terakkiyâtın yolu, TERKLERDEN geçer.”

Yani; Terakkiyâtın (mânevî olarak ilerlemenin, gerçekleri öğrenmenin ve yükselmenin) yolu, TERKLERDEN (nefsî arzuları, rahat uykuyu, Allah rızasından başka meşguliyetleri vs. terk etmekten) geçer.

A. Raif ÖZTÜRK
A. Raif ÖZTÜRK HAKKINDA

A. Raif ÖZTÜRK... 20 Nisan 1950 yılında Tekirdağ Çorlu’da doğan Raif Öztürk, ilkokulu Çatalca’da okudu. O dönemin şartlarına göre eğitimini ve iş yaşantısını birlikte sürdürmeyi hedefleyen A. Raif Öztürk, Meslekî Ortaokulu Paşabahçe’de sürdürerek, Sultanahmet Meslek Lisesi’nde özel olarak Makine Yüksek Teknik Ressamlığa devam etti. Türkiye Şişe ve Cam fabrikalarında 26 sene ‘Robotik ve Tam Otomatik Makineler Üretim Hattı Makine Teknisyenliği’ & Fabrika Vardiya amirliği yaptı. ‘Özel Araştırma, Geliştirme ve Eğitmen’ (ARGE) görevlisi olarak 1980’de İngiltere’ye, 1986 yılında da Japonya’ya giden yazarımız, dönüşünde de Meslek Lisesi mezunlarına, (Üretim makinaları, Kalite çemberleri ve beyin fırtınası teknikleri hakkında) iş programlamaları, eğitmenlik, rehberlik ve liderlik dersleri verdi. 1990 yılında Türkiye Şişe Cam Fabrikalarından kendi isteğiyle emekli olan A. Raif Öztürk, Öz Emek Spor Ltd. Şt. Mağazalarını açarak, hâlen işletmeye devam etmektedir. 1990’lı yıllarda bir yıl Diksiyon, bir yıl Osmanlıca, iki yıl da Arapça eğitim alan Öztürk, Halen (1962’den beri) Beykoz, Kavacık’ta ikamet etmektedir. Hiç Kur’ân bilmeyen 30-40 kişiye; aynı anda ve 10 Saatte Kur’ân öğretme uzmanı olan yazarımız, 2014 yılında Sakarya Üniversitesinden “Eğitimciye Eğitim” adıyla eğitim aldıktan sonra, “DEĞERLER EĞİTİMİ UZMANI” sertifikası kazanarak, Beykoz Milli Eğitim Müdürlüğünde ve ülkenin çeşitli illerinde 6 yıldan beri konferanslar ve görsel seminerler vermektedir. Yazarımızın, 2002 yılından bu yana; ‘Fikir Bahçesinden BİR DEMET’, “Derdim bana DERMAN imiş”, ‘Biyoenerji ve Kozmik Bilimin ışığında ŞİFA OLAYI’ adlı Belgesel, tevhid ve tefekkür içerikli kitapları yayınlandı. Sn. Öztürk Ulusal ve Uluslararası Sempozyumlarda, 2015’te Kastamonu Üniversitesinde ve 2018’de Ukrayna Üniversitesindeki sunumlarda kürsü almış olup, hâlen köşe yazılarına ve Kitap çalışmalarına devam etmektedir. 2006 Yılından beri “Dost Beykoz Ailesi” mensubudur…

YORUMLAR

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

YAZARLAR
TÜMÜ

SON HABERLER