Büşra ŞEN ÇOBAN
  • 19/01/2016 Son günceleme: 22/01/2016 17:21
  • 7.133

“Elin oğlu okur atomu böler, bizimkiler okur vatanı böler” diye ne güzel diyor üstat.

Sözde aydın dediğimiz fakat aydınlanma evresine henüz adımdaki atamamış aydınımsı kesim; “Bu suça ortak olmayacağız” başlığı altında bir bildiri ile imza toplayıp barış talebini dile getiriyorlar. Bir aydının barış istemesi kadar doğal ve muhtemel bir şey yok. Fakat bu nasıl bir algı yönetimidir ki; terör, devlet özdeşleştirmesini yapabiliyorlar. Devletin öldürdüğü terör örgütü üyelerini nasıl benimsediler nasıl özümsediler de devletin ekmeğini yiyerek bu devletin askerine, polisine, halkına ateş edene sahip çıkabiliyorlar gerçekten aklın sınırlarını aşan metafizik varlıklar kadar anlaşılması güç bir mesele.

Akademisyenler geçen gün bildirilerine 4 yeni madde daha ekledi maddelerden birinde, “Hendekler ve barikatlar bu günkü kargaşanın sebebi değildir, sebep Kürtlere uygulanan boğucu baskıdır” diğer bir madde ise “Erdoğan bunları bahane ederek Kürt vatandaşlarını öldüremez.” Bu maddelerde ne kadar masumane bir savunma yapılıyor; Hendek savunması…  Yahu hendekleri kaz oraya, tuzakları kur, sonra de ki; katil devlet. Bu en düşük seviyeli insanın bile anlayacağı bir meselenin algı yönetimiyle geldiği durumdan başka bir şey değildir.

Taarruza geçmeden önce bu süreç nasıl bu hale geldi ortalık neden bu kadar karışmaya meyilli… Burada atladığımız birkaç nokta var. Bu noktalara değinelim.

İlk nokta çözüm süreci; Akademisyen ağabeylerimiz, ablalarımız Kürt halkının haklarını istiyor ya hani. Çözüm sürecindeki dünya kadar hakkı hatta fazlasıyla belki de bir ayrıcalığı nasıl gözden kaçırıyorlar. Önce PKK çözüm sürecine sadık kalsaydı da tekrar devletimiz dağlara operasyon yapmak zorunda kalmasaydı.  28 Şubat 2015’te Dolmabahçe görüşmelerinde uzlaşılması gereken on maddeyi kabul etmeyerek ilk kendini belli etme girişimine girdiler. 11 Ağustos 2015’te Cumhurbaşkanı ERDOĞAN; ‘Biz ateşkes istemiyoruz, biz silahların gömülmesini istiyoruz’ diyerek, devlet adına atılması gereken adımı atmış oldu. Çözüm süreci bazıları için umuttu, bazıları için verilmesi gerekenden fazlasıydı yani gereksizdi. Bu tartışılır. Fakat PKK Güneydoğu’da barajların yapılmasına izin vermedi, silahları gömmedi ve hem kendi ayağına sıktı, hem de görevini yapmakta olan askerime polisime sıktı. Devlet dağları didik didik tarıyor. Tabiri caizse terörün kökünü kurutmayı hedefliyor.

Çocuklar ölmesin, insanlar ölmesin, polisler ölmesin diyorum ben de fakat benimki terör örgütü yandaşı Ayşe öğretmen kadar propaganda varı değil. Gönülden, içim acıyarak ve bir dua niyetinde Büşra Öğretmen olarak.

Terörün 21 yılda ekonomiye kestiği fatura, mit harcamaları ve örtülü ödenek dâhil 300 milyar dolar. Can kayıpları ve kültürel mirasın tavrını saymıyorum bile.  Sen camiyi yak, okulu yak sonra ‘öğretmenler öğrencilerin yüzüne nasıl bakacak’ de.

Diyarbakır Sur’da Kurşunlu Cami’sini bombalayan PKK değil miydi? Kaç okul yakıp Yasin Börü şehidimiz gibi kaç masumu şehit ettiler bunları da mı hiç görmediniz? Berkin Elvan gibi gencecik çocuğu kendinize protesto malzemesi yaptınız. Yasin Börü’yü neden hiç hatırlamadınız? Kurban eti dağıtılırken vahşice şehit edilen Yasin Börü’nün cenazesinde Berkin’inkine giden kim vardı? Yasin de Berkin de kardeşim ama Berkini çirkin oyunlarınıza alet etiniz.

Bir de akademisyen olduğunuzu iddia etmez misiniz? Bazılarınızdan dört yıl boyunca eğitim aldım. Siyaset felsefesi adı altında Gezi olaylarını, Berkin’i anlatırken, PKK’nın yaptıklarını, Yasin’i hep unuttunuz. Barış isteyen sizlerden ben eğitim almak zorunda kaldım fakat ne kardeşimin, ne öğrencilerimin, ne de Allah nasip eder de çocuklarım olursa onların sizin gibi insanlardan eğitim alıp. Aşılamaya çalıştığınız saçma ideolojilerle eğitim almak zorunda kalmasını istemiyorum. “Bu suça ortak olmayacağız” diyorsunuz; ya kıymetini bilmediğiniz akademik devlet kadrolarını boşaltın da madem bu suça ortak olmayın.

Özgürlük, eşitlik savunucusu sizler:  Gözünüzün önünde Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ndeki mescit talebine de bir el attınız mı? 4 yıl boyunca zemin kat otoparklarında namaz kılmak zorunda olan bizlere; “GERİCİ” dendiğinde hiç sesinizi çıkardınız mı?

Neyse ki şaşırmadım.

Yazarın Yazıları