Kader GÜR
  • 23/05/2019 Son günceleme: 23/05/2019 14:37
  • 8.815

Karma karışık duygular içindeyiz. 31 Mart Seçimleri hem farkında olup ta bir türlü anlatamadığımız rehavetin sonuçlarını önümüze koydu, hem de toplumun tüm kesimlerinin gelecekle ilgili kaygılarını gündeme taşıdı.

Bir kesim için ‘Alan aldı, giden gitti’ demek mümkünse de bizim gibi insanlar için bu geçerli değildir. Çünkü biz hep hak ederek almak isteyen tarafta olduk… Buna Allah’ta şahittir, kulda…

31 Mart Seçimleri’nde genel de oy oranımızda bir düşüş söz konusu olmasa da Ankara ve İstanbul bizim için bir temeldi. Oralarla ortaya koyduğumuz enerji tüm teşkilatlarımız için motivasyon kaynağıydı. Hatta AK Parti’nin kurumsal manada lokomotifiydi bu şehirler. O kadar ki, İstanbul ve Ankara Anadolu’daki belediyelerimiz içinde bir güvenceydi. Çünkü Ankara ve İstanbul Büyükşehir Belediyeleri Anadolu’daki ilçe ve belde belediyelerimize ciddi destekler veriyordu.

Onun için bu üzücü sonuç karşısında, geçmişimiz film şeridi gibi gözümüzün önünden geçince, gelecekle ilgili endişelerimizi bir kez daha dile getirmek zorunda kaldık.

23 Haziran’da yapılacak olan İstanbul Büyükşehir Seçimleri’ni kazanacak olsak ta, bir tufan yediğimiz gerçeğini ört bas edemeyiz. Öz eleştiriyi harbiden yapmalı ve hesabı sormalıyız. “Zamanın da demiştik” cümlesi çok klasik. Biz sadece demekle kalmayıp adeta haykırmıştık. ‘Bu saltanata, bu israfa, bu adam kayırmaya, bu insan harcamaya, bu çıkar kavgalarına, bu menfaat ilişkilerine, bu burnu büyüklüklere son verin’ diye. Duyan oldu mu? Olmadı. Olsaydı bugün bu tartışmaları yapmazdık.  

AK Partimizin Türkiye’de büyük işler başardığı, hatta çağlara çağ atlattığı bir gerçektir. Ama gel gör ki benim gibi maaşıyla geçinenler bir türlü çağ atlayamadı. Fedakârlığı hep bizim kesim yaptı. AK Parti’nin eline imkân verdikleri aldı yürüdü. AK Parti’ye inanan emekçiler bir türlü istediğini alamadı. Ne taşeronlar tatmin oldu, ne emekliler, ne esnaf ne de gençler. AK Parti’miz maalesef makamlara taşıdığı liyakatsiz insanları ve etraflarındaki yalakaları zengin etti.

Oysaki 14 Ağustos 2001’de kurmuş olduğumuz partimizin temel ilkesi herkesi kalkındırmaktı. Maalesef öyle olmadı. Bir kesim kalkınırken, bizim kesim ise önceliği hep ülkenin büyük sorunlarına vererek AK Parti’den desteğini esirgemedi.

Bu saatten sonra bize sıra gelir mi? Bilinmez ama emekçi kesime bedel ödetmekten vazgeçilmesi zaruret halini almıştır… Aksi takdirde, emekçi kesim sığınacak limanı bulduğu anda süreci sonlandırmaya kararlıdır…

Ben AK Parti’nin kuruluşunda yer alan ve 18 yıldır zaman zaman sert ifadelerle partimi eleştirsem de çizgisinden taviz vermeyen bir işçiyim… Aynı zamanda Türkiye Sağlık İşçileri Sendikası Beykoz Devlet Hastanesi İşyeri Temsilcisiyim. Onun içindir ki, çalışan kesimin iktidarımızdan neler beklediğini çok iyi bilenlerdenim.

Türkiye Sağlık İşçileri Sendikası 1961 yılında kurulmuş sağlık sektörünün en köklü sendikasıdır ve merhum Mustafa Başoğlu tarafından kurulmuştur.

İdeolojik olarak değerlendirecek olursak Anadolu Kültürünü daha çok benimseyen bir yapıya sahiptir… Türkiye Sağlık İşçileri Sendikası’nın önceliği hep emekçinin mevcut haklarını korumak ve o hakları büyütmek olmuştur… Ülkenin bölünmez bütünlüğü söz konusu olmadığı sürece siyasi bir tavır içinde olmayan sendikamız Türk İş Konfederasyonu’na bağlıdır.

Bunları anlatmamın sebebi de şudur. Yine bizim partimizi arkasına alan, kendini hükümete yakın gören Hak İş’e bağlı, mesela Öz Büro İş Sendikası… Öyle bir sendikacılık yapıyorlar ki, tamamen umut pazarlamacılığıyla yasal dayanaktan yoksun vaatlerle, sendikal hakları olan işçilerinde haklarını askıya aldırıyorlar.  

Taşerondan kadroya geçen arkadaşlarımızın sendikal hakları henüz verilmemiş olmasına rağmen, umut pazarlamacılığı ile onları sendikalarına üye yapıyor, ondan sonra da ‘çoğunluk bizde’ iddiasında bulunuyorlar. Taşeronların kadroya geçmesini sağlayan Kanun Hükmünde Kararname’nin detayları yok sayılarak ortaya çıkan bu durum tamamen toplu sözleşmeye tabi çalışan diğer işçileri de mağdur ediyor…

Sonra ne oluyor?

Türkiye Sağlık İşçileri Sendikası bu duruma itiraz ediyor, yargı yoluyla durumu düzeltse de olan yine emekçilere oluyor… Kafalar karışıyor! Şimdi bu adamlarda benim partime güvenerek işçilere umut tacirliği yapıyor… Zaten mağdur olan işçi bu hukuksuzluk karşısında faturayı kime kesiyor? Onlara o fırsatı veren AK Parti’ye… 

Kendi çıkarları için yine emekçi olan diğer işçilerin haklarının ortadan kalkmasına zemin hazırlıyor, sonra da ‘ben işçi sendikasıyım’ diyorlar. 

Oysaki taşerondan geçen arkadaşlarımızla ilgili sendikal hakların 2020 yılında verileceği kanunla garanti altına alınmıştır. İş kolunun hangi sendikada olacağı henüz belli olmamasına rağmen bu yaşananları hakkaniyetle bağdaştırmak sizce mümkün müdür?

Türkiye Sağlık İşçileri Sendikası umut pazarlamacılığı yapmadan, taşeronlara sendikal hakların 2020 yılından önce verilmesi için muhataplarına yönelik gerekli girişimleri yapmaya devam etmektedir.

Eminim ki, bu işin sonunda samimi gerçek emekçiler kazanacaktır.

Yani demem o ki, mağdur eden kesimde bizden olduğunu iddia ediyor, mağdur olan kesimse yıllardır beklemeye devam ettiği için kimden olduğunu söylemeye bile gerek duymuyor.

Bu durum karşısında işçi kesiminin Allah’tan başka güvenecek hiç bir şeyi kalmıyor!

Yazarın Yazıları
Yorumlar (0 Yorum)

Bu içeriğe yorum yapılmadı, yorum yapmak ister misin?

Yorum Yaz