Saadettin KILIÇ
  • 10/06/2020 Son günceleme: 10/06/2020 21:57
  • 4.847

Son üç aydır yaşadığımız Corona Virüslü günlerde AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’gibi pek kişi;  “Hiç bir şey eskisi gibi olmayacak” dedi…

Doğrudur, ama iki kere, iki de ister toplansın, ister çarpılsın her türlü anormalliklere rağmen eskisi gibi dört olmaya devam edecektir.

Çünkü evrendeki mutlak değişim sadece doğal olanları ilgilendirir, insanların sonradan oluşturdukları bazı değerlerde değil.

Örneğin bütün dünyayı kasıp kavuran Corona Virüs belasına rağmen tıpkı iki kere, ikinin her zaman dört edeceği gibi benim adım da ölü, ya da diri her zaman Saadettin-Kofin ve Seyfullah Kılıç olarak eskisi gibi kalacaktır.

Elbette doğal olan hiçbir şey eskisi gibi olmaz, bırakın eskiyi bir salise öncesi gibi bile kalamaz. Corona Virüslü veya Corana Virüssüz doğal olan her şey durmaksızın değişir zaten.

Ama insanlar, rutin yaşamlarını alt üst eden afet düzeyindeki doğal değişimlerden sonra, önceki yaşamlarını da bazen mumlarla ararlar.

Tıpkı bugünkü AK Parti’nin ilk yıllardaki başarılı dönemlerini gündüz vakti elinde fenerle arayan adam Diogenes (Diyojen) gibi.

Fakat ne ilginç ki; AK Parti ilk yıllarda elde ettiği “Kurban Olduğum Allah’ım verdikçe veriyor” zirve günleriyle son yıllarda içine düştükleri başarısızlıklarının nedenlerini hala kavrayamamış gibi görünüyorlar.

Varsa, yoksa Dolar veya Euro’nun yükselmesi ile başarısızlıklarının temel gerekçelerini ya Dış Güçler, ya FETO, ya PKK, ya HDP, ya CHP, ya Ekrem İmamoğlu, ya da her kim ki kendilerine muhalefet ediyor onlara yüklemeye çalışıyorlar.

İşte en büyük zaafı da burada gösteriyorlar, çünkü insanlar yaşadıkları başarısızlıklarının nedenlerini başkalarına yüklemekle yetinirlerse sorunlarına asla gerçekçi çözümler bulamazlar.

Üstelik bu dünyada sütten çıkmış ak kaşık varmış gibi ellerindeki iktidar gücüyle işin kolayına seçip zıt görüşteki muhalifleriyle de yetinmiyorlar; yıllarca yol arkadaşlığı yaptıkları Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan ve partilerinden ayrılmış tüm muhaliflerini de benzer iddialarla itham ediyorlar…

Ama ne yazık ki, bu iddialarına kemikleşmiş seçmenleri dışında umdukları karşılığı kesinlikle bulamıyorlar.

Çünkü insanların değer yargıları homojen ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’da artık eskisi gibi naif bir lider değildir.

Ayrıca yazılı, görsel ve sosyal medya trolleri hariç insanların dünya görüşleri siyah, beyaz, hatta gri değildir; bir Gökkuşağı gibi her zaman, her renkten görüş ve her renkten düşünceler de vardır ülkemizde.

Tüm bu bilimsel gerçeklere rağmen her nedense Recep Tayyip Erdoğan, çok yanlış bir stratejiyle toplumda kutuplaştırmayı tırmandırarak ısrarla kan kaybediyor... 

Bu nedenle de son yerel seçimlerde İstanbul, Ankara, Antalya, Artvin, Ardahan, Bilecek, Sinop, Burdur, Bolu ve Kırşehir İllerini altın tepside en büyük rakibi CHP’ ye sunmuştur.

Bizzat kendisi, başarılı yıllarında ülke genelinde yüzde 50’lilerde gezinen oylarını şimdilerde yüzde 30’larda andırmaya başlamıştır.

Basmakalıp bir tümce olacak belki ama hatırlatmakta yine de yarar var; doğal değişim evrenin asla değişmeyen mutlak yasalarından biridir ama insanlar için asıl ideal olan değişen düşüncelerinin sonradan kendi, kendileriyle 180 derece çelişmemesidir.

Bazı siyasetçilerin partileri, unvanları değişebilir ama dünya görüşleri kendi, kendileriyle 180 derece değişmemelidir. Bu tür değişimlere argoda omurgasızlık denir ve kitleler üzerinde güven kaybına yol açar…

Eğer bir insan, partisi ve unvanı ne olursa olsun önceki düşünceleriyle 180 derecelik bir tezat içine girmişse; ya önceki, ya da sonradan edindiği düşünceleri 180 derece çürük demektir.

O zaman da o kişi başkalarını değil, hiç vakit geçirmeden bizzat kendisini eleştirmeli ve olanaklıysa başarılı günlerinin ilk adımlarına en kısa zamanda geri dönmelidir.

Çünkü sıradan insanların 180 derece değişen düşüncelerinin etki çapları çok fazla kişiyi ilgilendirmeyebilir ama çapları ülke düzeyinde olanların 180 derecelik U dönüşleri koskoca bir kitleyi çürütür…

Napolyon ne demiş?

Seninle aynı fikirde olmadığını sana apaçık söyleyenlerden korkma, seninle aynı fikirde olmayıp da bunu sana söyleyecek cesareti olmayanlardan kork.”

Öyleyse benim yaptığım bu apaçık eleştirilerden kimse korkmasın, tam aksine kendi doğrularının dışında başkalarının da doğrularının olabileceğini anlasın...

Örneğin; 1998 yılında Marmara Üniversitesinde M. Ali Birand’ın sunduğu 32. Gün programına katılan AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, orada yaptığı açıklamalarıyla ilkesel olarak şöyle düşündüğünü belirtmişti:

"Eyleme dönüşmediği sürece ben fikri ve düşünceyi suç kabul etmiyorum"

Ne kadar dayanıklı, ne kadar hümanist ve ne kadar evrensel bir düşünceydi bu değil mi?

Ve bu sayede oyları yüzde 55’lerle zirveyi görmüştü…

Peki, aynı AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan bugün de hala böyle mi düşünüyor dersiniz?

Bu konuda o kadar çok olumsuz örnekleri var ki, ama isterseniz ülke genelinde AK Partili olmayan diğer bütün siyasi görüşteki milyonlarca insana tek, tek siz sorun; “Recep Tayyip Erdoğan, 1998’de yaptığı bu açıklamasından 180 derecelik U dönüşü yapmış mıdır, yapmamış mıdır” diye?

Bakalım bir tek Allah kulu çıkıp da “hayır yapmamıştır, o her zaman sözlerine sadık kalmıştır” diyebilecek midir?  

Yine 1994 İstanbul Büyükşehir Belediyesi Seçimleri öncesi, Ali Baransel’in sunduğu, TRT televizyonunda diğer adaylar İlhan Kesici ve Bedrettin Dalan’ın da katıldığı bir başka açık oturumda aynı Recep Tayyip Erdoğan, şu ifadeleri kullanmıştı:

"Üçüncü köprü yanlıştır, eğer üçüncü bir köprü olayını düşünecek olursak bu TEM’İN Kuzeyindeki bölgede kalan akciğerlerimizin yok edilmesi ve buraların ranta peşkeş çekilmesi demektir.”  Bu da 180 derecelik bir U dönüşü değil midir?

Ayrıca ülkemizin doğusu veya batısında henüz hukuken yargılanmamış ve hüküm giymemiş çok sayıda belediye başkanlarını angarya bahanelerle görevden alarak yerlerine Kayyumlar ataması çoğunluğun kabul edebileceği bir değişim midir?

80 milyon insanın huzurunda üzerine yemin ettiği kapı gibi bir anayasa ve hukuk yaptırımları varken halkın iradesiyle seçilmiş ve herhangi bir suçtan henüz hüküm bile giymemiş belediye başkanlarını görevden alması normal bir değişim midir?

Hani ileri Demokrasisi olacaktı?

Anayasaya göre halka hizmet için kurulan ve her biri kamu kurumu olan bu belediyeler ticari işletme midir de kayyum atıyorsunuz? Diye toplum sormaz mı?

Hatırlanacağı gibi 1997 yılında kendisi İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanıyken Siirt’te ki mitingde bir şiir okudu (haksızca) yargılanıp mahkûm oldu diye belediye başkanlık görevi düştüğünde o zamanlar devleti yönetenler onun gibi angarya uygulamalar yapmamıştı ama!

Üzerine yemin ettikleri anayasa uygun hukuka uyup Recep Tayyip Erdoğan’ın yerine, 12 Kasım 1998 tarihinde Büyükşehir Belediye Meclis Üyeleri tarafından seçilen Ali Müfit Gürtuna’yı göreve getirmişti. Çünkü o gün ve bugün de hukuki teamüller böyle yapılmasını gerektirirdi…

Ya Ana Muhalefet Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu 24 Aralık 2019’da  canlı yayında alenen linç etmeye kalkan Osman Sarıgün ve diğer sanıklara hak ettikleri cezaların verilmemesi ve bu sayede ülke genelinde sonradan ortaya çıkan çok sayıda Mütecaviz Vandalların cesaretlendirmesi kabul edilebilir bir şey midir?

Zayıfken adalet, güçlüyken israf rekorlarıyla asaleti savunan Recep Tayyip Erdoğan hukuken yargılanmamış ve mahkeme kararları verilmemiş olmasına rağmen anayasa ve hukuka uygun millet iradesiyle seçilmiş A- ya da B- partilerinin belediye başkanlarına bakın neler yapıyor?:

Ülkemizde her türden zanlıları, teröristleri, suçluları yargılayacak mahkemeler, hâkimler, savcılar bulunmasına rağmen tüm milletin huzurunda üzerine yemin ettiği anayasa ve hukuka uymayıp, sanki tüm ülkenin tek yetkili mahkeme başkanı kendisiymiş gibi hasım gördüklerine hiç sakınmadan; sanıktır, suçludur, teröristtir yaftası yapıştırıp ne hukuk, ne vicdan, ne de millet iradesi tanıyor...

Sonra da ülke genelinde oyları düştü diye adaletsizliğe, haksızlığa, hukuksuzluğa mesleklerinin namusuyla karşı çıkan ne kadar aydın, gazeteci, sanatçı, iş insanı ve siyasetçi varsa hepse atıyor…

Sadece muhalefete mi bu angaryaları uyguluyor?

Kendi partisinden olan ve millet iradesiyle Başbakan seçilen Ahmet Davutoğlu, eski İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek ve ağlaya, ağlaya görevinden istifa eden Balıkesir Büyükşehir  Belediye Başkanı Ahmet Edip Uğur’u da anayasa ve hukuk dışı angaryalarıyla görevden almadı mı?

Ayrıca özellikle İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na adeta düşman bir ülkenin belediye başkanıymış gibi davranması da troller hariç, kendi seçmeni dâhil kamu vicdanında kesinlikle kabul görmüyor. İşte AK Parti’nin oyları bu nedenle hızla düşüyor…

Galiba anayasa ve hukuka aykırı mühürsüz oyların da şaibeli bir kararla geçerli sayıldığı 16 Nisan 2017'de gerçekleşen referandumdan sonra 83 milyon vatandaşımız gibi hepimiz onun iki dudağının arasındayız sanıyor.

Oysa en kötü demokrasilerde bile her devlet; üzerine yemin edilen mevcut anayasa ve yasalara uyularak yönetilirken, ülkemizde 16 Nisan 2017'de gerçekleşen referandumdan sonra anayasa ve yasalar sadece tek adama uyduruluyor…

Kaynağı ne olursa olsun, sıra dışı cesareti, çalışkanlığı ve becerileriyle sanki Milattan önce üç binli yıllarda uygulanan Hamurrabi Yasaları gibi; Türkiye’yi alenen ikiye bölmesini çoğunluk kabul etmiyor…

Yani kendine biat edenlere Amelu, (tam insan) önceden veya sonradan muhalif olanları ise Muskinu (az insan) olarak değerlendirmesini seçim sandıklarında verdikleri oylarla artık ret ediyor.

Bu gerçeğin ilk işaretini aslında 12 Kasım 2013 Salı günü TBMM’DE AK Parti gurup toplantısında bizzat kendisi şu sözlerle ifade etmişti. “Bitaraf olan, bertaraf olur.

(Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlüğüne göre, bertaraf olmak ortadan kalkmak, yok edilmek anlamına geliyor)

Yazarın Yazıları
Yorumlar (0 Yorum)

Bu içeriğe yorum yapılmadı, yorum yapmak ister misin?

Yorum Yaz