“Fatih’te, Hırka-i Şerif ziyaretinde bir gazeteci, kuyruktakilere “Hz. Muhammed sizin evinize gelmek için randevu verse, O’nu nasıl karşılarsınız?” diye soruyor.
”
Buraya zaten Hz. Muhammed sevgisiyle geldikleri için, herkes bir iç geçirerek “ÂAHHH KEŞKE, NEREDE O GÜNLER?” derken, gözleri dolarak cevap verdiler. Hele bir kadın, buna benzer bir cevap verdikten sonra, bayıldı ve hemen müdahale edildi.
SORU: Peki, Hz. Muhammed niçin bu kadar çok seviliyor?
CEVAP: Diyergamlığı, yani insanların Dünya ve Ahiret saadetleri ve mutlulukları için, kendini feda edercesine çile ıstıraplara katlanarak, dosdoğru kılavuzluk ve rehberlik yapması sebebiyle çok seviliyor. Çünkü O’nun getirdiği prensiplerin eksiksiz uygulandığı yıllarda, saadet, güven ve huzur zirvelerdeydi. Bir esnaf siftahını yaptığında, ikinci müşterisini “o da siftah yapsın” diyerek, diğer esnafa zorla yolluyordu. Halkın dayanışması böyle zirvedeydi.
İşte bu dayanışmalar sebebiyle, fakir ve yoksulların fakirlikleri de kısa sürüyordu. Zenginler, hem ZEKÂT verecek yoksul bulmakta zorlandıkları için, hem de fakir ve yoksulu rencide etmemek için, SADAKA TAŞLARI icat edilmişti. 200 Sene öncesine kadar sadece İstanbul’umuzun 160 işlek caddelerinde ve camilerinin dış avlularında, bu sadaka taşları faaliyet hâlindeydi. Çeşitli sebeplerle yoksul kalmış kimseler, zenginlerin o taşlara bıraktığı Gümüş ve ALTIN paraların içinden, sadece birkaç günlük ihtiyacı kadar alıyordu. Bunun sebebi ise her zaman, her sadaka taşında, mutlaka Gümüş ve Altın bulunuyor olmasıydı…
ÇOK ÖNEMLİ BİRKAÇ SORU:
- O çok sevilen Hz. Muhammed’i, insanların güven ve mutlulukları için, böylesine üstün vasıflarla donatarak, Rehber ve Kılavuzluk vazifesiyle gönderen KİMDİR?..
- İnsanlara da; O’nun bu huzur, güven ve mutluluk kaynaklarını anlayacak aklı, zekâyı ve vicdanı veren ve diğer TÜM Nİ’METLERİ BAHŞEDEN KİMDİR?..
- O huzur ve Mutluluk Rehberleri olan prensipleri derletip, günümüze kadar ulaşmasına sebep olan, Sahabeleri, Müceddidleri, Müçtehitleri, Kutup ve Mezhep imamlarını, Bediüzzamanları ve Meşâyihîni görevlendiren KİMDİR?..
Bu üç sorunun tek doğru cevabı “ALLAH” olduğuna göre; Yüce Rabbimiz Hz. Muhammed’den de, tüm dünyadaki her şeyden de çok daha fazla sevilmeye lâyık değil mi?.. CEVAP: Tereddütsüz ve elbette Allah cc en lâyıktır…
Yoğun dünya meşguliyetlerimiz nedeniyle, bu gerçekleri ihmâl edeceğimizi, Sınırsız İLMİYLE bilen Yüce Rabbimiz, bizleri “Yüce Allah’ın ve Rasûlünün, her şeyden daha çok sevilmesi gerektiğini, …hatta bunu ihmal edenlere FÂSIKLAR TOPLULUĞU” buyurarak, 9. Süre, 24. Ayette açık-seçik uyarıyor.
NUTKUMUZUN TUTULMASI GEREKEN BİR SORU:
Hırka-i Şerifteki “Hz. Muhammed sizin evinize gelmek için randevu verse, O’nu nasıl karşılarsınız?” sorusunu; şimdi “Hz. Muhammed’i, bizleri ve TÜM Kâinatı Yaratan Yüce ALLAH, size randevu verse, O’nu cc nasıl karşılarsınız?” şeklinde soralım…
Bu soru Hz. Muhammed için sorulduğunda bile, O’nu sevenler tarafından “ÂAHHH KEŞKE, NEREDE O GÜNLER?” denildiğine göre, Yüce Rabbimizin bizleri muhatap alarak vereceği sembolik RANDEVU için, yüzlerce kat iç geçirerek sevinmemiz gerekmiyor mu?..
Bu soruya tüm aklıselim sahipleri, elbette kat kat iç geçirerek sevinecekler ve “ÂAHHH KEŞKE, NEREDE O GÜNLER?” diyeceklerdir.
Evet, bahtiyar dostlarım, ne mutlu bizlere ki; tüm sevdiklerimizi, bizleri ve Tüm Kâinatı Yaratan, şu Dünya misafirhanesini bizler için donatan, tüm Mahlûkatı bizler için seferber eden Yüce Rabbimiz; tenezzül buyurarak bizlere randevu verdi. Bu randevuyu, yani bu buluşmayı, gönderdiği Rehber ve Kılavuz Kitabın 80 küsur yerinde de açık seçik bildirmiş.
- İşte O RANDEVU, yani Yüce Allah ile TEMSİLİ buluşma, BEŞ VAKİT NAMAZDIR…
Namaz randevusu, böylesine önemli olduğu içindir ki, savaş ânında bile namazın ertelenmemesi, üstelik de CEMAATLE kılınması tarif edilerek emredilmiştir. (9./102. Âyet.)
- Bu gerçekleri idrak eden ve anlayan hangi akıl ve vicdan sahibi kişi; bu randevuyu dört gözle ve heyecanla nasıl beklemez ki?
Nitekim Hz. Ali ve diğer sahabeler bu randevuyu beklerken, “acaba bu İlâhi Randevuda, kusursuz olarak O’nunla görüşebilecek miyim” endişeleriyle limon gibi sararırlarmış.
- Hangi AKLISELİM insan bu ulvî randevuyu; temiz ve özel kılık kıyafetleriyle, tüm usul ve prensiplerini, en güzel bir şekilde öğrenip, O’nun cc razı ve hoşnut olacağı şekilde ve Ta’dîl-i Erkânıyla DOSDOĞRU edâ etmez ki?
- Hangi AKLISELİM insan, böylesine sevilmesi gereken Yüce Makamın randevusu sırasında, başka bir meşguliyet için, namazda acaba nasıl acele edebilir?..
Şâyet acele ediyorsa, O’nu cc ve Rasülünü sevdiğini nasıl iddia edebilir?
Bırakın acele etmeyi, O cc en sevgiliyle olan randevunun, biraz daha uzamasını isterler.
İşte bu randevuyu ve temsili de olsa bu buluşmayı biraz daha uzatmak için, Hz. Muhammed ve Din Mücedditleri bizlere, çeşitli TESBİHATLARI hediye etmişler.
- Ne mutlu bizlere ki, henüz Dünya sınavımız devam ediyorken bu gerçekleri öğrendik.
Yüce Rabbimiz bana da, sizlere de; bu gerçekleri en güzel bir şekilde idrak ederek, titizlikle uygulamaya muktedir ve muvaffak eylesin. Âmin…
Namazı bu şekilde değişik bir anlatımla bir RANDEVU BULUŞMASINA benzetmeniz gerçekten değişik bir bakış açısı ve aslında da doğru bir mantık. Çünki, günlük 5 vakit namaza, aslında VAKİTLERİ, DAKİKALARI GÜNLÜK KESİN BELLİ OLAN EZAN VAKİTLERİNDE, Rabbimizle Buluşma Vakti oluyor… Bu yazınızı okuduktan sonra şöyle başka bir açıdan bakmaya başladım: Bir iş görüşmesine başvurmuş olsak, beklemediğimiz bir andan da o iş başvurusuna GÖRÜŞMEYE DAVET EDİLSEK o şirketten, hem de tam da istediğimiz ve bize uygun bir iş ise, o randevuya tam mükemmel, kusursuzca yetişmek ve hazırlanmak için neler yapmazdık, nasıl heyecanlanmazdık, hele ki, o randevu saatinden önce çok çok heyecanlanır, belki de tir tir tittrerdik.. Bize o firma mülakat için gerekli ön-evraklar ve gün ve saati verse, kim bilir, günler öncesinden o evrakları tam ve eksiksiz hazırlamaya, görüşme sırasındaki hal-hareket-tavırlarımıza, oturmamıza, elbisemizin şıklığına, o işe ve iş görüşmesine uygunluğuna, tertemiz oluşuna, bizi işe kabul edecek kişilerin gözüen gitmek için can atardık belki de… Hatta işe alınsak bile, o işe bir dakika bile GEÇ KALMAMAK, şirketten, işverenden, müdürden AZAR İŞİTMEMEK, onların bizden beklentilerine zarar vermemek için sabahları evden çok erken kalkar, çıkar, belki kahvaltı bile yapmazdık… Günlük hayatımızdan belki de çok fedakarlık yapardık…
Yada çok sevdiğimiz bir kişinin, bize özel bir YEMEK DAVETİNE, sadece ikimizin olacağı bir DAVETE katışmaya ve onu mahcup etmemeye ne kadar özen gösterirdik… İşte bunlar gibi, bu dünyalık bir hedeflerimize ulaşmak için, bu kadar heyecan yapıp, elimizden gelen bütün gayreti göstermek için türlü fedakarlıklar yapmayı göze alıyorsak… Neden bizleri yoktan yaratıp, bu hayatta bizlere de ömür veren, bir aile, bir çevre, çeşitli imkanlar veren Rabbimizin bizden istediği günlük sadece toplam 1 saatlik RANDEVULARINA hem de günde 5 kere, buluşmayı neden gözardı ediyoruz, neden ve nasıl isteksiz oluyoruz, çeşitli bahaneler buluyoruz? Akıl işi değil…