Prof. Dr. İsmail KOCAÇALIŞKAN
  • 24/03/2021 Son günceleme: 24/03/2021 11:11
  • 5.153

Gövde; hem ağacın ayakta durmasını, hem de yapraklarda fotosentezle üretilen besinlerin meyvelere ve köklere, topraktan emilen su ve minerallerin de kökten yapraklara taşınmasını sağlayan stratejik öneme sahip bir organdır.

Gövdenin anatomisini incelersek, yukarıdan aşağıya besin taşıyan floem veya kalburlu boru adı verilen besin borularını ve aşağıdan yukarıya doğru da su ve mineral taşıyan ksilem veya odun borusu denilen su borularını görürüz.

Bu borulardan yüzlercesi gövdede kambiyum denilen bir halka üzerinde yan yana dizilmişlerdir. Yaptıkları görev itibarıyla bu borular insan vücudundaki damarlara benzerler. Yapraklarda fotosentezle üretilen besin maddeleri besin borularından aşağıya taşınarak bir kısmı meyvelere, bir kısmı da ihtiyat akçesi olarak gövde ve kökte bulunan parankima hücrelerinde depolanırlar.

Gövdenin bu stratejik önemini ilham-i ilahi ile bilen ağaç kurtlarının annesi olan kelebek gövdede bulduğu bir çatlak veya delikten yumurtalarını kabuğun altına bırakır.

Yumurtadan çıkan kurtçuk, sanki önceden yerini biliyormuş gibi, bu boruların bulunduğu bölgeye doğru yönelir. Aynen yeni doğmuş bir bebeğin ağzıyla meme aradığı gibi odun dokusunu ağzıyla kemirerek açtığı delikte ilerler. Önce besinlerin taşındığı borulara daha sonra da besinlerin depolandığı parankima hücrelerine ulaşır. Burada boruları delerek beslenmeye başlar. Beslendikçe büyür ve daha çok boruyu delerek beslenir. Susayınca da su borusunu delerek buradan suyunu içer.

Kurtçuk bu şekilde beslene beslene bir gün kurt olur. Bu şekilde yüzlerce kurt gövdenin içinde besinlerin bulunduğu hücrelere ulaşmak için, yer altından maden çıkarmak için madencilerin yaptığı gibi, kıvrımlı galeriler meydana getirirler.

Delme sırasında oluşan tozların besin iletim borularını tıkaması sonucu, yaprakta fotosentez vasıtasıyla üretilen ve köklere taşınması gereken şeker, protein ve yağ gibi besinler gövdeden geçemez ve kurtlara yem olur. Bu kez beslenemeyen kökler kısa süre sonra kurur. Ölü kökler topraktan su ve mineralleri alıp yapraklara gönderemeyince yapraklar sararır ve kurur. Yapraklar görevini yapamayınca da ağaç ölür.

Bu sırada erginleşen kurtlar izn-i ilahi ile kelebeğe dönüşür ve deliklerinden çıkıp uçarlar. Bu kelebekler yumurtlama zamanı geldiğinde yumurtalarını bırakacakları canlı fakat gövdesinde çatlak olan yeni ağaçları ararlar. Gövde kurtlarının hayat serüveni bu şekilde sürer gider.

Gövdesini kurtların işgal ettiği bir ağaca başlangıçta baktığınızda sağlam gibi gözükür. Hiçbir olumsuzluk göremezsiniz. Çünkü faaliyet kabuğun altındaki galerilerde gizlice yürütülmektedir. Kabuğu kaldırıp baktığınızda delikleri ve delikleri kurcaladığınızda da çok sayıda galeriyi ve içindeki kurtları görebilirsiniz. Ancak haftalar sonra yaprakların sararmaya başlamasıyla bir şeylerin ters gittiğini anlarsınız. O zaman da iş işten geçmiş olur. Çünkü ağaç can çekişmektedir.

Gövde kurtlarıyla mücadele, genellikle mekanik ve ilaçlama olmak üzere iki şekilde yapılır. Henüz işin başında ise ve fazla kurtlanma olmamışsa ince bir çelik tel alıp delikten sokarak kurdu deliğinde imha etmek gerekir. Bu zahmetli ve zaman alan bir iştir. Derinlerdeki kurtlara ulaşmak zordur. Diğer yol ise, kurt öldüren ilacı enjektör yardımıyla deliğe zerk etmekle aynı galeride yaşayan çok sayıda kurdu imha etmektir. Daha sonra deliklerin ağzını macunla kapatmalıdır.

Ancak en iyisi kurt gövdeye girmeden tedbir almaktır. Bu da ağaç gövdelerini sık sık kontrol ederek çatlak, delik gibi hasarlı yerleri macunla kapatmak, ya da gövdeye kireç veya bordo bulamacı gibi maddeler sürmektir. Tedbir alınmazsa kurt kurtluk vazifesini yapmaya her zaman hazırdır.

Yapraklara ve meyvelere musallat olan başka türden yaprak ve meyve kurtları da vardır. Ancak onların tehlikesi gövde kurtlarınınki kadar değildir. Çünkü bu organlar bir ağaçta çok sayıda bulunur ve bunların tamamı da kurtlanmaz. Yapraklardan ve meyvelerden bir kısmına kurt işlemişse o yapraklar ve meyveler dökülür diğerleri sağlam kalır ve vazifelerini yaparlar. Bu durumda ağacın büyümesi ve verimliliği azalmasına rağmen ağaç ölmez. Ama ağacın gövdesi bir tanedir. O kurtlandığında ağaç ölür. Çünkü yedeği yoktur.

Her insan bir ağaç gibidir. İnsanın kalp, mide ve ciğer gibi en hayati organları gövdesinde bulunur. İnsan vücuduna giren ve mikrop adını verdiğimiz kurtcuklar bu organları tutarsa hayati tehlikeler baş gösterdiği gibi, manevi hayatımıza kasteden günah, şüphe ve vesvese kurtçukları eğer hemen imha edilmezlerse sürekli manevi kalbimizi ısırarak onu yaralar hatta öldürürler. Ebedi bir hayatı mahvettikleri için bunlar çok tehlikelidirler.

Vücudumuza giren maddi mikroplara karşı nasıl ki aşı ve ilaç kullanıyorsak, manevi hayatımızı tehdit eden ve büyüdüğünde manevi bir kurt olan bu mikroplara karşı da imanı kuvvetlendiren eserleri okuyarak manen aşılanmak ve işlediğimiz günahlar için de sık sık tövbe ilacıyla ilaçlanmak lazımdır. Peygamberimiz bile “Tövbe ediniz! Allah’a yemin olsun, ben günde yetmiş kere Allah’a tövbe ve istiğfar ediyorum” dediğine göre, günahların her taraftan üzerimize bir sel gibi aktığı günümüz şartlarında bizim günde kaç defa tövbe etmemiz gerektiğini varın siz hesaplayın.

Bir ülke de bir ağaç gibidir. Kökü, gövdesi ve yaprakları vardır. Ülkeye zarar veren insanlar birer kurt gibi o ülkenin varlıklarını içten içe kemirerek yaşarlar. Ağaç kurtları nasıl ki onlar için masum bir niyet olan sırf beslenme gayesiyle ağacı kemirip onun can damarlarını tıkadıkları ve ağacın ölümüne sebep oldukları gibi, sinsi ve muzır insanlar da bir ülkenin gövdesi hükmünde olan stratejik mevkilerde yer alarak ülkenin aleyhine faaliyette bulunurlar. Bunların bir kısmı zarar verdiğinin farkında bile değildirler. Hatta iyi iş yaptığını zannedenler olduğu gibi; tam tersine, yaptıkları zararın farkında olup bunu yapmaktan zevk alanlar da olabilir. Onun için uyanık olmak ve bu zararlılara karşı gereken tedbirleri almak lazımdır.

Bu zararlıların başında ise; milli ve manevi değerlerimizi yok etmeye çalışan maneviyat düşmanları ile birliğimizi ve dirliğimizi bozmaya çalışan ayrılıkçı ırkçı fikirler gelir. Geçmişimize baktığımızda hatta geçmişe gitmeye gerek yok halihazırda güneyimizdeki kardeş ülkelerin haline baktığımızda onları bölüp parçalayan ve güçsüz hale getiren kurtçukların hariçten onların içine atılan inançsızlık ve bölücü-ayrılıkçı düşünceler olduğunu görürüz.

Çağımız mütefekkiri Bediüzzaman Hazretlerinin çok değil altmış yıl kadar önce heyecanla söylediği şu sözlere bakalım; “Eskiden tehlikeler hariçten gelirdi; onun için mukavemet kolaydı. Şimdi tehlike içeriden geliyor. Kurt gövdenin içine girdi. Şimdi mukavemet güçleşti. Korkarım ki cemiyetin bünyesi buna dayanamaz. Çünkü düşmanı sezmez. Can damarını koparan, kanını içen en büyük hasmını dost zanneder. Cemiyetin basiret gözü böyle körleşirse, iman kalesi tehlikededir. İşte benim ıztırabım, yegane ıstırabım budur…”.

Bu ifadelerinden Üstad’ın tehlikeleri çok önceden sezdiğini ve bütün hayatını bu tehlikelere karşı Kur’an eczanesinden Nur Risaleleri isimli manevi aşı ve ilaçları hazırlamakla geçirdiğini biliyoruz. 

Yazarın Yazıları