Muharrem ERGÜL
  • 21/03/2017 Son günceleme: 21/03/2017 13:18
  • 6.101

Aslında adını unutan halk desek de doğru söylemiş oluruz.

Ulusların geçirdiği sosyal ve ekonomik değişim ve dönüşümler hiç şüphesiz insanlık tarihinin bir gerçeğidir.

İnsanoğlu sürekli bir değişim gösterir. Buna bağlı olarak da toplum değişir, dönüşür.

Ancak bu değişim ve dönüşüm aşamasında, özünü kaybetmemesi gerekir, geçmişiyle hesaplaşmayıp, yüzleşmesi gerekir.

Ne yazık ki, bütün bu değişimler (sosyolojik) etnik ve dini bir takım saiklerle bizi geçmişten koparmaktadır.

Akif'in deyişiyle "Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem" anlayışı, ne yazık ki; bırakın geçmişe sövmeyi, geçmiş yok sayılarak, adeta yeni olan da tanrısallaştırılarak bizlere sunulmaya çalışılıyor.

Geçmişe ait ne varsa siler, süpürür yok ederiz, tarumar ederiz. İş işten geçince de ahlanır vahlanırız. Geçmişle kültürel bağımız kopuyor diye feryad-ü figan eyleriz. Yalan ve riya dolu bir denize yelken açarız. Niye böyle bir giriş yaptım? Bakın anlatayım: 20. yüzyıl başından günümüze değin, Anadolu'da mevcut olan 36 bin yerleşim yerinin yaklaşık 15 bin 500'ünün isimleri değiştirilmiştir.

Biz, bu değişiklikleri yaparken, biz zamanlar Osmanlı Vilayet, olan bugünkü Balkan Devletleri ulus devlet mantığıyla boş durmayıp, Balkanlardaki mevcut Türkçe yer isimlerinin tamamını değiştirdiler. Hatta daha ileri giderek çoğu köyü haritadan silerek, orada yaşayanları sürgün ettiler.

Bakın Balkanlardan size minik bir örnek vereyim. Bizzat benim yaptığım gözlemde, Doğu Rumeli bölgesindeki İslimye Sancağı'nın (bugünkü adıyla Bulgaristan içindeki Sliven şehri) nüfusunun Müslüman-Türk olduğu halde bölgedeki 444 köyün isimlerinin Bulgarcaya dönüştürüldüğünü öğrendiğim andaki duygularımı size anlatamam.

Asırlarca, Anadolu ve Rumeli'de iç içe kardeşçe yaşayan milletler, yeni bir ulusal kimlik kazanınca diğerine ait ne varsa yerle yeksan ettiler. Adeta yok ettiler.


Uluslar egemenlikleri altında bulunan yerlerde, etnik temizliğe bulundukları yöredeki eski isimleri değiştirmekle başladılar.

Tabii ki bu durumda tarihsel süreklilik kesintiye uğramış ve geçmiş yok sayılmış oluyordu.

Ulus devletlerinin kuruluşundan hemen sonra, tıpkı bizim Anadolu'da yaptığımız gibi, hemen hemen her Balkan ülkesi homojenleştirme siyaseti uygulamaya başladı.

Bu siyasetin ilk uygulaması da yer isimlerinin değiştirilmesi oldu. Yani, "yabancı" olarak görülen yer isimleri "sözde millileştirilmiş" oldu.

Osmanlı İmparatorluğu'nda ilk homojenleştirme amaçlı isim değiştirme süreci 1915 yılında planlandı.

Enver Paşa'nın gönderdiği emirle, Türkçe olmaya isimlerin değiştirilmesi kararlaştırılır. Fakat o dönemde toplu isim değiştirme siyaseti uygulanmayıp bölgesel bazı değişiklikler yapılmıştır.

Asıl toplu isim değişikliği Cumhuriyet kurulduktan sonra uygulamaya konulur.

1950'li yıllarda çalışmaya başlayan "Ad Değiştirme İhtisas Komisyonları" veya "Yabancı Adları Değiştirme Komisyonu" o yıllardan 1970'li yıllara kadar 12 bini aşkın yerleşim yerinin adını değiştirmiştir. Anadolu da o gün 36 bin yerleşim yeri olduğunu belirtmeliyim. Yani sadece 20 yılda Anadolu coğrafyasının üçte biri kimlik değiştirmiştir. Bunun acı bir durum olduğu kaçınılmaz bir gerçektir.

Buna karşılık Yunanistan'da, ulus devletin kuruluşundan itibaren ve özellikle "1912 Balkan Savaşları'ndan" sonra 1940 yılına kadar Türkçe ne kadar yer ismi varsa hepsi Yunancalaştırılarak yok edilmiştir. Aynı zaman diliminde diğer Balkan ülkeleri de isim değişikliği yaparak Balkanlardaki Türk izlerini yok etmeyi ona politika olarak benimsemişlerdir.

Yer isimleri konusu, Balkan coğrafyasında son iki yüz yıllık dönemde yaşanan siyasal süreçleri anlayabilmek açısından özel öneme sahiptir.

İsim değişiklikleri uygulamaları büyük ölçüde siyasal değişim ve dönüşümlerin sonucu olarak karşımıza çıkar.

Modernite öncesi dönemde Balkan coğrafyasında bilinçli bir isim değiştirme politikalarına rastlanmamaktadır. İsimler nispeten doğal sayılabilecek süreçlerle bölge halkı tarafından benimsenerek kabul edilmiştir.

Yer isimleri de doğal olarak bölgede yaşayan toplulukların dilinde oluşmuştur.

Ancak, modern dönemlerde farklı bir isim verme anlayışıyla karşılaşmaktayız.

Ulus devletlerin kurulmasıyla birlikte, coğrafi isimler derhal millileştirilmeye başlanmıştır.

Bu isim değişiklikleri geçmiş yüzyıllarla kıyaslanamayacak oranda fazladır.

Mesela; 9. yüzyıl Bizans dönemi yer isimlerini gösteren haritayla, 19. yüzyıl Osmanlı dönemi yer isimlerini gösteren bir haritayı yan yana koyup karşılaştırırsak, coğrafi isimlerde ufak tefek bazı değişikliklere rağmen bir süreklilik olduğu kolayca görülebilir.

Ancak, aynı 19. yüzyıl haritasıyla 20. yüzyıl haritasını karşılaştırdığımızda, bölgeden bölgeye değişmekle birlikte hiçbir ortak isim bulamayız.


Yukarıda örneklediğim iki karşılaştırmayla ulus devletlerin kuruluşundan itibaren uygulanan politikaların, yer isimleri alanında nasıl bir tarihsel kopukluk yarattığı açıkça görülmektedir.

Sonuçta, biz Anadolu'da yer isimlerini millileştirirken, her Balkan ülkesi de Türkçe olan isimleri millileştirerek asimile etmiştir.

Ne yazık ki, ulus devletlerin tamamı bir homojenleştirme siyaseti izleyerek, geçmişle bağlarını koparttı. Kendi ulusuna hizmet ettiğini zannederken tarihe ve kültüre ihanet etti.

Tarih bu tür ihanetlerin sonucunda yanlış ve taraflı yazıldı.

"Gelenin keyfi için geçmişi silenleri" bir sonraki medeniyet sildi, yok etti.

Binlerce yıldır üzerinde yaşadığımız geniş coğrafyadaki (Çin Seddi - Viyana Hattı) yer isimleri değiştirilerek olmayan bir medeniyet inşasına çalışan güçler, ne yazık ki aynı değişiklikleri bize de yaptırarak birlikte yaşadığımız kültürlerin yok edilmesinde bizleri de aracı olarak kullanmışlardır.

100 Yıl önce Balkanlardaki kültürel çeşitlilikten maalesef bugün hiçbir eser yok.

Osmanlı bakiyesi ve Türkiye Cumhuriyeti'ne ait bütün izler yok edilmiş durumdadır.

Anadolu'da da ortak kültürel mirası paylaştığımız kültürlerden de biz ortada bir şey bırakmadık.

Olan aslında hepimize oldu. Ortak değerlerimiz bir hiç uğruna kayboldu.

Marsilya banliyösünde, Anadolu'da yıllar önce göçen yaşlı amcaya "nerden geldiniz?" diye sorduğumda "adını unutan ülkeden geldim oğul" deyişini hiç unutamam.

Amca, Erzincan'ın "Paşeği" diye bir köyünden göçmüştü. Artık böyle bir köy adı ara ki bulasın. Hala burnumun direği sızlar.

Sahi size sorsam dedeniz sağken köyünüzün adı neydi? Bugün ne? Merak edip bakarsanız, kim bilir dedeniz bugün hayatta olsaydı. O da, "adını unutan ülke" der miydi o amca gibi.

Kim bilir?..

Yazarın Yazıları