Saadettin KILIÇ
  • 05/03/2020 Son günceleme: 05/03/2020 18:57
  • 5.563

Çiçeği burnunda Dost Beykoz Gazetesi Köşe yazarı olarak kendi kendime sahada bir görev verdim.

29 Şubat Cumartesi günü Paşabahçe Kristal İş Sendikası konferans salonunda ADD’nin gerçekleştirdiği 'eğitim' konulu panele gittim.

248 bin nüfuslu ilçemizde çoğunluğu 50 yaşın üstünde 40-50 arası dinleyici ve muhtemelen İdlip’de şehit olan askerlerimizin yası nedeniyle salonda büyük bir sessizlik ve hüzün vardı. Bir de ön sıralarda yerini almış sanki pusuda bekleyen üç sıra dışı dinleyici.

Konu eğitimdeki felaketti. Konuşmacıların dördü de eğitimci, her birinin yayınlanmış kitapları ve içlerinden biri de 80 yaşına yakın liyakatli ve Beykozlu bir profesördü.

Ön sıralarda oturan tahminen 40 yaşlarındaki birinci ve dikkatli dinleyici, konuşmacı muhtemelen onun da birazcık bildiği konudan geçerken o bölümü cımbızla çekip yüksek sesle Eğitim-Bilimci-Prof. Dr. Rıfat Okçabol’un sözde eksiğini tamamlamaya kalktı. Duruşunda öyle bir mağrurluk vardı ki sanırsın profesör kendisi, konuşmacı da öğrencisiydi…

İkinci dinleyici ise "Devamlı Atatürk, Atatürk diyorsunuz hocam, Mustafa Kemal Atatürk niye demiyorsunuz, içim yanıyor” diye avuçlarını yumruk yapıp sinesine vuruyordu. Profesör bir daha şaşkın, “Lütfen, sözüm bitene kadar dinleyin, sorularınız o zaman sorun" diye cevapladı.

Birinci dinleyici, "biz konuşamayacaksak çıkalım o zaman", "Profesör hayır oturun ama lütfen sözüm bitene kadar kesmeyin" dedi.

Üçüncü dinleyici yakından tanıyorum ilkokul mezunu emekli bir işçi; o da sık, sık Profesörün söz aralarına laflar atarak, her söylediğine onay istiyordu. Üstelik onay istedikleri ile konuşulanlar apayrı konulardı.

Karınca, kararınca (dünya görüşleri doğrultusunda) ülkenin içinde bulunduğu çıkmazdan kurtulmasına katkı için hafta sonu dinlenme günleri ve tüm özellerini bırakıp yola çıkan Prof. Dr. Rıfat Okçabol, Yazar Mustafa Solak, Tarihçi-Yazar Yavuz Kaya, paneli yöneten Yazar Hürriyet Yaşar, kelimenin tam anlamıyla bir hayal kırıklığı içindeydiler. TSİP ve Vatan Partisi’ni temsilen gelenlerle diğer izleyiciler de bu duyguları yaşadı.

Panelistlerle bu üç dinleyici arasında anlamsız ve gereksiz tartışmaları izlerken, kendi kendime kim haklı, kim haksızı diye düşündüm ve iki tarafın da pek haklı olmadığına karar kıldım.

Önce dinleyicileri değerlendirdim hem yılların emeğine, hem topluma saygı duymayı bir türlü öğrenemeyen dinleyiciler neden hep sözde solculardan çıkar acaba? Hayatlarında baştan sona okudukları 10 kitap olmuş mudur bilmiyorum ama yaşamı okumak ve yazmak olan 80 yaşındaki bir profesöre bile saygı duymayan böyle bir kuşak nasıl ülkesine yararı olabilir ki?

Konuşmacılara gelince her biri bir yazar, bir düşünce insanı, her biri bir başına panel düzenlemeye liyakatli insanlar ancak konuşmaları önceden sınırlandırılmalıydı. Herkes istediği kadar, istediği anıyı dinleyicilere anlatmamalıydı. Veya dört konuşmacıya da ayrı, ayrı tarihlerde panel yapılmalıydı.

ADD Beykoz Şube Başkanı Özlem Besler ise sahnedeki duruşu ve diksiyonu gerçekten mükemmeldi. Fakat sanki bir tek o ve kısa saçlı hanımefendi yardımcısı vardı koca salonda ADD’nin ruhu yoktu sanki ortalıkta.

Halbuki zıtları benzer amaçlı toplantılarda bu konularda çok daha başarılı oluyordu.

Çünkü dinleyicileri gecesini, gündüzünü bilgilenmeye ayırmış ve ortak dünya görüşlerini paylaşmak için ayaklarına kadar gelen saygıdeğer insanlara gerçekten çok daha nezih ve daha duyarlı davranıyorlar.

Belki de sağcıların sürekli başarılı olmalarının temelinde bu ilk adım var; ne dersiniz?

Yazarın Yazıları
Yorumlar (0 Yorum)

Bu içeriğe yorum yapılmadı, yorum yapmak ister misin?

Yorum Yaz