Sinan KAVRAKOĞLU
  • 01/01/1970 Son günceleme: 14/11/2011 23:11
  • 16.528

Siyaset genlerimize kadar işlediği için, çoğumuzun yaşama dâhil olduğu nokta mensubu olduğu siyasi parti oluyor. Siyasetin içerisinde hasbel kader yer bulan alaylıların karşısındakine “hangi partilisin?” sorusunu yöneltirken sergiledikleri tavır, “hangi takımı tutuyorsun?” sorusundaki boşluğa rahmet okutmuyor mu sizce de?

İşte siyaset hayatımıza bu denli nüfuz ederken, maalesef hak ettiği önemi ve saygıyı bu alaylılar (!) yüzünden yeterince yaşayamıyor. Bu yüzden “siyasetçi” denilince peşi sıra soru işaretleri ve ünlemler çoğalıyor. Hâlbuki siyaset bir bilimdir ve bilimin her türlüsüne saygı duyulur, keza bilim insanına da.
 
Ben her şeyin ötesinde dostluk ve vefa duygularına önem veren ve bundan asla taviz verilmemesi gerektiğine inanan bir insanım. Üstelik bedeli ne olursa olsun. Zira adamlık ve insanlığını kaybetmekten daha ağır bir bedel olabileceğini düşünmüyorum. Üzerimizde taşıdığımız, bize ait olan tek şey bunlar değil midir?
 
Herkes hayatının çok küçük bir bölümünü kendi dilediği gibi yaşar. Geri kalan bölümü adamlığını, insanlığını ve kulluğunu göstermesi için kendisine sunulan yegâne fırsattır.
 
Çoğumuz bu bilince eriştiğimizde çok şeyi kaybetmiş olduğumuzu anlıyoruz ve maalesef iş işten geçmiş oluyor. Ama alaylı olup kendisini yetiştirememiş siyasetçiler için işin boyutları çok daha ağır oluyor.
 
Biz birkaç arkadaş yıllar önce bir araya gelerek genel kabul görmüş güzel ve doğru şeyleri hayatımıza yerleştirmek amacıyla önemli bir misyon oluşturmuştuk. Bir taraftan kendi hayatlarımızı olağan akışında devam ettirirken, bir taraftan da güzel ve doğruyu yaşadığımız çevrede hâkim kılmaya çalışıyorduk. Yani kendimizce Cervantes’in Don Kişot’unu oynuyorduk.   
 
Aramızda bu misyonu unutanlar da oldu, satanlar da oldu. Kendisini bu gün bulunduğu noktaya taşıyanları sırtından hançerleyen arkadaşlarımız da maalesef oldu.
 
Bunları geçtik. Zor oldu ama bu travmayı atlattık hamdolsun. Yüce Allah yollarını açık etsin.
 
Birlikte yola çıktığımız arkadaşlarımızdan biri de Muharrem Kaşıtoğlu’dur. Geçtiğimiz üç yıl zarfında O’da ağır travmalar yaşamış, vefasızlığın her türlüsünü sineye çekmek zorunda kalmıştır. Arşivlerde yer alan “Teşekkürler Siyaset!” başlıklı yazısı belki de en hafifidir. Bu noktada birbirini çok iyi anlayan iki eski dostuz.
 
Kader Gür ve Muharrem Kaşıtoğlu’nun dostluğu, muhabbeti ve birbirlerinin gönüllerindeki sevgisi hiçbir zaman eksilmemiştir. Kırgınlık? Evet, olmuştur ve ikisi de haklıdır. Hata? Evet, yapılmıştır ve ikisi de hatalıdır. Ama vefasızlık olmamıştır. Birbirlerini satmamışlardır. Bu gün birinin ihtiyacı olsa diğeri saniye düşünmeden ona koşar. Hesapsızca…
 
Yaşanan bu kırgınlığı görüp ellerini sıvazlayan çapsızların Muharrem’in adamlığı karşısında yaşadıkları sükût-u hayali de yakından biliyor ve şaşkınlıkla izliyorum. Adamlık hakikaten zor zanaat.
 
Yani Muharrem’in bende ayrı ve özel bir yeri vardır. Böyle değerli dostların ve düşünce insanlarının yanlış anlamalar ve dostlukların kolayca yok sayabileceği kırgınlıklar yüzünden birbirlerinden uzak kalmasına gönlüm razı değildir. Şüphesiz razı olmayan sadece ben değilimdir…
 
Ve ben Muharrem’in o kendine has akıcı üslubuyla yazdığı makalelerini okumayı gerçekten çok özledim. Tabi ki Dost Beykoz farkıyla…
 
Vesselam…
Yazarın Yazıları