Yıllardan beri kafamızı kurcalayan çok ciddi soruları, sokaklarda tava-tencere çalmadan, esnafın dükkânlarını yağmalamadan ve kamu mallarını tahrip etmeden sorup, doğruları öğrenmeye hakkımız olduğunu düşünüyorum. İşte bu hakkımızı kullanarak birkaç soruya birlikte cevap arayalım.
SORU BİİİR:
1950’den önceki tarihimizi incelediğimizde; Dersimde (..yani şimdiki Tunceli’de) Kürt halkımızın üzerine acımasızca bombalar yağdıran yöneticiler, suçları (!) sadece uyduruk ezanı okumamak olan binlerce imam ve müezzinleri fâili meçhullere gönderen o iktidar, sadece şapka giymediği veya şapkayı tasvip etmediği için binlerce din âlimlerini, imamları ve Şalcı bacı gibi masumları cami bahçelerinde idam ettiren o iktidar ve yöneticiler niçin diktatör veya katil olarak anılmıyorlar. Hatta tarih kitaplarında, niçin kahraman (!) olarak tanıtılıyorlar? Acaba bunda bir terslik yok mu?…
- Diğer yandan ise Suriye’den atılan bir bombayla, sınırlarımızda ölen vatandaşlarımız için veya dış mihraklı düşmanlarca tezgâhlanan Reyhanlı katliamı için, yukarıdaki o acı gerçekleri bildikleri halde, ülkemizin şu andaki (bu konudaki) masum yöneticilerini “KATİL” olarak tanıtmaya çalışıyorlar. Acaba bunda da bir terslik yok mu?
İnsanları bu kadar hakka –hukuka ters ve yanlış konuşturan sebep, acaba nedir?…
O günkü Tek parti diktasının sipariş üzerine yazdırıp, okullarımızda masum zihinlere “zoraki okutularak çakılan yalanlar” değil mi?…
SORU İKİİ:
Yukarıda sadece birkaçını hatırladığımız despot ve ceberut yöneticilere karşı son derece sabrediliyor, tava-tencere vs. eylemler hiç yapılmıyor… Yakın tarihte de sadece başörtülü olduğu için binlerce üniversiteli okullarından uzaklaştırılırken, sadece hanımı başörtülü diye yüzlerce masum subay ordudan atılırken, Halk bunlara karşı bile sükûnetle sabrediyordu. Tepkisini, sadece sandıkta gösteriyordu.
- Bugün ise Taksim’de mâlûm o zihniyet tarafından haksız yere yıktırılmış olan, o güzelim Osmanlı şaheseri olan Kışlayı, yeniden imar edip Müze yapma çalışmalarını ve Gezi parkı çalışmalarındaki birkaç ağaç bahane edilerek sokaklara dökülen, masum esnafın dükkânlarını tahrip eden, kamu malları olan polis otolarını, belediye otobüslerini, ambulansları yakıp yıkan, ülkemizi 104 Milyar zarara uğratan zihniyete, sadece “ÇAPULCU” denilmesine acaba niçin sabredilmiyor!!!
Güzelim ülke 20 gün içinde, sadece bu tür bahanelerle savaş alanına döndürülüyor!!! Cumhurbaşkanlığı Sarayı bedelinden yüzlerce kat daha çok mâli zarar verenlere çapulcu demek suç ise binlerce “başörtülü eşli” kahraman subayları sokaklara atarak mağdur etmek nedir? Acaba bunda da bir terslik yok mu?…
İnsanlara, hakka-hukuka, akla-vicdana bu kadar ters işler yaptıran sebep, acaba nedir?…
SORU ÜÜÇ:
Birçok dünya ülkelerinde ve en yakın komşumuz Yunanistan’da ekonomik kriz ayyuka çıktığı için, bankalar dâhil birçok kurum iflas ettiği için, işsizlik sınırı %27,2’lere çıktığı için sokak hareketleri ile protestolar yapılıyor. Gerekçeler makul ve halk haklı olduğu halde, bu sokak hareketlerindeki taşkınlıklar kınanıyor.
- Oysa Türkiye, Dünya ekonomik krizini en gelişmiş ülkelerin bile gıpta ettiği, en az sıyrıklarla atlattığı halde.
İflas ve gerileme şöyle dursun, Ekonomik büyüme %3-4’lerde seyrettiği halde.
- Son 50 yıldan beri katlanarak artan İMF borçlarının, faizlerinden bile korkuluyordu. 10 Sene içinde bu önemli borcun bile tamamı ödendiği halde.
- Burada sayılamayacak kadar çok ve önemli gelişme hamleler gözler önünde gerçekleştiği halde, acaba niçin sokak hareketleri ile ülke yangın yerine çevrilmeye çalışılıyor? Acaba bunda bir terslik yok mu?…
İnsanlara, hakka-hukuka bu kadar ters işler yaptıran sebep, acaba nedir?…
SORU DÖÖRT:
2014’de; % 50’nin üzerinde oya sahip bir partinin taraftarlarını “CAHİL” olarak ilan ediyorlar. Bunun için yapılmış bir araştırmayı görünce, bu terslik çok net fark ediliyor. Şöyle ki:
1950 Öncesi okuma yazma oranı %22 iken, o günkü tek partinin oy oranı %70-80’lerde olduğu görülüyor.
- Oysa bugün okuma yazma oranımız %90-95’lerde!!!.
Şu durumda bugün, o günkü tek partinin uzantısının oy oranı ise %25’lerde kalıyor. Halkın %75’i diğer partileri tercih ediyorlar.
Şimdi soruyorum: Acaba hangileri cahil?… Acaba bunda bir terslik yok mu?…
İnsanları böylesine “yanıltmaya çalışma” sebepleri, acaba nelerdir?…
SORU BEEEŞ:
Yukarıda sadece birkaçını hatırladığımız, halkın en çok benimsediği manevî değerlere sahip çıktığı Ezanı ve Kur’ânı yasaklayan, halka kan kusturan despot ve ceberut yöneticilere karşı, diktatör denilmiyor. Hatta kahraman (!) deniliyor.
- Diğer yandan bugün, halkının ve genç neslin zarar görmemesi için, birçok batı ülkelerinde bile yasaklanmış olan içki, kumar, zina ve benzeri musibetleri sınırlamaya çalışan bir yönetime, acaba niçin “hakları (!) sınırlayan DİKTATÖR” yakıştırmasıyla saldırılıyor. Acaba bunda bir terslik yok mu?…
İnsanları böylesine “yanıltmaya çalışma” sebepleri, acaba nelerdir?…
SORU ALTII: …………….………………….
NOT: Köşe yazısı sınırlarını aşmamak için, şimdilik bunlara cevap arayalım ve düşünelim.
Yazdıklarınız hangi Orduda oldu Türk Ordusundan hanımı başörtülü diye kimse atılmadı Üniversitelerden Başörtülüler atılmadı lütfen! yalan yazmayın bunların hepsi KUMPAS! bizzat Y.Akdoğan bir Twitle ” Türk Ordusuna kumpas kurdular” diye bunları inkar etmedimi? sonrada Sn Cumhurbaşkanımız “bize tuzak kurdular bizi kandırdılar kumpas kurdular” dedi ve bu işleri yaptığı iddia edilenlerin hepsini silivriden saldılar ya.. siz şimdi bunları nasıl yazabiliyorsunuz? yoksa sizdemi kumpasçılara katıldınız?
SAF Vatandaş çok ta safmış! Bu olayların gerçekliğini SAĞIR SULTAN bile duydu. Saf vatandaş saflığının da farkıda değil, kalkıp akıl vermeye de kalkmış. 28 Şubat dönemide eşi başörtülü diye sayıları BİNlere varan subaylar ordudan atıldı. Benim Hakim Albay akrabam ve komşularımdan iki Yarbay ve bir binbaşı da var. Hakim albay şu anda Üsküdarda HUKUK danışmanı. Şu saf vatandaş ile görüştürebilirm. Hatta bu subaylar yapılan referandum sonucu eski haklarına kavuştular.
YAZDIKLARINIZ GÜN GEÇTİKÇE DAHA FAZLA SIRITIYOR, HATIRLADINIZ MI? ..
Her gün yeni bir halka ekleniyor ETÖ dosyalarına; yeni bir delil, yeni bilirkişi raporları, yeni tanıklar, yepyeni belgeler ve iddianamelerle suç delilleri güçlendikçe güçleniyor.
En iyimser olanlar bile, o ihanetleri artık kabul ediyor. Halkın hukukunu koruyan siyasi irade, işine-hukuka saygılı ve cesur kanun adamları sayesinde, ETÖ`nün savunma hatları burç-burç yıkılıyor. Suçlarını gizleme gayretleri ve karşı iddiaları sapır-sapır dökülüyor. Ortalık aydınlanıyor. Yıllardır gömülmeye çalışılan gerçekler ve binlerce fâili meçhuller tek-tek ortaya çıkıyor…
Kamuoyu önünde bunlar, giderek netleşen çok ciddi belgelerle ve itiraflarla, TBMM.’ni lâğvetme girişiminde tamamen suçüstü yakalandılar…
Mâsum halkı Cuma namazı sırasında, Fatih gibi büyük camilerde bombalama plânları, Nur dershanelerine gizlice beyaz zehir ve silah sokturarak, sonra da “yakalandılar” diye suçlayacakları, müze geminin batırılması, Yunan jetinin düşürülmesi ve daha bir sürü hain plânlarını artık itiraf ediyorlar. Fakat şimdi de birbirilerinin üzerine yıkıp kurtulmaya çalışıyorlar. Birçoğu da “ağırlaştırılmış müebbet hapis” ile yargılanıyorlar.
O bazı kimseler, bunların hangi suçlardan dolayı cezaevlerinde olduklarını bilmiyorlar mı? Bunları çok iyi bildikleri halde, bu çırpınmalarının gerçek sebebi nedir?…