A. Raif ÖZTÜRK
  • 01/01/1970 Son günceleme: 26/05/2011 00:11
  • 19.090

Gençlerimiz, haklı olarak bilemezler.

Ayrıca; “Hâfıza-i beşer (insanın hafızası), nisyan ile (unutmakla) ma’lûldur (arızalıdır)” sırrınca, unutulan ...olaylar hatırlanmaz ise tarih hep tekerrür eder.

M.Akif Ersoy’un “Tarih tekerrürdür derler, eğer ibret alınsaydı, hiç tekerrür mü ederdi?” şeklindeki anlamlı sözleriyle verdiği mesaj elbette gerçektir…

Eğer bizler de, bazı acı olayları hatırlamaz ve hatırlatmazsak, kuru-sıkı vaatlere, yalan-yanlış sözlere, tutarsız iftiralara, “bekâra karı boşama misali” (60 yıllık muhalefete mahkûmiyet acısıyla) bol keseden atmalara inanarak, “gençlerimiz yanlış karar verebilirler” endişesiyle, bazı belgeseller aktaracağım bugün sizlere.

  • “Köprüyü geçene kadar, … .. dayı” deme misali yapılan vaatlere kapılmamak için, bu acı gerçekler, 12 Hazirandan önce mutlaka hatırlanmalıdır ve ibret alınmalıdır.

Camilerimizi, bir Cuma namazı sırasında bombalamayı karar altına alan bir zihniyetin, o günlerde neler yaptığı asla unutulmamalıdır.

  • Tâ ki TARİH TEKERRÜR ETMESİN…

Bu çok önemli konu “bir belgesel” olduğu için, Tarihçi Yazar Mustafa Armağan’dan aynen iktibas ediyorum:

[[[ Başbakan Erdoğan, konuşmasında 4 Mart 1949 tarihli Bakanlar Kurulu kararında "Bolu'daki Karakadı Camii'nin bakım ve onarım giderleri devlet bütçesinden karşılanmak şartıyla kitaplık olarak kullanılmak üzere Milli Eğitim Bakanlığı'na devrinin kararlaştırıldığının" yazılı olduğunu söylemiş, "Böylece CHP'nin camileri kapattığı, camilerin ahır olarak kullanıldığı belgelenmiştir." demişti.

1949'da Bakanlar Kurulu kararıyla bir caminin satılmasını gündeme getirmesi de gayet isabetliydi. Zira nicedir yazmayı düşündüğüm bir yaramızı kaşımış oldu.

  • Yara bir tane değil ki:

Kendisi halen Elazığ'da yaşayan yaşlı bir hoca efendi (ismi bende mahfuzdur) ile yaptığımız özel bir sohbette anlattıkları birer belge değerindedir.

Sohbetimizin bir yerinde şu dehşet verici hatıralarını yeniden yaşarcasına anlatmıştı:
-1942'de Kayseri'de okuyordum. Bizi silâhaltına alıp Çukur Cami'ye sevk ettiler. O camide tam 7 gece yattık. Oradan İstanbul'a sevk ettiler. İstanbul'da nerede kaldık, biliyor musun? Sultanahmet Camii'nde.

Camileri at ahırı, ambar, depo dahi yaptılar. Hepsi askeriyenin işgali altındaydı.Diyarbakır'da bir Ulucami vardır. İnönü devriydi, Ramazan'dan önce içerisine beş on tane sandık attılar, ambar diye kapattılar. Millet çok müracaat etti, "Nerede namaz kılalım?" dediler. Gelen cevap, "Evlerinde kılsınlar." oldu.

  • Hangi birini söyleyeyim evlâdım, hangi birini söyleyeyim!

Diyarbakır'da bir gün kalkıyor ki halk, Dağkapısı'ndan Mardinkapısı'na kadar hep idam sehpaları kurulmuş. O insanlar Diyarbakır ve havalisinin ilim adamları, şeyhleri, âlimleriydi...
Böyle bir sahneyi ben gözlerimle gördüm...

Biz Hani’liyiz, bir gün dellal çağırdı:

“14 eşkıya yakalanmış, başları kesilmiş, jandarmaların süngülerinde getirilip Ulucami'nin cağlarına (demirlerine) asacaklar.” Denildi.

Hani halkı toplandı. Caminin önünde bekliyoruz. O zamanlar 8-10 yaşlarında bir çocuğum.

  • Hakikaten de 14 jandarma geldi. Süngülerinde, kesilmiş birer insan başı. Getirdiler, caminin cağlarına taktılar. Millet dehşet içinde seyrediyordu.

Yanımda da iki kişi konuşuyor.

Birisi "Ne eşkıyası yahu?" dedi, "Şu baş filan âlimin, şu baş filan şeyhin, şu filan memleketin ağası, şu filan diyarın meşhur insanı..." Meğer halk hepsini yakînen tanıyorlarmış."…

  • Anlaşılan, cami avluları o zaman halkı tehdit etmek için kullanılıyormuş...

-"Peki sonra camileri yeniden kim açtı?" diye soruyoruz kendisine.

Cevabı tereddütsüz "rahmetli Menderes" oluyor. "Müslüman insandı Menderes. Dine hizmet etmek isteyen bir insandı. Onun için idam ettiler ya zaten…"

  • Ya 1935'te Muş'ta dinamitle havaya uçurulan Murad Paşa Camii?

Görgü tanığı Sıddık Çeşmidil yıllar önce "Sebil" dergisine şöyle yazmış hatırasını (12 Mart 1976):

-"Dellal yarım saat sonra caminin yıkılacağını haber verdi. Dinamitlenen minarenin, ekseni etrafında son zikrini yaparcasına daireler çizerek, cami harabesinin üzerine uzanışını elemle, biraz da utanarak seyrediyorduk…"
Hangi birini anlatayım sevgili okurlar, hangi birini anlatayım?...]]]

Evet dostlarım, belgeler işte böyle konuşuyor.

  • Sizce; alnı bir defa secdeye gelmiş veya “ben de Müslüman’ım” diyen bir kişi, böyle bir zihniyete oy verir mi?...

  • Veya bu zihniyete yarayacak şekilde, küçük partilere meyledip, bu zihniyet karşısında bölünerek, onlara hiç fırsat verir mi?...

Bugünkü zihniyet her ne kadar başörtülülere ve dindarlara kucak açıyor gibi takiyye yapıyor olsalar da, “Cuma namazı sırasında camilerimizi bombalamayı programlarına alan ve bunu da artık itiraf edip birbirilerine sıvamaya çalışan, ETÖ üyelerine kucak açmalarıyla, onların avukatlığını yapmalarıyla” esas zihniyetleri çok net belli değil mi?...

  • Dostlarım; sadece Yüce dinimizi, güzel ülkemizi ve güzide halkımızı düşünerek bunları haykırıyorum. Hiçbir partiden, zerre kadar bir menfaatim yok…

Bir tarafta o malum zihniyet, CHP, ETÖ, PKK, BDP, KCK, terör çeteleri, silah ve zehir kaçakçıları, tüm iç ve dış ŞER GÜÇLER ittifak etmişler. Diğer yandaki; kendilerine bu masum halkı ezme fırsatı vermeyen, halkın önünde bir kalkan gibi siper olan ve “ülkeyi dinselleştirdi” diye suçladıkları iktidardan kurtulmak için, âdeta seferber olmuşlar.

  • Böylesine çok kritik bir dönemde, hangi akl-ı selim, hangi vicdan, oyların bölünmesine müsaade eder? Hangi akıl, bazı küçük hesapların peşine düşer?

  • Tek parti döneminde, halka zulmederek kan kusturmuş bir zihniyetin, bugünkü işbirlikçilerine hangi vatansever meyil ve sempati gösterebilir?...

Son sözüm, sözlerin en doğrusu ve en güzeli olan Allah c.c. kelâmıdır:

“..Bir de, sakın-sakın zulmedenlere meyletmeyin, sempati bile duymayın. Yoksa size de ateş (Cehennem) dokunur. Aslında sizin Allah'tan başka yardımcınız yoktur. Sonra O’ndan da yardım görmezsiniz.” Hûd Suresi, 113. âyet. (Prof. Dr. Suat Yıldırım mealinden.)

Yazarın Yazıları