A. Raif ÖZTÜRK
  • 01/08/2016 Son günceleme: 01/08/2016 09:35
  • 5.045

Bediüzzaman Hz.: “Bismillah; Kudret-i Ezeliyenin taalluk ve tesirini celb eder. (Yani, Besmele çekmek; sonsuz ve sınırsız güç olan Allah’ın o konu ile yakından ilgisini ve inayetini çeker) Ve o taalluk (o ilgi), abdin kesbine (kulun icraatlarına) ve işine yardım edici bir ruh gibi olur. Öyleyse, hiç kimse, hiçbir işini besmelesiz bırakmasın!”… ..buyuruyor. Besmele ile ilgili, İşârâtü’l-İ’câz 32. Sayfadaki bu vecîzenin açık ve seçik olarak tecellilerine geçmeden önce, 1980’li yıllardaki çok ilginç bir anekdotumu arz etmek istiyorum.

Almanya’da yaşayan kuzenimin nişanı, Trakya’nın Çorlu ilçesi Velimeşe beldesinde yapılıyordu. Nişan yüzüklerini takmak için gelecek olan Belediye başkanının âcil bir işi çıktığından, yüzük takma işi dayısı olarak bana tevdi edildi. Ben de kısa bir konuşma metni hazırlayarak, hayırlı işlere başlamadan önce söylenmesi gereken besmelenin önemini, yukarıdaki eserden öğrendiğim için, kurdeleyi keserken “BİSMİLLÂH YÂ ALLÂH” demiştim. Bunun üzerine o topluluktan öyle bir protesto aldım ki, hayret edersiniz. “Hooop, ooop, burası cami mi? Lâik bir ülkedeyiz! Besmeleye ne gerek var? Vaaza mı başlayacaksın? Yûuhhh” vs tepkiler aldım. Hem şok olduğumdan, hem de mikrofonu teslim ettiğimden, o tepkilere cevap veremeden oradan ayrıldım. Çünkü çok üzülmüştüm.

Bu anekdotu, genç kuşağın bilmediği o ceberut dönemlerden, yani “neredeeeen, nereye” geldiğimizi öğrenmeleri için anlattım. O yıllarda, maalesef Allah kelâmı bile protesto ediliyordu. Çünkü açılışlar, etkinlikler ve kutlamalar donuk, ruhsuz ifadelerle, batı sefaletini taklitlerle ve şampanya patlatmalarla yapılıyordu. O nedenle benim gayet normal olan besmeleyle başlayışım, çok yadırganmıştı. Peki, bu âdî süreç nasıl normale döndü? Arz edeyim: 1990’lı yılların sonlarında İstanbul Büyük Şehir Belediye başkanı olan Sn. R. Tayyip Erdoğan’ın, her hayırlı girişimlere “Yâ Allah, bismillah”a önem vermesiyle başladı. Bildiğiniz gibi o günden bu güne, bu kararlılığından hiç taviz vermediği gibi, her yerde ve herkes tarafından da bu tür uygulamalar normal sayılmaya başlandı...

Şimdi, ilk paragraftaki “Besmelenin o etki alanını” tekrar hatırlayarak, asıl konumuza geçelim: Besmeleye böylesine değer veren bugünkü Cumhurbaşkanımız, tâ İst. B.B. Başkanlığı zamanından beri nasıl İnâyet-i İlâhiye altında olduğunu, sanırım artık fark etmeyen yoktur. Lise kitaplarında bile var olan bir şiir için hapse atıldıktan sonra, “bu artık muhtar bile olamaz” denildiği halde, ilk seçimlerde kurduğu partinin iktidar olması. Daha sonraki seçimlerde de “bitti-bitiyor” algıları yayılırken her seferinde, daha güçlü bir şekilde iktidar olmaları ve bu aradaki birçok müspet gelişmeleri takdirlerinize bırakıyorum.

Ben yine de özellikle, güvenimizin aksine girişimleriyle bizleri ters köşeye yatıran son FETÖ İHÂNETİ ve Darbe Teşebbüsündeki “İnâyet-i İlâhi”lerin (hiç umulmadık yerden, İlâhi yardım ulaşmalarının) birkaçını hatırlatacağım. 2012 yılının 7 Şubat günü, Hakan Fidan’a ve Cumhurbaşkanına kurulan komplodan, bir şehid yakının ziyaret gecikmesiyle (!) kurtulma olayını hatırlayınız. Paramızdan 3 sıfır atılmasından bile korkulduğu bir zamanda, 6 sıfır atıldığı halde ekonominin hiç etkilenmemesini, tüm dünya ülkeleri ekonomik krizde boğulurken, ülkemizin dimdik çıkmasını hatırlayınız. Tüm şer güçlerin ürünü GEZİ olaylarından ve TIR olaylarıyla FETÖ ihanetinin ters tepişlerini hatırlayınız. 17 ve 25 Aralık darbe girişiminden, FETÖ’cülerin hezimetini, Erdoğan’ın çok daha güçlü çıkışını hatırlayınız.

Şimdi de taptaze olan 15 Temmuz askeri darbe girişimden, hangi umulmadık mucizelerle kurtulduğuna bakalım: I.) Darbe girişiminin fark edildiği anlaşılınca, panikleyerek iptal etmek yerine, 6 saat erken başlatılması, onların akıllarını çelen bir inayet-i İlâhiyedir. II.) Cumhurbaşkanımızın Marmaris’te kaldığı otele ölüm timi gönderildiği, kasıtlı istihbarat kopukluklarına rağmen, sivil uyarılarla ölüm timinden 15 dakika fark ile kurtulması. (Cumhurbaşkanı’nın yeri bir haftadır bilinmiyordu, hain yaveri yerini söyledi ama yine operasyonun erken başlamasından dolayı cumhurbaşkanı oteli terk ettikten sonra hainler geldi.) III.) C. Başkanına Ankara’da ölüm tuzağı kurulduğu halde, bir sevki İlâhi ile İstanbul’a yönlendirilmesi. (Eğer Ankara’ya inseydi helikopterler havalimanında veya sarayda vurmak için hazır bekletiliyordu.) IV.) İst. Semalarında C.Bşk. uçağı savaş jetleriyle takip edilmesine rağmen ve Hv. Alanının ışıkları karartıldığı halde, sağlıklı bir iniş yapılması. V.) C. Başkanı’nın halkı darbeye karşı CNN Türk’ten telefonla direnmeye çağırması. Bu çağrı, hem darbecileri hayal kırıklığına uğratıp geri adım attırdı. Hem de Halkı ölesiye kükretti. VI.) Halkın, bu çağrıyı duyar duymaz, bir zıpkın gibi sokaklara çıkarak, tanklara ölümüne sahip çıkması. Hatta bazı tankların egzostlarının elbiselerle tıkanarak, tankların boşaltılması. VII.) Darbeyi başarılı kılacak görevler üstlenen Cuntacı General Semih Terzi’nin, Astsubay Ömer Halisdemir tarafından alnından vurulması. VIII.) İstanbul Arnavutköy’de tank birliğindeki binbaşı, olayı fark edip emniyeti arayarak, belediyenin iş makinalarıyla kışlanın kapısını kapatması ve bu nedenle darbeci tankların ihanete çıkmasının önlenmesi. IX.) Malatya’da 8 adet kargo uçağı mühimmatı Türkiye’ye dağıtmak için yüklendiği halde, belediyenin uçuş pistine itfaiye ve belediye araçlarını park ettirerek uçakların kalkamaması. X.) Türksat, Telekom da ve bilumum yerlerde sivil ve polis direnişleri olduğu için iletişimi kesememeleri. XI.) Gn.Kurmay Bşk. Org. Hulûsi AKAR’ın, 12 saatlik ısrar, tehdit ve işkencelere rağmen, FG ile görüşme teklifini reddetmesi ve darbe bildirisini imzalamaması...  ..Ve, benim bilgim dışında olan bir çok olay ve olayların seyrinin değiştirilmesinde, mutlaka inâyet-i İlâhi olduğu çok net görülüyor. Çünkü Allah cc, dilediği zaman dilediği kalplere, dilediği şekilde hükmediyor. Bu duygularla, ilk paragraftaki vecizeyi tekrar okuyalım…

Bir de, şu âyetteki övülenlere bakınız: “İnanıp hicret eden, Allah yolunda savaşanlar ve muhacirleri (kendin ülkesinden zorunlu göç edenleri) barındırıp onlara yardım edenler, işte onlar gerçekten inanmış olanlardır. Onlara mağfiret ve cömertçe verilmiş rızıklar vardır. (Enfâl, 74. A.) Peki, aşırı muhalefetlere ve birçok sıkıntılara rağmen, Suriyelilere kucak açan KİM?... Yazı konusu olan BESMELEYE son derece değer vermek ve Suriyeli muhacirlere kararlıkla kucak açmak, İnâyet-i İlâhiye için yeterli sebep, değil midir? Başörtüsü hürriyeti, İHL’leri kurtarması, Risale-i Nurları devlet eliyle bastırması ve halka müthiş hizmetleri de cabası… 

Yazarın Yazıları