A. Raif ÖZTÜRK
  • 21/09/2020 Son günceleme: 21/09/2020 11:11
  • 4.361

 

Sadece şu vahşet sahneleri bile 12 Eylül darbesini yapanlara, kendilerini Tank ve dipçik korkusuyla Cumhurbaşkanı seçtirdikleri halde, öldüklerinde ‘niçin DEVLET TÖRENİ yapılmaya lâyık görülmediğini’ çok net izah etmiş olacak.

Kendi itirafları olan; “..gençleri bir sağdan bir soldan astık” gibi zırvalarına hiç ihtiyaç bırakmayacak…

 

12 Eylül'den bir kaç gün sonra Timurtaş Hocanın evine sabah namazında kapısı kırılarak baskın yapılmıştı. Evinde tam 8 saat süren bir arama yapıldı.
Timurtaş hocanın yaklaşık 500 tane kitabı çuvallara doldurulmuş.
Hanımı diyor ki; “hoca polislerin etrafında kelebek gibi döndü, evlâdım kitapları şöyle koyalım, çuvalda daha az yer kaplar ama nafile dinlememişler”.
Dolaptaki yemeklere kadar, her şey lavaboya dökülmüştü.
Hoca bu muameleye rağmen eşine:

“Hanım kalk memurlara kahve yap meyve koy” diye söyleniyormuş.
Evden sadece ‘ifadesi alınacak’ diye hocayı kelepçeleyip götürüyorlar.
Hocadan hanımı hiç haber alamayınca; 1,5 ay (yani 45 gün) sonra hapis tutulduğu yere gidiyor. Sorup soruşturuyor.

Merhamet sahibi bir subay Timur Taş hocaya: "Hoca hanımın çok perişan, seni çok merak ediyor," deyince üstündeki gömleği çıkartıp, gömlek sütüne not yazıyor: "Hanım, ben iyiyim beni merak etmeyin." ..diye.
Eşi diyor ki; “hocanın gömleğini elime aldım ama gömlek işkencelerden öyle bir hale gelmişti ki kan revan içindeydi...”
Oysa; Hocanın gördüğü işkencelerden tam 6 parmağı kullanılamaz hale gelmiş.
Hoca hiç durmamış o halde bile, oradaki komünist gençlere Allah'ı anlatmış.
Çocuklarından bu durumu aylarca değil, yıllarca saklamış ki ‘dindarlara işkence var’ diye dinden soğumasınlar, yani ya çok dinsiz olmasınlar, yahut polise askere kin tutup sataşmasınlar...
Hoca hapishanedeki komünist gençlere kendini öyle bir sevdirmiş ki; 3 gün sonra onlar şeker olmuşlar hocaya karşı. Hatta bu çocuklar kendilerine verilen yoğurt kaplarını yıkayıp hocamıza vermişler, abdest kabı yapsın diye. Su zaten günde sadece 2 kez akıyormuş.
Hocayı 3 ayın (90 günün) dolmasına çok az bir süre kala, gece iki civarında gözlerini bağlayıp evinin önüne atmışlar.

Hanımı diyor ki; “..gece ikide kapı çaldı, bir baktım kapının önüne yığılmış bir adam, uyuşturucu kullanan ya da hasta biri sandım tanıyamadım. Timur Taş hoca "Hatun benim, ben" deyince onun olduğunu anladım” diyor. Anlayacağınız hocayı üç ayda tanınmaz hale getirmişler…
Evde ve 3 tane küçük çocuk babası. En küçükleri “bu adam kim, gitsin bu evden” diye günlerce ağlamış...
Hoca yıllarca ellerinin tutamadığını onlardan saklamış. Küçük kızı üniversiteye başladığı zaman sormuş, “babacığım, senin ellerin neden böyle?” ..diye.
Timur Taş hoca ise "Kızım, onlar bana polislerden hatıra" deyince, kızı babasının ellerini öpmüş ve ağlayarak odadan çıkmış.
Hapishanedeki komünist gençler, hocayı birçok defa ziyarete gelmişler, “hocam bize Allah'ı anlat, anlat hocam biz O'nu hiç bilemedik” diye eksiklerini tamamlamaya çalışmışlar.

Hoca çok büyük bir bedel ödedi, en zor zamanlarda hiç çekinmeden yine anlattı, yine vaaz etti. O günler için "Anamdan emdiğim süt burnumdan geldi" derdi. “Ben göremeyeceğim ama sizler göreceksiniz, bu günler geçecek ve Âsım’ın nesli gelecek” dermiş ev halkına.
Bilemiyorum arkadaşlar, biz belki onların çektiği sıkıntılar hatırına bugün bu kadar rahatız... Vesselâm!.. Ruhuna el fâtiha. (Cuma Aslanoğlu.)

Saygıdeğer dostlarım. Başka söze ne hâcet!..

Sadece bu hâtıra bile, 12 Eylül zulmünü anlatmaya yetmiyor mu?..

Yazarın Yazıları