A. Raif ÖZTÜRK
  • 01/01/1970 Son günceleme: 11/04/2011 00:11
  • 18.405

Hatırlayınız; muhalefet partileri bir yıldan fazla zamandan beri ERKEN SEÇİM çağrıları yaparak, bu iktidarın yıprandığını, bittiğini ve kendilerinin “seçime hazır” olduklarını haykırıyorlardı.

Hatta tek başına iktidar olacaklarını bile vurguluyorlardı. Değil mi?...

Şimdi ise kapı-kapı dolaşıp, barajı aşabilmek için İTTİFAK teklifleri yapıyorlar.

 

  • Yahu; hani siz “erken seçim” için hop oturup-hop kalkıyordunuz! Şimdi ne oldu size? Hani tek başına iktidar olma gücünüz vardı? İttifaka, ne gerek var?...

Neyse biz kendi işimize bakalım:

Pek tabiidir ki, şiddetli arzu, hayal, kıskançlık ve ihtiras devreye girince, akıl, vicdan, sağduyu ve idrak, iflâs ediyor. İnsanlar kendilerini dev aynasında görmeye başlıyorlar.

Görüldüğü gibi; beklenen gün yaklaştıkça, bu asıp-kesen, yakıp-yıkan ve atıp-tutan kişilerin tavırları değişmeye başladı. Hele-hele tarafsız istatistik rakamları ortaya çıkmaya başlayınca, her birinin hayallerinin suya düşeceği anlaşıldı. Birçoğuna barajın altında kalacağı kâbusu çöktü ve mutlaka bir şeyler yapılması gerektiği netleşmeye başladı.

Yani, kısacası kâğıttan pehlivanlığın, sandıkta sökmeyeceği iyice anlaşıldı.

  • Bu ilginç konu ile ‘Allah rızası için’ biz de biraz ilgilenelim ki, genç kardeşlerimiz bu tuzağa düşmesinler. Acaba ittifak ne demek? Veya bunlar ne yapmak istiyorlar?

Lügatlerde ittifak; anlaşma, uyuşma, bağlaşma, oy birliği ve güç birliği anlamlarına geliyor. Şimdi bu partilere sormak lazım: “Hani siz birbirilerinize çamur atıyordunuz? Tek çare sizdiniz! Hani tek başınıza iktidardınız! Hani bu iktidar bitmişti?!...

 

Yahu, bu kadarcık bile ilerisini göremiyorsanız, gelişmeleri okuyamıyorsanız, halkın tercih ve teveccühünü anlayamıyorsanız, sizlere kim güvenir? Bırakın şu ihtirası Allah aşkına!...”

 

Şimdi eğri oturup doğru konuşalım:

 

-Şâyet ittifak kurabilirlerse, yine şâyet halkın bir kısmını da balon ve kuru-sıkı vaadlerle kandırabilirlerse, haydi diyelim ki meclise de girerlerse, bu güzel ülkemizin hâli ne olur?

-Ortaya, sadece iki ihtimalli çok net bir tablo çıkar:

 

1.)    Bölünmüşlük neticesi olarak, güçsüz ve cılız bir iktidar çıkabilir. Veya.

2.)    Sürekli birbiriyle çekişen veya ülke ve halkın zararına bol-bol tavizler veren, şer güçlere ve çetelere boyun eğen bir koalisyon hükümeti çıkabilir.

-Peki, bu iki tablo kimlerin işine yarar?

-Güçlü iktidarlara diş geçiremeyen ÇETELERİN. İç ve dış düşmanların ve ŞER güçlerin. Ergenekon T.Ö.’nün. İstediğini yaptıramayan mafyanın, kaçakçıların, soyguncuların, teröristlerin. Din ve mukaddesat düşmanlarının, ezandan ve başörtüsünden korkanların. Masonların, Siyonistlerin. İtibarlı, kalkınan, model ve lider bir Türkiye istemeyenlerin. Enflasyondan ve devalüasyondan köşe dönenlerin ve daha nice halk düşmanlarının, değil mi?...

-Bu BÖLÜNME kimlere zarar verir?

-Pek tabiidir ki, öncelikle şu masum halka ve batı ülkelerinin bile gıpta ettiği ülkemize…

İşte saygıdeğer dostlar, bu küçük partiler sadece şahsi menfaatleri veya inatları uğruna, halkın % 50’sini de bölerek, kendilerinin bile “asla tasvib etmedikleri şer güçlerin önlerini açacaklarını göremeyecek kadar” ihtiraslarına, inatlarına ve heveslerine mağlup olmuşlar.

Oysa; halkın teveccühü çok net olarak bellidir. Böyle olduğu halde, minik pehlivanlar gibi ortalığa çıkarak, baş pehlivanlara meydan okur gibi dolaşmak, abesle iştigaldir...

  • Sadece abesle iştigal olsa, hiç kimse gam yemez ve şimdi bu konu bile olmazdı.

Bu bölünme; son yıllarda köşeye sıkışmış olan iç ve dış şer güçlerin, Türkiye’nin şahlanmasını hazmedemeyenlerin ve de 60 yıldan beri muhalefete mahkûm olan, mukaddesattan ve halktan kopmuş, Ergenekon avukatlığına soyunmuş bir partinin işine yarayacaktır. İçlerinde gerçekten“ülkeye ve halka hizmet” niyetleri olsaydı, özellikle şu kritik ortamda, halkın %50’sinin teveccühünde ve tarcihinde ittifak ederlerdi.

  • Asla bölücülükte ittifak etmezlerdi!...

Bu ne biçim bir ihtirastır ki, onlarca seneden beri %5’lere bile ulaşamamış bazı partiler, yine de denemeye soyunmuşlar. Bu ne biçim bir ihtirastır ki, 48 milletvekili çıkararak iktidar ortağı olduğu zamanki icraatlarıyla, halkın gözünden tâ %2 buçuklara düştükleri halde “halk haklı”dememişler. Bu ne biçim bir ihtirastır ki, önlerinde “tüm partilerin toplamından fazla bir halk tercihine ve teveccühüne mazhar” muhafazakâr bir parti varken, bu yola tevessül ediyorlar. Bu iktidara, bu teveccüh boşuna mı? Bu halk aptal mı?...

 

Bunca para, bunca emek, bunca zaman harcamakla birlikte, bu uğurda çeşitli iftiralar, dedikodular ve en önemlisi gıybetler yaparak, iflâh olmayacak günahlara batıyorlar. Yazık değil mi? Üç kuruşluk bir inada ve nefis tatminine değer mi bu?...

 

  • Neyse ki bu mümtaz halk, bunlara pek yüz vermiyor.

Minik pehlivanlar gibi ortalarda dolaşmalarına bakıp, gülüp geçiyor. Sadece hatır için izliyorlar ve boş çevirmemek için “he-he” diyerek geçiştiriyorlar. Bu ilgi her seçimde görülüyor ama oy verilmiyor. Fakat, üzüntü verici ve çok önemli bir başka taraf daha var.

 

  • Hiçbir iktidarın, tüm herkesi memnun etmesinin mümkün olmadığını, herkes bilir. Tüm öğrencilere bedava kitap verildiğinde çoğunluk memnun olduğu halde, okul sezonlarında köşe dönen kırtasiyeciler ve kitapçılar bu hükümete küsüyor.

  • Yüksek enflasyondan ve devalüasyonlardan köşe dönenler, servetlerine servet katanlar, yattıkları yerden para kazananlar, elbette bu gidişten hiç memnun değiller.

  • TOKİ ile halka ucuz-ucuz daireler temin edilmesinden, depremde yerle bir olan evler yaparak zengin olan Veli Göçer gibi müteahhitler, elbette bu iktidara küskün.

  • Her eve doğalgaz imkânının sağlanmasıyla, eskiden kuyruğa girmeğe mecbur olduğumuz tüpçüler, tarihe karışan “su istasyonu işletmecileri” de memnun değiller.

  • Halktan ümidini kesmiş, Ergenekon Terör Örgütünün gayrimeşru darbeleriyle, önemli makamlara gelmeyi bekleyenler ise bu gidişattan hiç memnun değiller.

  • Gayet bilinçli ve donanımlı hale gelen ve görevlerinin zirvesinde olan polis teşkilâtından canları yanan kapkaççılar, gaspçılar, esrar ve eroin kaçakçıları, hırsızlar ve soyguncular da bu gidişattan hiç memnun değil.

  • Mesleklerini istismar ederek halkın kanını emen, hastalarla SGK’da ilgilenmeyip özel muayenehanesine mecbur ettiği halkı artık soyamayan doktorlar ve profesörler, elbette bu gidişten hiç memnun değiller. (Dürüst Doktor ve Prof.’ları tenzih ederiz.)

  • Ekonominin dinamosu olan İMKB’nin 17 500’den, 68 000’lere yükselmesini hazmedemeyenler, hiç memnun değil… ..Ve daha birçok küskünler var.

 

Peki, bu küskünler, seçimde ne yapacaklar?

 

1.)    Akl-ı selim olanlar, “evet bu dönemde ben çok zarar ettim, hatta iflâs ettim ama ülkem ve diğer halk çok şey kazandı. Bunlar inkâr edilemez. Ben yine de ülkemiz için, geçmiştekilerden çok iyi çalışan bu iktidara oy vereceğim” diye düşünecek.

2.)    Feraset gözü sisli veya kapalı olanlar ise bu küçük partilere yönelerek, sözde kendilerini tatmin edecekler. Sonra da “âhh, vâhh, tûhh” diyecekler.

 

Yani kısacası: “Kuluna zulmetmek istemez Hüdâsı. Herkesin çektiği kendi cezâsı”vecizesinin sırrınca, seçimden sonrasını kendimiz hazırlayacağız. Tablo çok net ortada…

Mademki gerçekler böyle. İTTİFAK, İSTİKRARDA ve de şer güçlere karşı OLMALI…

Yazarın Yazıları