A. Raif ÖZTÜRK
  • 01/01/1970 Son günceleme: 25/11/2012 23:11
  • 15.195

Aslında bu yazının başlığı “Bir İslâm prensibinin ihmali, katliâm getirdi” şeklinde olmalıydı.

Çünkü bu gerçek, yani ülkemizde yaşanan filmi geri sararak 8 ay öncesine gittiğimizde, bu ikinci yazı başlığı teklifi konusunda, hepiniz bana hak vereceksiniz…

  • Önce; “FLAŞ HABER” diye verilen olayı hatırlayalım. Aynen alıyorum:

“Bağcılar'da dün (03.11.2012) gece 23:30 sıralarında cinnet getiren Engin Sargık, 7 çocuğunu, eşini ve kardeşini vurduktan sonra silâhını kendi başına sıkarak intihar etti. Katliam yapan babanın, erkek kardeşi ile eşinin arasında bir yasak ilişki olduğundan şüphelendiği ve bu nedenle cinnet geçirdiği öne sürüldü. Tekstil işiyle uğraştığı öğrenilen Engin Sargık (36) cinnet getirerek, eşi Sacide (38), çocukları Suzan (17), Salih (16), Sevda (15), Gülcan (14), Ercan (11), Erhan (8), Abidin (5) ile öz kardeşi Bayram Sargık'ı siyahıyla başlarından vurdu. Engin Sargık son kurşunu da kendi kafasına sıktı.

İstanbul Bağcılar’da meydana gelen bu cinayet olayının ardından soruşturma başlatan Asayiş Şube Müdürlüğü ekipleri, “cinnetin sebebinin yasak aşk” olabileceği üzerinde durdu.

Engin Sargık, 8 ay önce evine gelen erkek kardeşi Bayram Sargık’ın, "Anne-babamla anlaşamıyorum. Seninle kalmak istiyorum." teklifini kabul ettiği ve 8 aydan beri aynı evde beraber yaşadıkları öğrenildi…

Sanırım birçoğunuz bu haberi dinleyince veya okuyunca çok üzüldünüz, fakat sıradan haberlerin arasına atıverdiniz. Oysa bu haberin yaşanışında, bir “İslâm prensibinin ihmali”başrolü oynamaktadır. Bir başka ifadeyle, “..eğer o İslâm prensibi ciddiye alınsaydı ve uygulansaydı, kesinlikle bu korkunç olay yaşanmayacaktı” iddiası, el-hak doğrudur…

  • İlgili İslâm prensibini hatırladıktan sonra, bu filmi geri sararak 8 ay öncesine gideceğiz ve siz de “..gerçekten de doğru” diyeceksiniz …

Kocanın erkek kardeşine kayın denir.

Kadın için kocasının erkek kardeşi, kendi kardeşi gibi değildir, yani nâmahremdir.

Fakat bazı bölge ve beldelerde, cahilce bir örf ve âdet olarak, kayın, evin bir oğlu veya sanki kadının da kardeşiymiş gibi görülüp, kadın yani gelin, kocasının akıllı ve bulûğa ermiş kardeşi ile konuşma, birlikte oturma, fingirdeşme ve benzeri durumlarda öz kardeşi gibi serbest davranılır. Bu durum dînen haramdır, yanlıştır ve fıtraten sakıncalıdır.

Yarattığı insanların fıtratlarını en iyi bir şekilde bilen yüce Allah c.c. böyle davranışların sonucunda, kayın ile gelin arasında herhangi bir yasak ilişki olmasa bile, eşi ile arasında ciddi kıskançlıkların olacağını ve çok vahin neticeler doğuracağını da çok iyi bildiğinden, bu ciddi prensipleri vaaz etmiştir. İşte bu prensipler gereği kadın, yani gelin, kaynı ile el ele tutuşamaz ve onun elini öpemez. Dolayısıyla; Kayın da yengesinin elini tutamaz ve öpemez. Kadın, kaynı ile tek başına, yanında mahremi olan bir kişi daha yokken yolculuk yapamazlar. Hatta hacca dahi gidemezler. Bir zaruret ve ihtiyaç yokken yanlarında üçüncü, bir kişi olmadan baş başa kalamazlar. Kayın, yengesinin yüz ve ellerinden başka yerine, örtüsüz olarak bakamaz...

Koca ile baldızı arasındaki hüküm de, kadın ile kaynı arasındaki hüküm gibidir.

Kadının kendisine nikâh düşen bir erkekle konuşması, sadece zaruret kadar olabilir. Zaruret fazlası sakıncalı ve zararlıdır. Hislerde ve gönüllerde, sinsi vesveselere sebep olabilir…

  • Allah Resûlü ashabına, “Size nikâhı düşen kadınların yanına, onlar tek başına iken girmekten sakının” buyurdu.

Ashap: “Yâ Resûlallah, kocanın erkek kardeşi hakkında ne buyurursunuz?” diye sorduklarında, Peygamber Efendimiz: 

  • -“O durum, ölümden daha beterdir!” ..buyurdu. (Kaynaklar: Buhârî, Nikâh, 111;Müslim, Selâm, 20; Begavî, Mi hu’s-Sünne, nr. 2302.)

İslâm âlimleri, bu “ölümden de daha beter” ifadesindeki anlamı, şöyle açıklıyorlar:

Örf ve cehalet âdetlerine göre, henüz buluğa ermemiş olan kayın, yani kocasının erkek kardeşi aile bireylerinden sayılmaktadır. Kayın buluğa erdikten sonra da bu durum değiştirilemediği için, birbirilerine olan serbestlik aynen devem etmektedir.

Kayına şer’an karabet bakımından, yengesiyle nikâh düştüğünden, kayın buluğa erdikten sonra mahremiyet başladığı halde, cehalet nedeniyle ve alışagelindiğinden, bu mahremiyet uygulanamamaktadır. Bu nedenle de kayın, yengesinin yanına rahatça girebilmektedir.Üçüncüsünün ŞEYTAN olacağı ise insanın yaratılışına derc edilmiş olduğundan, bu serbestiyet nedeniyle haramiyet “DAHA BETER” hâle gelmektedir…

Bazı istisnalar bu kaideyi asla bozmaz. Veya su yüzüne çıkmamış olarak devam edebilir…

  • Şimdi, yukarıdaki katliâm olayındaki 8 ay öncesine gidelim:

Katilin yetişkin ve bekâr erkek kardeşi Bayram Sargık, 8 ay önce "Anne-babamla anlaşamıyorum. Seninle kalmak istiyorum"..mazeretiyle, aynı evde yaşamak istediğini bildiriyor. Niyetinin ne olduğunu bilemeyiz. Fakat, saf ve temiz niyetle olduğunu düşünsek dahi, tüm insanların yaratıcısı olan Allah c.c., insanların en doğru sözlüsü ve Rehberi olan Hz. Muhammed vasıtasıyla, insan fıtratının bu durumlarda nelere gebe olacağını çok net bildirdiği halde, bu prensibe uyulmadığı kesindir.

Çok net olan şu:

  • O gün bu aile, bu prensibe göre titiz davranıp, o genç delikanlının bu evde yaşamasının sakıncalı ve dînen yasak olduğunu düşünerek, bu teklife razı olmasaydı, bu katliam kesinlikle yaşanmayacaktı...

Aynı hataya düştükleri halde, bazı ailelerde böyle felâketlerin yaşanmama istisnası, bu prensibi asla tahfif etmez ve edemez…

Bu prensipler ışığında, bu prensibin ihmali halindeki neticelerini, yani Beykoz Çavuşbaşı lisesinde yaşanan (lise arkadaşından olan çocuğunu gizlice doğurup, çöp konteynırına atan, şu anda her ikisi de hapiste olan) öğrenci olayını ve bir de Cem Garipoğlu olayını bu açıdan tahlil ediniz.

19 yaşındaki bir kızın, 25 yaşındaki kanı kaynayan bir gencin odasında, gecenin bir saatinde baş başa kalmalarına müsamaha edildiğini hatırlayınız. Neticenin vahameti, herkesin hafızalarına ACI ve KAN olarak kazınmıştı. Gayri meşru bu olayı ört-bas etmek için, kızın cesedinin paramparça edilerek, çöp konteynırına atıldığını da hepiniz defalarca izlediniz.

Bu filmi de geriye sararak, bu İslâm prensibinin uygulanması halinde ve tedbir alındığında, bu müthiş cinayetin asla işlenemeyeceğini çok net göreceksiniz…

“Ölüm” ve “insan fıtratı” asla değişmediğinden, İslâm’ın prensiplerinin 14 asır önceden konulmuş olması da değişmez ve asla eskimez. Geçerliliğini aynen muhafaza etmektedir.

  • Bu prensiplere “sırf ibadet maksadıyla dahi olsa, uyanlar” iki cihanda da mesut vebahtiyar olurlar. Uymayanlar ise, iki cihanda da HÜSRANDADIRLAR…

Yazarın Yazıları