Büşra ŞEN ÇOBAN
  • 11/06/2017 Son günceleme: 11/06/2017 20:05
  • 7.585

Üniversite kantininde oturup sıcak kahvemi yudumlarken siyaset felsefesi notlarımı karıştırıyordum.

Sonra yanıma genç bir kız yanaştı. Bizim bölümün yüksek lisans öğrencilerindendi o da. “Oturabilir miyim” diyerek masadaki sandalyelerden birini tuttu. Pek muhabbetim olmayan biriydi. “Tabi buyur” dedim. Kendini devrimci demokrat….. Diye başlayan sıfatlarla tanımlayan tayfadan. Aramızda şöyle bir diyalog geçti.

-Siyasetle ilgileniyormuşsun öyle sanırım

- Evet. Dedim

-Adaletin var olduğuna inanıyor musun?  Dedi bana.

Şöyle cevap verdim; Bir felsefeci için çok kapsamlı ve çok tümel bir soru ancak ben mutlak kavramların var olduğuna inanıyorum en azından ilahi adaletin var olduğu kabulümdür.  Sormak istediğin adalet değil de özgürlükse cevap kısmında uzlaşamayacağımız muhtemeldir diye düşünüyorum.

Derslerde Marksist ideolojiyi savunduğunu bildiğim biriydi. “Biz adalet için savaşıyoruz” dedi.

Hafife alırcasına tebessüm ettim ve sordum. “Adalet için katıldığın son savaş hangisi” dedim.

Sanırım tavrımdan, biraz sertleşti ve hiç beklemediğim bir anda bana Bağcılar - Esenler tarafında bir otobüsü yakma girişimini anlattı. Otobüsü durdurmuş ve otobüstekileri aşağı indirmişler adeta kanım dondu. Bana, yapılanları nispet gibi anlatırken şoförden bahsetti; Adam bir de ağlıyor. Biz onun için, işçinin hakkı için orda eylem yapıyoruz, o başkasının malı için ağlıyor diye güldü.

Aklıma sosyal medyada dolaşan küçük kızın devletin verdiği kitabı yırtıldığı için ağladığı video geldi. Kitabı yırtılmış küçük kız hıçkırıklarla ağlıyor “anne bana bu devletin emaneti, ben emanete nasıl sahip çıkamam, öğretmenime ne derim?” diye ağlayan kahraman küçük kızın videosu.   target="_blank">(tıkla izle)

 Arkadaşlar işte bu adamlar bu kadar cahil. Bu kadar bilgisiz. Adalet, özgürlük naraları atan bu adamlar öncelikle kendiyle çelişiyorlar.

Anlattıklarından sonra ona adaleti savunurken kaç kişinin hakkını gasp ettiğinin farkında olup olmadığını sordum. Belki de otobüsteki bir çocuğun psikolojisini bozdun, belki iş görüşmesine giden kızın ekmek hakkını engelledin, diyelim hiç biri olmadı bir adamı, bir babayı, bir işçiyi ağlattın dedim.

Verdiği cevap; bu da o eylemin iz bıraktığı anlamına gelir.

Belki de kaç kez polisin eline düşmüş çıkmış potansiyel tehlike ve bunlardan daha çok var.

Komik yanları da özgürlük ve adalet gibi kutsal sözlerle bölücülük, teröristlik yapmaları.

Geçtiğimiz günlerde Ayşe Deniz Karacagil’in yani “Kırmızı fularlı kız”ın ölüm haberi geldi dağlardan. Sosyal medyada birçok yorum gördüm “demokrasi savaşçısı, halkın sözcüsü, kardeşlik savunucusu…” Herkes Kırmızı fularlı kızı konuşuyor. Arkadaşlar bu genç, sözde kardeşliği savunan bu genç; PKK başı Murat Karayılan’ın sağ koluydu, sözde kardeşliği savunan bu gencin elinde bizim kardeşlerimize sıkmak üzere verilmiş bir silah vardı. 

Ya da Berkin Elvan; şehit dendi, özgürlük ve kardeşlik temsilcisi dendi bu çocuğumuz da elinde taş ile ağzı burnu kamufleli şekilde olay yerindeydi. Kandırılmıştı besbelli çünkü daha çocuktu.

Berkin üzerinden de, kırmızı fularlı kız üzerinden de ne siyasetler yaptılar, ne reklamlar ne dolaplar döndürdüler. “BİZİM” dedikleri ölülerine kendileri saygı göstermediler?

Peki, sormak istediğim tek bir soru var… Bunlar barış temsilcisi ise, kardeşlik temsilcisi ise Yasin Börü neydi?

Diyarbakır da Kurban Bayramı’nın dördüncü günü 16 yaşındaki Yasin, kurban eti dağıtmak için evden çıktı ve hain teröristler tarafından başı taş ile ezilerek şehit edildi.  Şimdi kimse bana demokrasiyi, kardeşliği, barışı savunmasın. Gencecik çocuk, belki öğretmen belki doktor olacaktı. Hiçbir şey olmasa bile vatana millete hayırlı olacaktı.

Üniversite kantinlerinde artist artist dolaşıp yaptığı hainlikleri demokrasi gibi özgürlük gibi anlatan teröristler daha geçen hafta yine aynı üniversitede benim üniversitem olan Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Bomonti kampusunda Türk Bayrağı’nı indirmeye çalıştılar ve bir grup ülkücü öğrenci tarafından engellendiler. Bunlar bu toprakları hak etmiyor. Keşke vatandaşlıkları ellerinden alınsa da beğenmedikleri bayrağın, toprağın vatandaşlıklarını taşımasalar.

Türkiye Cumhuriyeti topraklarında babasının çiftlikleri gibi at koştururlar kendilerini Devrimci, demokrat, özgürlükçü, barışçı diye tanımlarlar. Bunlar barış güverciniyse YASİN BÖRÜ neydi?

Hala kanım donar, içim acır…

RAHMETLE, YASİN KARDEŞİM.

Yazarın Yazıları