A. Raif ÖZTÜRK
  • 01/01/1970 Son günceleme: 12/06/2011 00:11
  • 10.240

Acı olaylarıyla, tatlı olaylarıyla ve genellikle de demokratik bir süreç içerisinde, iki aya yakın bir seçim öncesi yaşadık. Bugün de seçimin genellikle “seçim şöleni” havası içinde geçtiğini öğrendik.Görev başındaki güvenlik güçlerimize minnettarız

Ben bu yazı için, oy verme işlemi devam ederken klavyemin tuşlarını tıklatıyorum.

Yani antolojik anlamda, sadece kısacık bir hasbîhal olacak. Yasak sürecinin bitiminde de yayına yollayacağım. Şimdiden, vatana, millete hayırlı ve uğurlu olsun…

İlk paragrafımda “Acı olaylarıyla” demiştim, şöyle ki:

Körpecik yavrularımızı diri-diri yakmaya yönelik İmam Hatip talebe yurdunu Molotof bombardımanından tutun da, Hopa olaylarına ve diğer provokasyonlara kadar, şehid olan polisimiz ile halen komada olan polisimize kadar yaşatılan tüm acı olaylardan mutlaka ders çıkarmalıyız. Aksi halde hem mes’ûl oluruz, hem tarih tekerrür eder-durur.

Yüzlerce masum vatandaşımızın işyerleri tahrip ettirildi, otomobilleri yakıldı, yüzlerce kişilere çeşitli zararlar verildi, demokrasi adına (!!!) terör estirildi. Tabii ki halkımız bunları hep değerlendirecek. Değerlendirmeyenler ise önceki yazılarımda ifade ettiğim gibi “Hûd sûresi 113. Âyet’in şumûlünce”, zulme ortak olduklarını te’yid edecekler...

  • Tatlı olaylarına gelince; birçok komedi filmlerini aratmayacak kadar komik sahnelerle de çok karşılaştık. Bir hayli güldük, eğlendik…

Keşke böyle olmasaydı da bu arena bu kadar bayağılaşmasaydı. O komedi sahneleri belki filmlere uygun düşebilir de, ümitle ciddi vaadlerin yapılması beklenen bu kürsülere hiç mi hiç yakışmadı. İbret alma adına ve yâd etme adına kısaca arz edeceğim…

Kemal Sunal filmlerini seyretmeyeniniz yoktur her halde. Hani “Tosun Paşa” filminde, rahmetli Kemal Sunal’in, kendisinden 2-3 katlı güçlü-kuvvetli gerçek bir pehlivan ile güreştirilme sahnesi var. Hatırladınız mı? Kemal Sunal’ın, diğer çok güçlü olan pehlivanın karşısında çok cılız oluşu, başlı başına komik bir sahneydi. Daha da komik olanı ise her kapışmada, o cılız Kemal Sunal’ın havalarda dolaştırılıp, nazikçe yere bırakılışıydı. Hele hele izleyiciyi kırıp geçiren sahne ise Kemal Sunal’ın, teşvikçilerine gelip “NASIL YENİYORUM AMA” diyerek, kendisini motive etmeye çalışmasıydı.

Teşvikçileri ise morali bozulmasın diye, Kemal Sunal’a “..tabi-tabi, devam et, sen yeniyorsun, ha gayret” gibi çaresiz teşvikler yapması, komedinin tuzu biberiydi…

Bu komedi filmin, bu gayet komik sahnesini niçin girizgâh yaptığımı anlayan anladı ama ben yine de arz edeyim. Son günlerde her haber izleyişimizde, bu sahneleri hatırlıyordum. Çünkü siyasi tablo da neredeyse bu sahnenin aynısıydı.

 

  • Bir yanda; neredeyse halkın yarısının desteğini almış güçlü bir iktidar var.

  • Diğer yanda da, yarım asırdan fazla zamandan beri muhalefete mahkûm edilmiş, ümidi kesik bir ana muhalefet.

BDP, KCK, ETÖ, Terör, canı yanmış çeteler ve kaçakçılarla omuz omuza hareket ettikleri halde ve ‘nasılsa iktidar olamayacağı kesin olduğu için’ hesapsız-kitapsız yapılan vaadlere rağmen, halkın çoğu yine iktidardan yana. Tüm anketler böyleydi…

Tablo böyle olduğu halde, Kemal Sunal (pardon) Kılıçdaroğlu “KİMYALARINI BOZDUM, NEFESLERİNİ KESTİM, EZBERLERİNİ BOZDUM, KÖKLERİNİ SALLADIM, SİZ DE DALLARINI SİLKELEYİN, ÇIK KARŞIMA” gibi komedileri oynuyordu. Muhatap bile alınmadığını, kimse ona anlatmadığından, o da coştukça coşuyordu. SSK. Gn. Müdürlüğü döneminde, SSK’yı müthiş zararlara soktuğu, bu nedenle açılan davalardan Rahşan affıyla kurtulduğu ortadayken, “ben geleceğim, dertler bitecek”, “Bu düzeni değiştireceğiz. Tersine çevireceğiz” ..gibi naralar atıyordu…

Sadece bu kadar mı? Hele hele; “ben yalan nedir bilmem” lafı var ya, insana ister istemez “FIKRALARA TÜRKİYE” dizisinden, şu meşhur “TEYO emmi”yi hatırlatıyordu. Hatırladınız mı TEYO emmi’yi? Hani tır şoförüyken; Toros dağlarından çok daha keskin virajlı dağlarda tır kullandığını, ve o virajları 120’yle alırken de, her virajda kendi tırının arka plâkasını okuduğunu söyleyen TEYO emmi bu!...

Bir palavrasını, pardon parodisini arz edeyim ki tam yerine otursun:

-“..Geçen gün başkan Bush telefonla beni arîr. ‘Teyocuğum, çok zor durumdayım, ülkem karıştı, gel bu durumu düzelt.’ Adam yalvarîr, ben de dayanamadım, Hasankale’den çıktım. Yürü Allah yürü, yürü Allah yürü. Amerikanyaya vardım. Beni devlet töreniyle karşıladılar. Yol yorgunluğumu almak için ayran ısmarladılar. Fazla uzatmayayım, onların sorunlarını öyle bi hallettim ki, Buşun ağzı böööle açık kaldı.” Dedikten sonra,  “BENDE YALAN YOK, HİLÂF TA YOK,” deyişi yok mu?

İşte Sn. Kılıçdaroğlu’nun da “ben yalan bilmem” lafı, aynı bu cinstendi…

Öyle net belliydi ki Sn. Maliye bakanı açıklama yaptı. Sn. Kılıçdaroğlu vaatlerinin üçte birini yerine getirse, Türkiye IMF'ye diz çöker. Türkiye, Yunanistan'ın, İspanya'nın, İrlanda'nın, Portekiz'in durumuna düşer" dedi. Diğerlerini siz düşünün.

Her neyse dostlar; olan oldu, söylenen söylendi, inanan inandı, inanmayanlar da gülüp geçti. Netice ise bu gün belli olacak. (Bu yazı kaleme alınırken, seçim hâlâ devam ediyordu.)

Bizler bundan sonrasına bakalım. Vatana, millete hayırlı olsun...

Eğer son söylentilere bakılırsa, oy pusulasının önüne veya arkasında herhangi bir çizgi görülürse, o oy pusulası geçersiz sayılacakmış. Cep telefonuyla kabine giren tespit edilirse, o oy pusulası da geçersiz sayılacakmış. Eğer bunlar doğru ise çok yazık olur. Bunca emekler zâyi olur. “Art niyetli gözü dönmüşler tarafından her fırsatta istismar edilebilir” diye ciddi endişelerim var. İnşallah bunda yanılırım.

Yüce Rabbim emeklerimizi ve ülkemizin milyonlarca masraflarını boşa çıkarmasın…

 

 

NOT: Bu seçimin neticeleri; özellikle Yüce dinimizi, mukaddesatımızı, insan hak ve hürriyetlerimizi çok ilgilendirdiği için, son birkaç yazımı bu konulara tahsis etmiştim. İnançlarım doğrultusunda, hiçbir partiye bağlı olmadan, bu görevimi yapmaya çalıştım.

Bu günden sonra da, inşallah yıllarca bu konulara girmeye mecbur kalmam.

Salı gününden sonra maneviyat ağırlıklı, ilginç belgesel içerikli ve her iki hayatımızı da içine alan sosyal aktivitelerimizi kapsayan yazılarımıza devam edeceğiz, inşallah.

Mehmed Akif Ersoy’un “Allah bu millete bir daha istiklal marşı yazmaya mecbur etmesin”dediği gibi, ben de “Allah c.c. bir daha beni siyasete bulaştıran yazı yazmaya mecbur etmesin” diye niyâz ediyorum...

  • Ülkemizin büyük bir bölümünde, Allah’ın c.c. Rahmeti altında geçen seçimimiz, dünya ve Ahiretimiz için hayırlara vesile olsun. Âmin.

Yazarın Yazıları