Ekrem VANLI
  • 24/08/2016 Son günceleme: 24/08/2016 17:35
  • 7.319

FETÖ terör örgütünün 15 Temmuz gecesi darbe girişimi teşebbüsünde bulunması hatta güzel Ülkemizin işgal olarak adlandırabileceğimiz karanlık bir geceden geçtiğimiz süreç için kelimeler, cümleler yetersiz kalsa da mümkün olduğunca terör örgütünün oluşum, gelişim süreçlerini değerlendirip, önümüzdeki süreçte neler yapılabilir? Sorusuna cevap bulmaya gayret edeceğiz.

FETÖ öncülüğünde yaşanan darbe girişiminin birkaç günde hazırlanmış olamayacağı açık bir husustur. Bu nedenle yaşanan teşebbüsün tarihsel arka planı önem arz etmektedir. FETÖ’cü yapılanmanın ilk tohumları, 1970’lerde devlet içerisindeki “ulusal solcu” grupların tasfiyesi sonrası atıldı. 1980 darbesinin akabinde ise, FETÖ devlet içerisinde “ulusal sağ” merkezli bir yapılanma olarak boy göstermeye başladı.

FETÖ yapılanmasının amaçları ve yöntemleri göz önünde bulundurulduğunda Batı güdümünde bir hareket olduğu anlaşılmaktadır. Gerek Batı’ya (emperyalizme) karşı direnç oluşturacak İslâmî öğretilerin pasifize edilmesinde gerekse kitlelerde Batı sempatisi oluşturulmasında FETÖ, İslâm dünyasında telafisi zor tahrip edici işler gerçekleştirdi. ABD ve İngiltere’nin “ılımlı din” projesinin taşeronu olarak “Truva atı” görevi gördü. Batı’nın doğrudan müdahaleyi riskli gördüğü ve işgale yönelik müdahalede bulunamadığı yerlerde merkez Türkiye olmak üzere FETÖ desteklendi. Bu bağlamda FETÖ’nün kuruluşundan askeri bir darbe girişiminde bulunmasına kadar Batı’nın koordine edici pozisyonu açık bir şekilde görülmektedir. Dolayısıyla “arka plandaki üst aklın” kimliği net olarak belirginleştiğini söylemek doğru olur.

FETÖ, devletin ana damarı olarak gördüğü ordu, yargı ve emniyet teşkilatlarına yönelik yıllar süren “sızma” operasyonları gerçekleştirdi. Ayrıca, FETÖ kendini toplumda meşruiyet ve güven kazanmak adına “dini” bir yapı kisvesine büründü. Türk toplumunun hassas ve savunmasız olduğu noktaları çok iyi belirlenip, bağlılık duygusunu ön plana çıkartıp, sorgulama mekanizmasının ortadan kaldırılması sağlandı. Bu da beraberinde çok uzun soluklu ve kripto örgütü ortaya çıkardı. Eğitim kurumlarının faaliyetleri ve Türkçe olimpiyatları gibi olgular ile dikkatler başka yere çekilip, bu kirli ilişkilerin önüne perde çekilmiş oldu.

Eğitim gibi ihtiyaç duyulan bir alanda faaliyet göstermesi ve bunu dini eğitim ile birlikte farklı bir formatta ortaya çıkması, FETÖ’nün toplum nezdinde gerçek yüzünün anlaşılmasını engelledi. FETÖ, doğrudan kendisiyle bütünleşen bir siyasi parti kurmadı yukarıda bahsedilen bağlılığın ve din merkezli bir yapının etkisinin kaybetmesinin göze alınamadığı için. Bunun yerine ideolojik duruşu fark etmeksizin “güçlü olan” partilere yanaştı ve kendi kirli emelleri için zemin hazırlamaya koyuldu. Bu husus da, toplumda kısa vadede itibar kaybının önüne geçti.

Hükümet ile FETÖ’nün ters düştüğü ilk konu, “Mavi Marmara hadisesi” oldu. FETÖ, İsrail yanlısı yüzünü açığa vurdu ve hükümeti eleştirdi. Ardından Erdoğan’ın ameliyat olacağı gün, “Oslo Görüşmeleri” nedeniyle MİT Müsteşarı gözaltına alınmaya çalışıldı. Burada esas hedef Erdoğan’ı görüşmelerde “emir veren” sıfatıyla tutuklayıp devre dışı bırakmaktı. Ardından FETÖ hükümet içerisinde bazı kimselerin yolsuzluğa bulaşmasını istismar ederek hükümete yönelik saldırıya geçti. Doğrudan yine Erdoğan’ı hedef alan “17-25 Aralık 2013” tarihinde gerçekleştirilen sivil darbe girişimi sonucunda kılıçlar çekildi. Böylelikle FETÖ’nün, bütün kirli yüzünü ortaya çıkaran süreç başlamış oldu.

Hükümetin FETÖ’ye yönelik operasyonlar başlatmasına karşılık FETÖ, bütün gücüyle devlet aleyhinde çalışmaya başladı. Siyaset ve medya alanında açıktan düşmanlık sergileyen yapılanma; ordu, yargı ve emniyet içerisindeki güçlerini ise “uyuyan hücre” konumunda tuttu. Bürokratik engeller aşılamada başarılı olunamadı. Sonunda Yüksek Askeri Şura (YAŞ) toplantısında FETÖ’cü askeri yapılanmanın; yargı reformuyla FETÖ’ye bağlı hâkim, savcı ve yüksek yargı mensuplarının ve 2013 yılından beri devam eden fakat tam olarak nihayete ulaşmayan polis ve istihbarat teşkilatlarındaki unsurların tasfiye edileceği ciddi anlamda gündeme geldi. Hatta Erdoğan, “Cumhurbaşkanlığında bile varlar” diyerek gerçekleşecek tasfiyenin boyutlarına işaret etti. Bu durum sonucunda “ifşa” edileceğini anlayan FETÖ, küresel güçlerin de teşvikiyle darbe girişiminde bulundu. (SDAM)

Önümüzdeki süreci değerlendirmek gerekir ise;

15 Temmuz gecesi yaşanan darbe girişimi; milletin güçlü duruşu, devlet içerisindeki unsurların darbeci dar kadroya destek vermemesi ve medyanın iletişimi sağlıklı bir şekilde sağlaması sonucunda akamete uğramıştır. Ancak darbe tehlikesinin tamamen ortadan kalktığından söz etmek güçtür. Zira FETÖ’nün taktikleri ve kullandığı yöntemler göz önünde bulundurulduğunda ne denli sinsi bir yapılanmayla karşı karşıya bulunduğumuz anlaşılmaktadır. Devletin çeşitli birimlerine sızmış “uyutulmuş hücreler” uygun fırsat bulduklarında tekrar harekete geçebilir. 15 Temmuz gecesinden sonra bu hareket çok kolay olmayacaktır bunu da unutmamak gerekir.

Ayrıca FETÖ’nün kurumlardaki hâkimiyetinden önce etkin olan kamuoyunda “Ergenekon” olarak bilinen yapılanmanın da darbeci bir karakterde olduğu malumdur. FETÖ’nün yanı sıra “ulusalcı” olarak bilinen bu kesimin de tekrar aktif hale gelmesi göz önünde bulundurularak tedbirler alınmalıdır. Ancak uygulanacak hükümler ve alınacak tedbirlerde “adaletli olma vasfı” gözetilmelidir.

Önümüzdeki süreç, Türkiye ve İslâm dünyası açısında çok önemlidir. Darbe gecesinden (işgal hareketine) itibaren sergilenen sağlam ve kararlı duruş devam ettirilebilirse, İslâm dünyasında birkaç yıl içerisinde siyasi güç dengeleri tamamıyla değişebilir. Özellikle milletin duruşu sayesinde, Batı desteğine rağmen güçlü bir grubun darbesine (işgal hareketine) karşı durulabileceği gerçeğinin anlaşılması bir milat olacaktır. Ayrıca halkın kökü dışarıda olan söz konusu darbe girişimine (işgal hareketine) boyun eğmemesi, ileride muhtemel Batılı teşebbüslere de verilmiş en güçlü cevap olmuştur…

Yazarın Yazıları