Muharrem ERGÜL
  • 13/06/2016 Son günceleme: 13/06/2016 23:27
  • 7.537

"Seni havaalanında Cemail Maksudi karşılayacak" diyordu telefondaki ses...

1995 yılı Ekim ayının ilk günleriydi. Üsküp Halklar Tiyatrosu'nun davetlisi olarak Üsküp'e gidecektim.

İstanbul'dan kalkan uçak, bir saatlik uçuştan sonra "evlad-ı fatihan" diyarı Üsküp Havaalanı'na indi.

Yugoslavya Sosyalist Cumhuriyeti'nin dağılmasının ardından kurulan Makedonya'nın Başkenti Üsküp'e iner inmez, koskoca Yugoslavya'nın niçin dağıldığını kolaylıkla anlayabilmiştim.

Terk edilmiş bir şehir görünümü hâkimdi her yerde... Fabrikalar çürümüş ve bomboştu. Binalar boyasız, yollar delik-deşik, insanların gelecek kaygıları ise sanki yüzlerine yansımış gibiydi...

Belli ki, Üsküp, ekonomi ve sosyal açıdan hayli sıkıntılıydı...

Şehir, uzun yıllar Osmanlı hâkimiyetinde de kaldığı için ciddi bir Müslüman nüfusa da sahipti.

Pasaport kontrolünden geçip, valizimle çıkış kapısına yöneldim.

Yaşı hayli geçkin ama dinç bir adam, uzun eski paltosu, ağzını kapatmış düzensiz ve sigara içmekten sapsarı olmuş sakallarıyla, adımın yazılı olduğu kâğıdı iki eliyle tutuyordu. Belli ki, beni karşılayacak olan Cemail Maksudi buydu.

Ona doğru yöneldim. Selamlaştık; kendimi tanıttım.

Rumeli ağzıyla bana "Te be Muharrem sensin... Gel bakalım, ben Cemailim" dedi.

Sesi de boğuk ve eskiydi. Sanki geçmiş zamanlardan çıkıp gelmiş, Tolstoy'un roman kahramanlarından biriydi. Daha çok Rus bir çiftçiyi andırıyordu. Anna Karenina'nın Konstantin Dimitriyeviç'i karşımda duruyordu sanki...

Oysa Cemail Maksudi, Balkanlarda unuttuğumuz yitik evlad-ı fatihan'ın son kalıntılarından biriydi. Kültürel olarak Türk ve Müslüman’dı.

Ben o ilk karşılaşmada niye böyle bir duyguya kapıldığımı hâlâ anlayabilmiş değilim...

Cemail Maksudi'nin kendi kullandığı her yeri dökük, güç-bela çalışan eski model bir Lada otomobille, şehre doğru yola çıktık.

Konuşmayı sevdiği belliydi. Anlatmaya başladı:

Yugoslavya'nın dağılmasından önce Komünist Parti Üsküp Politbüro üyesiymiş. Tiyatro yönetmeniymiş. Ataları Üsküp'e Konya'dan göç etmişler. Ben tam evlad-ı fatihan diyecektim ki, lafı ağzımdan aldı: "İşte, evlad-ı fatihan bizleriz. Türkoğlu Türk'üz biz" dedi. Niye üzerine basa basa söyledi, anlayamadım.

İşin ilginç yanı zihinsel dünyamın kalıpları Cemail Maksudi ile konuştukça bir bir yıkılmaya başladı. Eski Komunist Partili bir aam vardı karşımda... "Evlad-ı fatihanız; Türkoğlu Türk'üz" diyordu. Hepsi iyi güzeldi de... Sabahın bu vaktinde ne ara içki içtiyse, hâlâ kokuyordu. Üstelik nefesindeki koku da genzimi yakıyordu. Deli gömleği içinde akıllı bir adamla yolculuğum bir hayli ilginç geçeceğe benziyordu.

Gerçekten evlad-ı fatihan diyarındaydım. Eski Yugoslavya döneminde yıkıla yıkıla bitirilemeyen minareler, uzaktan birer yıldız gibi parıldıyordu Üsküp'te...

Belli ki, buralardaki izlerimiz, hâlâ silinmemişti...

"Cemail Abi" dedim... "Ben uçakta kahvaltı yapmadım! Buraların böreği de çok meşhurmuş. Beni bir börekçiye götürür müsün?"

"Tabi" dedi... "Memnuniyetle... Buralarda en güzel büreği Torbeş Ayço yapa... Te orya gider güzelcene bürek yeriz"...

Gerçekten de hayatımın en güzel böreğini Üsküp'teki o dükkânda yedim...

Üsküp'te birkaç gün kaldım. İstanbul Şehir Tiyatroları'yla Üsküp Halklar Tiyatrosu arasındaki işbirliği protokollerini hazırlayıp, güzel projelerin altına imza attık. Bu ilişki halen devam etmektedir. Bunu da bir dipnot olarak söyleyeyim...

Üsküp, benim muhayyimde, hatıraları değerli bir Ata Şehri olarak yer etmiştir. Hep derim: "Ha Üsküp, ha Üsküdar... İkiz olsaydılar, ayırt edilemezlerdi..."

Demek ki, Üsküp doğumlu büyük Şair Yahya Kemal Beyatlı'nın yazdığı şiirlerdeki Üsküdar sevgisinin kaynağı burasıymış...

İçimde kalan ukte kalan Üsküp'ten İstanbul'a dönerken, beni havaalanına bırakan Cemail Maksudi, öyle bir söz etti ki, içim titredi:

"Buraları terk ettiniz, bari bizi terk etmeyin..."

Zaman çabuk geçti. İki ay sonra tekrar Üsküp'e gitmem gerekti. Soğuk bir Aralık ayında yollara düştüm...

Yine sabah uçağıyla, İstanbul'dan havalandık ve hostesin "Kemerlerinizi bağlayın, inişe geçiyoruz" uyarısıyla Üsküp'e kısa sürede vardık.

Yine Üsküp, yine havaalanı, yine Cemail Maksudi ve yine o eski yıkık-dökük Lada...

Hoşbeş ettik Cemail Maksudi'yle... Kıyafeti yine aynıydı... Alamet-i farikası paltosu sırtında... Daha sonra öğrendim ki, yaz-kış Cemail Maksudi hep aynı paltoyu giyermiş. Tıpkı derviş hırkası gibi...

Yola çıktık. Yolda dönüp, "Cemail Abi ben uçakta kahvaltı yapmadım, beni yine aynı börekçiye götürür müsün?" diye sordum.

Hay demez olaydım...

Birdenbire bir öfke yumağına dönüştü o sakin adam... Bana hırsla baktı... Gözleri sanki yuvalarından fırlayacaktı...

"Acaba yanlış bir şey mi dedim?" diye içimden geçirdim. Yok... Yalnızca börekçiye gitme isteğimi söylemiştim. Tıpkı önceki gelişimde olduğu gibi...

Ben bunları düşünürken, Cemail Abi birden avına saldıran bir arslan edasıyla kükredi:

"Te be sen Ricep ayı nedir bilmez misin?"

"Bilirim" dedim... "Ne var ki?"

Öfkesi arttı. "Bir de ne va dersin... Sen sahura kalkmaz mısın be ya bu aylarda?"

"Yooo" dedim. "Niçin sahura kalkayım ki Recep ayında?"

Sonra ağzındaki baklayı çıkardı:

"Te be Muharrem... Biz buralarda üc ay oruç tutarız. Ricep, Şaban ve Rımazan... Siz nası Müslümansınız be?"

Hayda... Şimdi de Cemail Maksudi bana din dersi vermeye başlamıştı. Sözleri ise hem hoşuma gitti hem de beni şaşırttı.

Bir önceki Üsküp seyahatimde sabahın erken saatinde içki kokusundan rahatsız olduğum Cemail Maksudi, Recep ayında oruç tutmadığından beni yerden yere vuruyordu.

"Cemail Abi..." dedim. "Biz Ramazan ayında orucumuzu tutarız Allah'a şükrolsun"

Cemail Abi bana bir müddet daha saydırdı. Sonra da ekledi: "Teee ben eski Yugoslavya döneminde bile oruç tuttum be ya... Hey gidi sizi..."

Sözlerini ise şöyle tamamladı Cemail Abi:

"Bizdeki Rımazanlar sizleeden daa şireflidir!"

Cemail Abi'nin bu son sözü beni allak bullak etmişti. Darmadağın oldum. Cemail Abi noktayı ise şu sözlerle koymuştu:

"Bürek mürek yok... Bakasın başının çaresine..."

Yıllar sonra bir Ramazan günü tekrar gittiğim Üsküp'te gördüğüm ve yaşadığım Ramazan bereketi ve şerefi hâlâ içimde bir uktedir.

Cemail Maksudi bana Üsküp'ü ve onun yaşadığı şerefli Ramazanları tattıran adamdı.

Neye niyet, neye kısmet...

Geçen gün duydum: Cemail Abi Hakk'ın rahmetine kavuşmuş... İnşallah günahları bağışlanır, Allah cennetiyle mükâfatlandırır onu...

Orucu sadece aç kalmaktan, Ramazan'ı eğlence ayı yapmaktan çıkarıp, Şerefli Ramazanlar haline getiririz duygusuyla Dostlar...

Nice Şerefli Ramazanlara...

Yazarın Yazıları