Muharrem ERGÜL
  • 22/07/2016 Son günceleme: 22/07/2016 19:31
  • 6.461

20'li yaşların ortalarındayım...

12 Eylül 1980

Askerler kışladan çıktı. Silahlı Kuvvetler yönetime el koydu.

Yeni baba olan ben, kucağımda kızımla asker dipçiğiyle yatağımdan derdest edildim.

O günkü darbecilerin deyimiyle "... kardeş kavgasına son vermek, barış ve huzur için" Silahlı Kuvvetler yönetime el koyuyordu.

Yalanın çok boyutlu versiyonuydu bu gerekçe...

Tutuklamalar, yargılamalar, yargısız infazlar, paramparça hayatlar, yiten umutlar, kararan gelecekler...

Darbeye o gün 'alkış' tutanlar, zaman ilerledikçe darbe mağduru olduklarında neye uğradıklarını anlayamadılar.

"Bir sağdan, bir soldan" mantığıyla gençler darağaçlarına asıldı. Düşünen beyinler dumura uğratıldı.

İşbirlikçi darbe yanlıları "Paşalara" şarkılar yazdılar, besteler yaptılar. Meydanlara, caddelere adlarını yazdılar.

"Şak" diye emir aldılar, "Tak" diye yerine getirdiler. Sermaye sınıfı kesenin ağzını çalışanına değil, darbecilerin emrine açtı.

Darbeciler yıllarca makbul insanlar oldu. Darbecilerin değirmenine su taşıyan, keselerinin ağzını açanlar, daha bir palazlandılar.

Sonra görüldü ki, "ne darbeden ne de darbeciden bu millete hiçbir fayda" gelmezdi...

Yıllar yılları kovaladı.

Olgunluk çağındayım

28 Şubat 1997

Bu kez post-modern darbe oldu. Tehdit ve şantaj darbesi sonucu Hükümet istifa etti.

Paşalar her yerde ar-zı endam etmeye başladı. Basın ve sermaye darbe yanlılarına alkış tuttu.

Silahlı Kuvvetlerin isteği üzerine yeni bir Hükümet kuruldu.

Tabiri caizse cadı avı başlatıldı. Evlerimiz, ofislerimiz arandı. "Batı Çalışma Grubu" adı altında oluşturulan çalışma grupları, halkı fişledi ve tutuklattı.

Darbe şakşakçıları yine ortaya çıktı. Komşu komşusunu ihbar etti.

12 Eylül darbesinde kucağımdaki kızım 28 Şubat darbesinde üniversiteden atıldı. Dövüldü. Sürgün edildi. Bizlerin de hayatı karardı.

Gözaltılar devam etti. Aile boyu eziyet furyası yıllarca sürdü.

Susmadık ve direndik. Başını kuma gömenlere inat 28 Şubat Mağdurları olarak, sivil toplum kuruluşlarına ön ayak olmaya çalıştık. 12 Eylül'de kucağımdaki kızım hepimize rehber oldu. Direnişin simgesi oldu.

O gün bize selam vermekten korkanlar, sonra şunu gördü:

"Ne darbeden, ne darbeciden bu millete hiçbir fayda gelmez!"

Darbecilerin değirmenine su taşıyanlar, zannettiler ki, "zulm ile abad abad" olunur. Oysa zulm ile abad olan, dert ile berbat olurdu; ama bunu bilemiyorlardı.

Bin yıl sürecek denilen 28 Şubat post-modern darbesi, tarihin utanç çöplüğüne giderken, darbecilerin yargılandığını görmek yüreğimize su serpmişti.

Gün oldu, devran döndü... At izi, it izine karıştı...

Suret-i Hak'tan görünüp, şer odaklarına hizmet edenler, bu kez başka bir şekilde arz-ı endam ettiler.

Yaşımızın aklımıza hâkim olduğu yıllardaydım.

15 Temmuz 2016

Tanklar Boğaz Köprülerini kapattı. Havaalanları kuşatıldı. Milletin Meclisi bombalandı. Jetler evlerimizin çatılarına kadar alçaldı.

İlk hedef Cumhurbaşkanımız... ‘Ölü veya diri yakalayın!’ talimatıyla tehlikenin odağında Alamut Kalesi fedaisi haşhaşiler, ölüm kusan silahlarını, direnen halkın üstüne boşalttı.

Her yaştan yüzlerce insan şehit oldu. Darbeyi önlemeye çalışan polislerimiz şehit düştü.

Darbeci subaylar, darbe karşıtı subayları şehit etti.

Akıl ve mantık durdu.

Millet, topyekûn darbeye siper oldu.

Hâkimiyeti Millet sağladı.

28 Şubat'ın mağduru gençlerin tecrübesi, 15 Temmuz darbecilerine geçit vermedi.

İlk anda darbeyi anlayamayanlar sonra şunu farketti:

"Ne darbeden, ne darbeciden bu millete bir fayda gelmez"

Varsa da yoksa da demokrasi.

Cumhurun başı, bir kez daha basiret ve ferasetini gösterdi. Kendi canına rağmen halka öncülük yaptı.

Şairin dediği gibi demek ki:

Şehitler tepesi boş değil

Biri var bekliyor

Ve bir göğüs, nefes almak için;

Rüzgâr bekliyor...

RUHLARI ŞAD OLSUN...

Yazarın Yazıları