Ekrem VANLI
  • 02/04/2015 Son günceleme: 03/02/2015 23:11
  • 8.147

Türkiye'de Hükümet sistemi değişikliği tartışmaları, yaklaşık son yirmi yıldır sıkça gündeme getirilen konulardan biri olmuştur.

1990’lı yılların başından itibaren tartışılmaya başlanan bu konunun, son zamanlarda yeniden gündemde olduğu; tartışmaların, istikrarsız koalisyon hükümetlerinin kurulmasına neden olan parlamenter sistemin, başkanlık ya da yarı başkanlık sistemiyle değiştirilmesi fikri üzerinden yapıldığı görülmektedir.

1990’lı yılların başında 8. Cumhurbaşkanı merhum Özal tarafından ilk kez dile getirilen bu konu, 1997 yılında zamanın cumhurbaşkanı Demirel tarafından yeniden tartışmaya açılmıştır. Ancak tartışmaların sağlıklı bir şekilde yapılamaması, ilkelerden ziyade şahısların gözetilmesi ve konunun parlamento gündemine taşınmaması nedeniyle herhangi bir anayasal ya da yasal değişiklik girişimi yapılmadan unutulmaya terk edilmiştir.

Ancak son zamanlarda iktidar partisine mensup siyasetçiler tarafından Türkiye için en uygun hükümet sisteminin başkanlık sistemi olduğu tezinin yeniden değişik ortamlarda dile getirilmektedir.

Ülkemiz, istikrarsız koalisyon hükümetleri nedeniyle başta ekonomik ve siyasal olmak üzere, her alanda çok şey kaybetmiş; en önemlisi, zaman kaybetmiştir. Güçlü ve istikrarlı hükümetlere ihtiyacımız olduğu açıktır.

Kuvvetler ayrılığı sistemleri, kuvvetler arasındaki ayrılığın niteliğine göre, başkanlık sistemi ve parlamenter sistem olmak üzere iki türe ayrılır. Başkanlık sisteminde, yasama ve yürütme kuvvetleri kesin ve sert biçimde birbirinden ayrılır. Parlamenter sistemde ise, bu iki kuvvet yumuşak ve dengeli olarak birbirinden ayrılır. Bu iki sistemin bazı özelliklerini taşıyan ve bu sistemler arasında yer alan üçüncü bir hükümet sistemi de yarı başkanlık sistemidir.

Başkanlık sistemi, ABD’de doğmuş bir hükümet sistemidir (Kuzu, 2011: 19). Başkanlık sistemini benimseyen Latin Amerika ülkeleri ve diğer devletler, ABD sistemini örnek almışlardır (Sartori, 1997: 117). Aldıkaçtı’ya göre başkanlık sistemi, “kuvvetler ayrılığı prensibini sert bir şekilde tatbik eden, kuvvetleri birbirini kontrol ettirmekle beraber, icra organının üstünlüğünü sağlayan temsili bir hükümet biçimidir. (Aldıkaçtı, 1960: 142).” Sartori ise, devlet başkanının halk tarafından seçildiği, başkanın önceden belirlenmiş görev süresi içinde parlamentonun oyuyla görevden uzaklaştırılamadığı ve atadığı hükümete başkanlık ettiği veya onları başka şekilde yönlendirdiği sistemlerin başkanlık sistemi olduğunu belirtmektedir (Sartori, 1997: 117).

Diğer özellik ise, başkanın ya doğrudan ya da bir seçim heyeti yoluyla halk tarafından seçilmesidir. (Lijphart, 1995: 92). Lijphart, bu iki kriteri esas alarak, 21 ülke üzerinde yaptığı bir inceleme sonucunda, ABD, Fransa (1962 Anayasa değişikliğinden sonra) ve Finlandiya’da başkanlık sisteminin uygulandığını tespit etmiştir (Lijphart: 1995: 64). Başkanlık sisteminde yürütme organının tüm yetkilerini başkan kullanır. Yürütme politikalarının belirlenmesi ve bunların gerçekleştirilmesi konusunda her türlü yetki başkana aittir. Dolayısıyla, hükümetin siyasal sorumluluğu da başkana aittir.

Başkanın yasa önerme ve bütçe hazırlama yetkileri yoktur, bu yetkiler parlamento tarafından kullanılır. Bakanlar (sekreterler), başkanın emrine tabi danışman durumundadırlar ve doğrudan başkan tarafından seçilirler, dolayısıyla başkanla görüş ayrılığına düşemezler. (Lijphart, 1995: 67). Kongreye rapor vermek, mesaj göndermek, Kongrede kabul edilen yasalarla ilgili veto hakkını kullanmak ve olağanüstü hallerde meclisleri toplantıya çağırmak, başkanın Kongreye karşı kullanabileceği yetkileridir.

Kongrenin yetkileri ise; kanun çıkarmak, başkanı mahkum etmek, başkanın işlemleri hakkında soruşturma açmak, bütçeyi kabul etmek, dış politika konusunda son karar mercii olarak karar vermek ve başkan tarafından yapılan atamaları onaylamaktır (Kuzu, 2011: 24-25). Bu genel açıklamalardan sonra, başkanlık sisteminin temel özelliklerini (Kuzu, 2011: 20; Lijphart, 1995: 31; Sartori, 1997: 113; Turhan, 1989: 32; Yazıcı, 2002: 19) şu şekilde sıralayabiliriz: Yasama ve yürütme organları kesin olarak birbirinden ayrılmıştır. Başkan, doğrudan ya da dolaylı olarak halk tarafından seçilir, Yasama ve yürütme organları birbirinin varlığına son veremezler, hükümeti kurmak ve idare etmek yetkisi başkana aittir. Başkan anayasal yetkilere ve sorumluluğa sahiptir.

Başkanlık sisteminde bir kişi, aynı anda hem yasama organının hem de yürütme organının üyesi olamaz. Yasama organı yasaları yapar, başkan da yasalar çerçevesinde hükümet eder. Organlar arasında koordinasyon ihtiyacı doğduğunda “frenler ve dengeler” (checks and balances) sistemi işletilir. (Erdoğan, 2001: 174). Başkanlık sistemi, yalnızca ABD’de başarılı bir şekilde uygulanmaktadır. Latin Amerika ülkelerinde ve demokrasiye yeni geçen bazı Doğu Avrupa ülkelerinde de bu sistem uygulanmakla birlikte, ABD dışında kalan bütün başkanlık sistemleri kalıcı olamamış, darbelere ve çöküntülere uğramışlardır (Sartori, 1997: 117).

Türkiye’nin yarı başkanlığa yakın bir yerde duran sistemi yerine, yarı başkanlık veya başkanlık sistemini benimsemek TBMM’nin iradesine tabidir. Bununla birlikte, kuşkusuz ki, yapılan ve yapılması gereken reformlar öncelikle tamamlanmalı, vesayetçi zihniyet sonlanmalı, egemenlik millete ait olmalı, güçler ayrılığı dengelenmeli, demokrasi tam oturmalı, bürokrasinin ve ülkenin yapısal sorunları çözülmelidir ki sistem değişikliği bir işe yarayabilsin. Bu yazıda gerekçeleri açıklandığı üzere, yarı-başkanlığa yakın bir yerde duran sistemimiz yerine, ülkeye adaptasyonu sağlanabilmiş, belirtilen aksak yanları giderilmiş, Türkiye’ye uygun başkanlık sistemi Türkiye’nin yararına olacaktır.

Yazarın Yazıları