Türkiye Rusya ilişkilerinin Beykoz’daki simgesi

  • 7
  • 21679
Türkiye Rusya ilişkilerinin Beykoz’daki simgesi
Türkiye Rusya ilişkilerinin Beykoz’daki simgesi
Türkiye Rusya ilişkilerinin Beykoz’daki simgesi
Türkiye Rusya ilişkilerinin Beykoz’daki simgesi
Türkiye Rusya ilişkilerinin Beykoz’daki simgesi
Türkiye Rusya ilişkilerinin Beykoz’daki simgesi
Türkiye Rusya ilişkilerinin Beykoz’daki simgesi

Dost Beykoz Başyazarı Muharrem Ergül, son zamanlarda gündeme oturan Rusya-Türkiye ilişkilerine, tarihten bir bulguyla dikkati çekti.

Beykoz'da Rusya-Türkiye ilişkilerinde ezber bozacak bir 'taş' yeniden gündeme geldi.

Osmanlı'nın 100 yıl önce yıkılmasını Ruslar mı engelledi?

Geçtiğimiz yılın 24 Kasım Salı gününde, tüm dünyanın dikkati Türkiye'ye çevrilmişti. Bütün uyarılara karşı Türkiye'nin hava sahasını ihlalini sürdüren Rus bir savaş uçağı düşürülmüş, olayda bir Rus pilotu ölmüş diğeri ise yaralı olarak kurtarılmıştı. Bu olayın ardından ise Rusya-Türkiye arasında geçmişten bugüne gelen gerginlikler yeniden alevlenmiş, Rusya Hükümeti, Türkiye ile ilgili çeşitli yaptırım kararları almıştı.

Rusya ile Türkiye arasında krize neden olan olayın ardından 2 aya yakın bir zaman geçti. Bugünlerde sular biraz durulmuş görünse de Rusya'nın Türkiye ile ilgili 'sert' tutumunu devam ettirdiği gözleniyor. Dost Beykoz Başyazarı ve Beykoz Belediyesi eski Başkanları'ndan Muharrem Ergül ise tarihin tozlu sayfaları arasından bir önemli 'Kara Taşı' gündeme getirerek, tarihi tartışmalara ışık tuttu.

"Moskof Taşı" olarak da bilinen bu taşın hikâyesini kaleme alan Muharrem Ergül, okurlarını zaman tünelinin içine çekiyor.

Moskof Taşı neredeydi?

Osmanlı İmparatorluğu, o dönemin Rusya'sından gerçekten yardım istemiş miydi?

Tarih boyu büyük sıkıntılar yaşandığı bilinen Osmanlı-Rusya ilişkilerinde 'baharı' yaşatan sebep neydi?

Ruslar, Moskof Taşı'nı neden Beykoz'a dikmişti?

Beykoz Kasrı'nın yapılışıyla Moskof Taşı'nın nasıl organik bir bağı olabilirdi?

Tarihte bu kadar öneme sahip bir taş olan Moskof Taşı, gerçekten de Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılmasını mı önlemişti?

İşte Dost Beykoz Başyazarı Muharrem Ergül'ün araştırması ve belgeleriyle Moskof Taşı gerçeği...

Moskof Taşı Beykoz'da

Birkaç yıl önceydi... Bir arkadaşım aradı, "Beykoz'da bir Moskof Taşı varmış, bilgin var mı?" diye sordu.

Yaşadığım bölgeyi çok iyi bilen birisi olarak doğrusu yeterli bilgim yoktu. Eşe dosta sordum, bilen yoktu. Yine 'İş başa düştü' diyerek, konuyu araştırmaya başladım. Moskof Taşı olarak bilinen taşın, Beykoz'da ne işi vardı ve nerede olabilirdi? Ruslarla hangi olay üzerine böyle bir taş gündeme gelmiş olabilirdi? Belki de önemsiz bir taştı? Bu soruların mutlaka bir cevabı olmalıydı. Araya araya güzel tesadüfler sonucu, ucundan yakaladığım bir bilgiden, başka bir bilgiye ulaşarak sonuca vardım.

Tarih, ilginç bir bilim dalı... Her öğrendiğiniz olay, size bir başka olayın kapısını aralıyor.

Neyse, yeniden başımıza bela olan şu Moskof Taşı'na dönelim. Adını sıkça duyduğumuz Osmanlı döneminin anlı şanlı Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa, gözü doymaz bir isyancıydı da aynı zamanda... 1832'li yıllarda Osmanlı'ya başkaldırıp ve ta Mısır'dan kalkıp, Osmanlı Ordusu'nu bozguna uğrata uğrata İstanbul kapılarına cüret edecek kadar da pervasızdı.

Kavalalı tehlikesi büyüyünce, dönemin Padişahı II. Mahmut, Batılı devletlerden yardım ister. Ancak yardım talebi geri çevrilir. Bunun ertesinde ise ilginç bir şekilde, Osmanlı'nın tarihi hasmı olan ve İstanbul Boğazı üzerinde emelleri olduğu açıkça bilinen Rusya, askeri yardım talebini kabul eder.

Ne hazindir ki, III. Roma İmparatorluğu hayaliyle yanıp tutuşan Rusya, Osmanlı İmparatorluğu'nu koruma ve kollama görevini üstleniyordu. Hem de kimden; hain bir Vali'sinden... Devlet, Kavalalı belasından Rus belasına düçar oluyordu. Osmanlı, bir hainin isyanından, bir düşmanın himmetine geçiş yapıyordu.

Mehmet Ali Paşa'yla Kütahya'da bir antlaşma yapılır. Tehlike ise şimdilik savuşturulmuştur. Bunun üzerine de Ruslarla, 8 Temmuz 1833 tarihinde Beykoz'un Hünkar İskelesi Mevki'nde bir başka antlaşma yapılır. Bu antlaşmanın amacı ise Mehmet Ali Paşa'nın yeni bir isyana kalkışma olasılığına karşı İstanbul ve Boğazları güvence altına almaktır. Antlaşma imzalanmadan önce de sözlü davet üzerine Rus Donanması, 8 Şubat'ta Boğaz'a girerek, Büyükdere önlerinde demir atar. 24 Mart'ta da Rus-Kazak Alayları'ndan oluşan kuvvetleri, Beykoz'un Hünkar İskelesi Mevki'nde karaya çıkartırlar. Aynı mevkiye çıkan askerlere sonradan 5 bini daha eklenir.

İstanbul Boğazı, tamamen Rus askerlerinin kontrolüne geçer. Boğaz'dan her iki yönlü olarak geçiş Rus Donanması'nın iznine terk edilir. Bu durum, hem iç kamuoyunu hem de dış kamuoyunu fevkalade rahatsız eder. Osmanlı'ya yardım etmeyen Batılı devletlerin ciddi itirazları ve Kavalalı tehlikesinin hafiflemesi üzerine Ruslarla 8 Temmuz 1833 tarihinde Hünkar İskelesi Antlaşması imzalanır ve iki gün sonra da Ruslar, İstanbul Boğazı'ndan birliklerini geri çekerler. Gitmeden önce de hatıra olarak karaya çıkış yaptıkları yere bir 'anıt kaya' dikerler. İşte, sözünü ettiğimiz Moskov Taşı, bu anıtın ta kendisidir. Bakalım neymiş ve nasıl dikilmiş bu utanç abidesi, Beykoz'un Hünkar İskelesi'ne...

Ruslar'ın İstanbul'a geldiği andan itibaren Rus Elçiliği'nin yazlık ikametgâhının bulunduğu Büyükdere'de ve özellikle askeri kamplarının kurulduğu Beykoz, tüm dünyanın ilgi odağı olmuştu. Padişahların 'av partileri' düzenlediği, dinlenme ve kır gezilerinin yapıldığı Beykoz, şimdi askeri yardım için gelen Rusları ağırlamaya hazırlanıyordu.

Gelen birlikler, Selvi Burnu'ndan itibaren birkaç hat boyunca Yuşa Tepesi yamaçlarına ve Hünkar İskelesi civarına doğru yerleştirilir. Bölge bir anda çekim merkezi olur. Rus Ordusu'nun gelişinden itibaren İstanbul'un kalbi Beykoz'da atmaya başlar. Öyle ki, turistik amaçlı olarak İstanbul'a gelenler de Beykoz'a uğramadan geçmez. 1833 yılının Mayıs ayı sonlarında, aralarında meşhur yazar Lamantine ve Avrupa'nın seçkin kişilerini taşıyan gemi bile Beykoz'daki Rus Askeri Kampı'nı ziyaret eder. Hatta dönemin Rus Generallerinden Nikolay Nikolayeviç Muravyev, anılarını yazdığı kitapta Yuşa Tepesi, onun buradaki Kabri ve mescidiyle Lamartine'in yakından ilgilendiğinden bahseder.

İşte bu taş, General Muravyev'in "Gelecek kuşakların Boğaziçi'ne gelişimizle ilgili bu meşhur seferimizi hatırlamaları için bir işaret bırakmak gerektiğini düşünüyorum" fikrinden doğmuştur. Rus Birlikleri'nin Komutanı Muravyev, anıtın projesini bile kendisi çizer.

Ancak her şeye rağmen anıtın yapılması öyle kolay olmaz. Birçok denge gözetilir. Siyasi konjenktür, Muravyev'in işini zorlaştırır. Hiçbir engel Muravyev'i düşüncesinden vazgeçirmeye yetmez. Avrupa Yakası'nda Baltalimanı Mevkii'nde 400 askerin büyük çabasıyla istenilen kaya hazır hale getirilir. Sahilde bulunan iki gemi birleştirilerek bir platform yapılır ve bin bir güçlüklerle Asya Yakası'nın sahiline kayayı çıkartırlar. Kaya, Hünkar İskelesi Mevki'ne denizden geçen gemilerin rahatlıkla görebileceği bir yere yerleştirilir. Kayanın yüksekliği 3,135 metre, genişliği 1,514 metre ve kalınlığı da 1,135 metredir. Ağırlığı yaklaşık 24,570 kilogram olan kayanın üzerine, aynı zamanda Çar I. Nikolay'ın da doğumgünü olan 25 Haziran 1833 yazısı yazılır.

Anıt kayadan bahseden Osmanlı Tarihçilerinden Lütfi Efendi, eserinin 1875'te basılan 4. cildinde anıt kayanın "El An Orada" yani Selvi Burnu'nda olduğunu yazacaktır. 19. yüzyılın sonlarında İstanbul'u ziyaret eden E. Augustus, Moskof Taşı'nın halen ayakta olduğunu ve Hünkar İskelesi Köyü civarındaki insanların bölgeye gelen turistlere büyük bir memnuniyetle bu anıtı gösterdiğini yazmaktadır.

Ruslar için 'zafer' anıtı olan bu taş, kimi Osmanlı çevreleri için bir 'utanç abidesi' olarak görülmüştür. Zira Moskof Taşı, tarihi hasım olarak bilinen Rusların, bir kurtarıcı olarak Osmanlı'nın kalbi olan İstanbul ve Boğazlara davet edilmek zorunda bırakılışının acı hatırasını simgelemekteydi. Buna sebebiyet veren hiç şüphesiz Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa, kendini affettirmek ve bir parça olsun yapılmasına sebep olduğu 'yüzkarası' Moskof Taşı'nı örtmek amacıyla, tam da karşısına 'Beykoz Kasrı'nı yaptırdığı bilinmektedir.

Tarihçi Osman Nuri Ergin, 1914 yılında anıtın durumunu yerinde inlemiştir. Verdiği bilgiye göre bu tarihte anıt üzerine yazılmış olan Rusça yazı kazınmış haldedir. Hatta üzerine II. Mahmut tarafından daha sonra yazdırılmış olan Türkçe kıtanın da birkaç yerinin bozulmuş ve okunamaz durumda olduğunu belirtmiştir.

Moskof Taşı'nı ise I. Dünya Savaşı çıkıp Ruslara Savaş ilan edildiği sırada, Vaniköy'deki Rehber-i İttihadi Osmani Mektebi öğrencileri, Hocalarıyla birlikte gidip, parçalayarak denize atmışlardır.

Diyeceğim şu: Bizim başımız bu Ruslarla hep belaya girmiş, dün-bugün-yarın İlanihaye'de devam edilecek görülüyor. Ruslardan dost mu? Amma velakin...

Tarihi anıtların yıkılması ya da restorasyonu konusu günümüzde de tartışma konusu olabilmektedir. Bu konuda Osman Nuri Ergin'in Moskof Taşı örneğindeki değerlendirmesinin önemine bianen aynen veriyorum:

Osman Nuri Ergin, anıtın yıkılmasıyla ilgili şunları yazıyor...

"Ne şekilde ve kimin tarafından yapılırsa yapılsın, bir defa ortaya çıkmış olan herhangi bir abideyi yıkmak caiz olsaydı, ilk önce o kara taştan (Moskof Taşı) ziyade bu güzel Sarayın (Beykoz Kasrı) yıkılması lazım gelirdi. Çünkü kara taş, vuku bulan davet üzerine imdada koşan ve İmparatorluğun 1 asır daha yaşamasına yarayan bir düşman yardımını; Beykoz Kasrı ise bir Vali ordusunun İmparatorluğun göbeğine kadar gelerek, onu çöküşe sürükleyen bir isyanı hatırlatır.

Kara Taş ne kadar utandırıcı ise o Kasır da o nispette ağlatıcı ve düşündürücü bir mahiyete haizdir. Bununla birlikte tekrar edeyim, bu tür abideleri yıkmak asla doğru değildir"

Sevgili okuyucularım,

Beykoz'daki Moskof Taşı'nın sizlere kısa bir tarihçesini belgelerle özetlemeye çalıştım. Tüm kaynaklar ve gravürler elimde... Merak eden, araştırma yapmak isteyen dostlarla paylaşırım.

Kalın sağlıcakla

KAYNAKLAR

♦  AHMED LÛTFİ EFENDİ, Vah’anüvîs AhmedLûtfîEfendi Tarihi, 4-5, (Çev. Yücel Demirel), Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1999.

♦  ALTUNDAĞ, Şinasi., Kavalalı Mehmet Ali Paşa isyanı Mısır Meselesi, TTK, Ankara 1988.

♦  ERGİN, Osman., TürhMaarif Tarihi, C. I-II, Eser Matbaası, İstanbul 1977.

♦  KARAL, Enver Ziya., Osmanlı Tarihi, V, TTK, Ankara 1983.

♦  KARAMZİN, Nikolay Mihayloviç., Istoriya Gosudarstva Rossiyshogo, Cilt I-VI, Moskva 2002.

 KOÇU, Reşad Ekrem., Istanbul Ansiklopedisi, C. 5, İstanbul 1961.

♦  KURAT, Akdes Nimet., Türkiye ve Rusya, Kültür Bakanlığı, Ankara 1990.

♦  MİLYUKOV, A., “Afinı i Konstantinopol (İz Putevih Zapisok 1857 goda)”, Russhoe Slovo, VI, Sanktpeterburg 1859.

♦  MURAVYEV, N.N., Russhıe Na Bosfore v 1833 Godu, Moskva 1869.

♦  MURAVYEV, N.N,      Turtsiya i Egipet v 1832 i   1833            Godah, IV, Moskva 1869.

♦  POLEVIY, Nikolay., Stoletıe Rossii s 1745 do 1845 ili Istoriçeshaya Kartina Dostopamyatnıh Sobıtiy v Rossii za Sto Let, I, Sanktpeterburg 1845.

♦  ŞİROKORAD, A.B., Rusların Gözünden 240 Yıl Kıran Kırana Osmanlı-Rus Savaşları, Selenge Yayınları, İstanbul 2009.

♦  TSIBULSKİY, V.V., Nauçnıe Ehspeditsii Po Kazahstanu, Alma-Ata 1988.

♦  USTRYALOV, N., Istoriçeshoe Obozrenie Tsarstvovaniya Gosudarya Imperatora Niholaya I, Sanktpeterburg 1847.

♦  UYDU YÜCEL, Mualla., Ilh Rus Yıllıhlarına Göre Türhler, TTK, Ankara 2007.

♦  ZAHAROV, İ., Puteviya Zapishi Russhago Hudojniha, Sanktpeterburg 1854.

♦  ZOTOV, L., Tridtzatiletie Evropı v Tsarstvovanie Imperatora Niholaya I, I, S. Peterburg 1857.

 

Saf olmak, saf da olmak...
Önceki Saf olmak, saf da olmak...
Beykoz'un öğretmeni kutlamalarda kriz geçirip öldü
Sonraki Beykoz'un öğretmeni kutlamalarda kriz geçirip öldü
Yorumlar (7 Yorum)

Bekir YILMAZ (8 yıl önce)

Bu yazı, fütursuzca yapılmış bir intihal. Arşivime ibretlik numune olarak aldım. Araştırmanın gerçek sahibi FATİH ÜNAL. http://www.journals.istanbul.edu.tr/iuturkiyat/article/view/1023022090

Zeynep Tanrıverdi (9 yıl önce)

Yahu kardeşim, Fatih Ünal adlı araştırmacının emeğine olsun saygı gösterseydiniz. Emek bu kadar mı ucuz araklanır. Yukarıdaki yazının kaynakçası bile harfiyen alıntılanmış. Muharrem Ergül baltayı taşa vurmuş! Dost Beykoz bu hataya/suça ortak olmamalı.

İrfan Ulu (9 yıl önce)

Bu yazıda kullanılan bilgiler, fotoğraflar ve hele de kaynakça Fatih Ünal adlı araştırmacıya aittir. Merak edenler gogle girip, "Ruslar Tarafından 1883'de Beykoz Selviburnuna Dikilen Anıt 'Moskof Taşı' yazabilirler. Bu durumun belirtilmemiş olması intihal anlamına gelir. Bilgiçlik çabalarının geldiği yer kötü olmuş. Burası Beykoz millet yer dememek lazım! Bir Molla Kasım, her zaman çıkabilir! Tek kelime ile fecaat!!

burçi (9 yıl önce)

Selviburnunda bu taşın kalıntıları geçmiş yıllara kadar durmaktaydı. Fakat bakımsızlık ve çevredeki insanların zarar vermesi sonucu şuanda belki ulaşılamaz durumdadır.

Selim Eriş (9 yıl önce)

Pardon anlamadım. Yukarıdaki yazı bir başkasının yazısı mı? Kaynak belirtilmemiş olması intihale girer!

İsmail Beyaz (9 yıl önce)

Yazıda kaynak belirtilmemiş. O eksiği de biz tamamlayalım. Türkiyat Mecmuası'nda 2013 yılında yayınlanan, Ordu Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Tarih Bölümü hocası Doç. Dr. Fatih ÜNAL 'ın "RUSLAR TARAFINDAN 1833’DE BEYKOZ/SELVİ BURNU’NA DİKİLEN KAYA ANITI “MOSKOF TAŞI”" isimli çalışması...

Hakkı Öner (9 yıl önce)

Hocam, emeğinize, kalemine sağlık... Geçmişimizle ilgili gelecek nesillerimize aktarabileceğimiz bilgileri bizlerle paylaştığınız için size sonsuz teşekkür ederiz. Sevgi ve sayılarımız sunarım.

Yorum Yaz