Ekrem VANLI
  • 08/02/2014 Son günceleme: 28/11/2013 23:11
  • 10.291

Ülkelerin ekonomik ve sosyal gelişimlerinin sürükleyici unsuru ve en temel gereksinimlerinden biri, enerjidir.

Bu nedenle de ülke yönetimlerini üstlenenler, enerjiyi sürekli, temiz ve ucuz yollardan bulmak ve bu kaynakları da mutlaka çeşitlendirmek zorundadırlar.         

            Enerji bir cismin yada sistemin iş yapabilme kapasitesidir. Enerji değişik şekillerde karşımıza çıkar; Isı enerjisi, ışık (radyant enerji), mekanik enerji, elektrik enerjisi, kimyasal enerji ve nükleer enerji gibi. Enerji kaynakları yenilebilir ve tükenebilir (veya yenilemeyen) olmak üzere 2 grupta toplanır. Yenilebilir enerji, kısa sürede yerine konulan enerjidir. Tükenebilir enerji ise, kullanılan ve kısa zaman aralığında yeniden oluşmayan enerji olarak tanımlanır.

            Güneş enerjisi, rüzgar enerjisi, jeotermal enerji, bitkilerden üretilen biokütle ve sudan elde edilen hidrogüç yenilebilir enerji grubunda değerlendirilmektedir. Tüketilebilir enerjiye ise, petrol, doğalgaz, kömür... gibi yakıtları gösterebiliriz.

            Ülkemizde yaklaşık son on yıl içersinde, dünyada doğal gaz ve elektrik talebinin Çin'den sonra en fazla arttığı ikinci ülke konumunda olan Türkiye'nin önümüzdeki dönemde de ekonomik hedefleri ile tutarlı olarak, enerji talebi artışından dünyanın en dinamik enerji ekonomilerinden biri olmaya devam etmesi beklenmektedir.

            Artan enerji talebi sonucunda Türkiye'nin başta petrol ve doğal gaz olmak üzere enerji ithalatına bağımlılığı artmaktadır. Ülkemizde toplam enerji talebinin yaklaşık %74'ü ithal kaynaklardan karşılanmaktadır. %26 'sı yerli kaynaklardan karşılanmaktadır.

            Türkiye, enerjide dışa bağımlılığın azaltılması, yerel kaynakların kullanımının azami seviyeye yükseltilmesi ve iklim değişikliğiyle mücadele hedeflerinden yola çıkarak, ulusal enerji arz portföyünde yenilenebilir enerji kaynaklarının payını yükseltme ve enerjiye nükleer enerjiyi de eklenilmesi gerekmektedir.

            Yenilebilir enerjide önemli potansiyele sahip olan Türkiye, jeotermal potansiyeli ile Avrupa'da 1.sırada yer almaktadır.

            Türkiye petrol ve doğal gaz rezervlerinin dörtte üçüne sahip bölge ülkeleriyle, Avrupa'daki tüketici pazarları arasında jeo-stratejik bir konuma sahiptir.

            Bu köprü konumu Türkiye'ye enerji güvenliği bağlamında fırsatlar sağlamakta, aynı zamanda sorumluluklar yüklenmektedir. Bunlar; Bakü-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı Projesi (BTC), Azeri-Çırak-Güneşli sahasından başlayarak, Azerbaycan ve Gürcistan üzerinden, çevresel açıdan hassas Karadeniz ve Türk Boğazlarını by-pass ederek, Türkiye'nin Akdeniz kıyısındaki Ceyhan terminaline ulaşmaktadır. Irak- Türkiye (Kerkük-Ceyhan/Yumurtalık) Ham Petrol Hattıyla, Kerkük'te üretilen petrol Ceyhan Terminaline sevk edilmektedir. Doğalgaz boru hatları ise; Bakü-Tiflis-Erzurum (BTE) Doğal Gaz Boru Hattı, Türkiye- Yunanistan- İtalya Enterkonektörü (TYİE). (MTA, T.C. Dışişleri Bakanlığı)

            Dünyadaki günlük petrol tüketiminin yaklaşık %3,7'sinin Türk Boğazları yoluyla taşınması nedeniyle enerji güvenliği açısından, Türk Boğazlarının ayrı bir önemi vardır. İstanbul Boğaz'ından geçen petrol ve petrol ürünlerinin miktarı 1966 yılında 60 milyon ton olurken, 2008 yılında olağanüstü bir artışla 150 milyon tonu aşmıştır. Bu rakamın önümüzdeki dönemde, Hazar Denizi'nden Karadeniz'e ulaştırılması beklenen petrol ve büyük miktarlardaki Rus petrolüyle yaklaşık 190-200 milyon tonu bulacağı tahmin edilmektedir.

            Yoğun tanker trafiği ve aynı zamanda Türk Boğazları'nın fiziksel oluşum özellikleri dikkate alındığında, tehlikeli yük taşıyan bir tankerin neden olacağı deniz kazası kaçınılmaz olduğu görünmektedir. Bu anlamda İstanbul'da yapılması planlanan kanal projesinin önemli olduğunu görmekteyiz.

            2001 yılından bu yana Türkiye enerji sektörü, sektörün geleceğini hedefleyen reform çapında çok ciddi bir yeniden yapılanma sürecinden geçmektedir. Piyasalara ilişkin yasalar çıkartılmış, ilgili mevzuat düzenlemeleri büyük ölçüde tamamlanmıştır. Böylece, rekabetçi ve şeffaf bir enerji piyasası için atılabilecek adımların önemli bir bölümü atılmıştır.

            2023 yılına kadar Akkuyu ve Sinop Nükleer Santrallerinin işletmeye alınması durumunda, o zamanki kurulu gücümüzün %10'unu nükleer santraller oluşturacaktır. Akkuyu ve Sinop Nükleer Santralleri bugün devreye alınmış olsaydı, mevcut elektrik tüketimimizin %33'ü nükleer santrallerden karşılanıyor olacaktı. Akkuyu ve Sinop'ta kurulacak nükleer santraller sayesinde 16 milyar metreküp doğalgaz ithal etmekten ve doğalgaza yıllık 7.2 milyar dolar ödemekten kurtulacaktır.

            Türk enerji politikası bugün yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üretim ve enerjinin üretimden tüketime kadar her safhasında verimliliğin artırılmasına önemi ön plana çıkartan ve enerji koridoru rolüne özel bir vurgu yapan tutumda bulunmaktadır.

            Bölgeyle ilgili geliştirilen tüm uluslararası enerji projelerinde belirleyici bir tutumla rol alan Türkiye, kendisini enerji alanında bir aktör olarak kabul ettirmiş durumdadır. Özellikle petrol ve doğalgazın kaynak ülkelerden kaynakları yetersiz ithalata bağımlı batılı ülkelere taşınmasını hedefleyen boru hattı projeleri, karşılıklı bağımlılığa da vurgu yapan bugünkü Türk dış politikasında destek bulduğu kadar ona destek de vermektedir.

Yazarın Yazıları