Türkiye geleceğin süper gücüdür…

  • 0
  • 20355
Türkiye geleceğin süper gücüdür…
Türkiye geleceğin süper gücüdür…
Türkiye geleceğin süper gücüdür…
Türkiye geleceğin süper gücüdür…
Türkiye geleceğin süper gücüdür…
Türkiye geleceğin süper gücüdür…

Beykoz’un değerleri arasında yer alan ve serbest avukat olarak meslek yaşantısına devam eden Kemal Kaya...

Kemal Kaya… 1967 yılında İstanbul doğdu… Paşabahçe Ferit İnal Lisesi’nden mezun oldu…  İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde lisans, Avusturya/Viyana Üniversitesi’nde lisansüstü eğitim gördü. İngiltere Kent Üniversitesinde İngilizce Sertifika programına katıldı.

RP Gençlik Kolları, FP İlçe Sekreterliği, SP Kurucu İlçe Yönetim Kurulu Üyesi ve Seçim İşleri Başkanı, SP Beykoz İlçe Başkanlığı ve SP İstanbul İl Yönetim Kurulu Üyeliği yaptı. Halen Brüksel merkezli Uluslar Arası Avukatlar Birliği Üyesi olan Kemal Kaya, bir dönem SP İstanbul İl Başkan Yardımcılığı ve Dış İlişkiler Başkanlığı görevini yürüttükten sonra aktif siyasete ara verdi.
 
Beykoz’un değerleri arasında yer alan ve serbest avukat olarak meslek yaşantısına devam eden Kemal Kaya, evli ve beş çocuk babası, Almanca ve İngilizce biliyor.
 
İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi, AB ve Uluslararası İlişkiler Komisyonu, İlim Yayma Cemiyeti, HUDER, MAZLUMDER, Hukukçular Derneği, Beykoz Spor Kulübü ve Dış Politika Derneği başta olmak üzere çeşitli sivil toplum kuruluşlarında görev alan Kemal Kaya, Dost Beykoz yazarı Kader Gür’e, Başkanı olduğu Dış Politika Derneği’ni anlattı.
Dış Politika Derneği…
 
Dost Beykoz Yazarına Dış Politika Derneği hakkında bilgi veren Avukat Kemal Kaya, Türk Dış politikalarına ilişkin de önemli açıklamalarda bulundu.
 
2005 yılında, birlikte çalışan akademisyen, ekonomist, dış politika uzmanı, hukukçu ve diğer gönüllüler tarafından tasarlanan ve 2011 yılında resmen faaliyete geçen Dış Politika Derneği, uluslararası barışın sağlanması, refah ve zenginliğin adil dağılımı, çatışma ve savaşların önlenmesi, toplumlar arası sağlıklı iletişimin kurulması ve geliştirilmesi için bir platform olmak amacıyla faaliyetlerine başlamıştır.
 
İstanbul’un Şişli ilçesinde merkezi bulunan Dış Politika Derneği (DPD) misyonu’na uygun olarak, çeşitli uluslararası konularda görüşlerini kamuoyu ile paylaşmakta, alanıyla uluslar arası toplantılarda yer alıyor.
 
Web sitesi aracılığıyla ülkemizin dış politika uygulamaları hakkında kamuoyu oluşturan DPD, Türkiye, komşuları ve ilişkide bulunduğu diğer ülkelerle ilgili çalışma ve araştırmalar yapıyor.
 
Gündemdeki Dış Politik gelişmelerle ilgili değerlendirme
 
Türkiye Bölgesel bir güçtür. Bunun tarihi, kültürel, coğrafi ve nihayet ekonomik arka planı vardır. 2000’li yılların başlangıcından beri Türk Dış Politikası, Cumhuriyet’in kuruluşundan itibaren takip edilen, “çevresine, coğrafyasına ve tarihine ilgisiz barış” ilkesinden ciddi anlamda sapma, müspet yönde evrimler göstermektedir. Geçmişte takip edilmekte olan bu barış odaklı yaklaşım, ülkemizin soğuk savaş yıllarından itibaren dış politikaya güvenlik ekseninden ve 1952 yılından itibaren de NATO gözlükleriyle bakmayı ve buna uygun politikalar üretmeyi gerekli kılmıştır.
 
Öylesine batı yanlısı tutum izlenmiştir ki, Emperyalizme karşı savaşarak son toprak parçası olan Anadolu’yu kurtarabilen Türkiye, çeşitli uluslar arası kurum ve kuruluşlarda, aynı bağımsızlık mücadelesi veren ve derin tarihi-kültürel bağlarımız bulunan ülkeler aleyhine tutum takınmış ve onları küstürerek kendisinden uzaklaştırmıştır. Bu tarihi reddedişe rağmen batı kampında bulunanlar kendisini, güvenliklerini sağlama uğruna kurdukları kurumlar dışında pek de içlerine kabul etmemişlerdir. Tabii ki bunun tarihi ve kültürel nedenleri vardır.
   
Türkiye, soğuk savaşın sona ermesi ile denge politikası güdülmeye devam edilmiş, yüzyıllarca aynı kaderi paylaşan, içerisinde pasaportsuz seyahat edebilen Osmanlı bakiyesi topraklardaki karışıklık, isyan, işgal ve sair olaylara karşı “tarafsız” kalınarak, en hafif tabiriyle kendi kaderlerine terk etti ve hayal kırıklığına uğrattı.
 
 
Günümüzde durum
 
2002 yılından itibaren ifade özgürlüğü, açık toplum çabaları ve sivil- askeri bürokrasinin geriletilmesi ve nispi de olsa ekonomik stabilizasyon sonucunda etrafımıza baktığımızda geçmişte birlikte yaşanılan ve kendilerine karşı ahlaki sorumluluğumuz bulunan Ülke, Halk ve İnsan Topluluklarının varlığını fark etmeye başladık.
 
Ortadoğu, Balkanlar ve Asya’daki aynı kültür ve medeniyeti paylaştığımız halklar yanında aynı bölgeler içerisinde olup da geçmişte sadece ortak vatandaşlık (tebaa) bağıyla bağlı olduğumuz topluluklar da bulunmaktadır. Çeşitli etkenlerle çıkarılmaya çalışılan karışıklık ve husumetlere rağmen esasen birlikte aynı tarih ve coğrafyayı paylaştığımız bu topluluklarla çok büyük sorunlarımızın olmadığı ortadadır. Buradan yaklaştığımızda Türk dış politikasına son dönemde yön verenlerin uygulamaya koyduğu, “komşularla sıfır sorun” ve “yumuşak güç”politikalarının ne kadar etkin ve yerinde olduğu kolayca anlaşılabilecektir.
 
Arap Uyanışı ya da Arap Baharına kadar geçen süre içerisinde soğuk savaş döneminde adeta savaştırılmak için tetikte beklediğimiz birçok komşumuzla düzenli görüşme, ziyaret ve karşılıklı anlayış birliği oluşturulmuş ve hatta müşterek bakanlar kurulu toplantıları yapılacak kadar ciddi merhaleler alınmıştır. Vizelerin kaldırılması ve sınır ticaretinin canlandırılması bu doğru ve yerinde politik uygulamalarla mümkün olmuştur.
 
Ufak tefek nüans ve kışkırtmalar hala olmakta ise de Türkiye tarihte, yaşanılan dönemin şartları içerisinde aynı devletin tebaası bulunduğumuz Sırplar, Yunanlılar ve diğerleri ile esasen kalıcı husumet oluşturacak uzun soluklu ihtilaflar olmamıştır, bundan sonra da olmamalıdır. Bu ülkelerin Batı Avrupa ve Okyanus ötelerinden Türkiye’ye daha yakın olduğunu unutmamalı ve ona uygun politikalar üretmeye devam etmelidir.
 
Kıbrıs elbette sadece orada yaşayan soydaşların geleceği için değil aynı zamanda Türkiye’nin savunması için hayati öneme sahip ve beka sorunudur. Ancak hiçbir politika üretmeksizin soğuk savaş mantığı ile sonuca varmak ta mümkün değildir. Türk dış politika yapıcılarının Kıbrıs ve Ermenistan ila ilişkiler konusunda gerçekleştirdikleri “ezber bozucu” politikalar ısrarla takip edilmelidir.
 
Türkiye 2002 yılından itibaren izlediği; aktif ve kurucu rol oynayan dış politika ile komşulardaki karışıklıklara bigane kalmamış, Cumhuriyet tarihinde ilk olmak üzere bölgesel inisiyatifler gerçekleştirerek barış ve huzurun sağlanmasına çalışmıştır.
 
Suriye-İsrail arabuluculuk girişimleri, İran-BM müzakerelerinde arabuluculuk, Irak ve Suriye’ye komşu ülkeler toplantıları, Filistin meselesinde üslenilen aktif ve yapıcı tutum gelişerek devam ettirilmelidir.
 
AB ile ilişkiler
 
Yukarıda değinildiği gibi AB ve genel olarak Batı kampı, Güvenlik kaygıları dışında Türkiye’yi içine almayı, karar mekanizmalarına katmayı düşünmemiştir. Bizce bu doğal bir yaklaşımdır Üyelik müzakerelerinde takınılan tutum ve diğer üye adayları için ön görülmeyen koşulların dayatılması, kısaca oyun içerisinde kuralların değiştirilmeye çalışılması da bunun sonucudur. Tarih ve kültür değerleri ile beslendikleri medeniyet havzaları farklı olan Türkiye ile AB pekâla yan yana yaşayabilirler. Teknik gelişmeler ve demokrasi uygulamaları bakımından örnek alınabilecek bazı yönleri bulunan AB, Türkiye’nin sahip olduğu medeniyet değerlerinin alternatifi değildir. İçinde bulunduğumuz mali ve ekonomik istikrarsızlığın bir kenara bıraksak dahi, gerçekleşebilecek bir birliktelik halinde AB’nin kazanımları Türkiye’ninkilerden fazla olacaktır. Bunun en belirgin yanı AB’nin Türkiye’nin katılımıyla küresel bir güç haline gelmiş olması olacaktır. Türkiye’nin, Ortadoğu, Kuzey Afrika, Orta ve Güneydoğu Asya bölge ülkelerindeki algılanışı ile AB’nin iki büyük gücü olan İngiltere ve Fransa’nın algılanışları arasında çok belirgin farklılıklar vardır. Tarihte Türkler barışın tesisi, kurtarılmak için yapılan çağrılar ve kendi topraklarına vaki tecavüzler dışında, kaynaklarına saldırmak için ülkeleri işgal etmemiştir. Zengin batının refahı ve üzerinde oturduğu malvarlığı, bir şekilde mezkur topraklardan elde edilmiştir. İşte bu tarihi arka plan Türkiye’nin yumuşak gücünün en bariz noktasıdır.
 
Türkiye geleceğin süper gücüdür….
 
Doğru iletişim kurulduğu, abartı ve üstünlük taslanılmadığı zaman tüm bölge ülkeleriyle dostane ilişkiler tesis etmek mümkün olacaktır. Türkiye her ne kadar kendi gücünün farkında olmasa da bir bölgesel güç, doğru adımlar atıldığı taktir de geleceğin süper gücüdür. Tarih ve coğrafya bunu zorunlu kılmaktadır. Aksi yönde politikalarla bölgesinde “devekuşu misali”yaşamak istese de bu mümkün değildir. Çevresindeki gelişmelere bigane kalmak, tarihin kendisine yüklediği sorumluluktan kaçmak anlamına gelecektir ki, bu tür politikaları halkın önüne koyan, gölgesinden adeta korkan anlayışa artık Türkiye’nin geleceğinde yer yoktur.
 
Dış politik değerlendirmelerde bulunduk, iç değerlendirmelerden kaçındık. Pek tabiidir ki, evin içinde kavga var ve çocuklar birbirine girmiş ise komşundaki yangına koşmak zordur.
 
Kader Gür / Özel Söyleşi
Beykoz tarihinde böyle zulüm görmedi
Önceki Beykoz tarihinde böyle zulüm görmedi
Alaattin Köseler Beydost etkinliğine katıldı
Sonraki Alaattin Köseler Beydost etkinliğine katıldı
Yorumlar (0 Yorum)

Bu içeriğe yorum yapılmadı, yorum yapmak ister misin?

Yorum Yaz