Av. Ferda KAZANCIBAŞI
  • 20/11/2017 Son günceleme: 20/11/2017 11:58
  • 7.845

Tarihini bilmeyen tekerrürün kurbanı olmaktan kurtulamaz.

Yakın zamanımıza ait olaylar günümüz için ders alınmasını gerektiren ibret verici örneklerle doludur.  Bu konuda Doğan Avcıoğlu’nun Türkiye’nin Düzeni adlı eseri yakın tarihimizin önemli olaylarına ışık tutmaktadır.  Osmanlı Devleti’nin son dönemlerde karşılaştığı ekonomik çöküş, günümüz için ibret vericidir. Kitabın ilgili bölümlerini aşağıya aktarıyorum;

Yerli sanayin çöküşü

Osmanlı ekonomisini kalkındırmaya yönelik Sultan II Mahmut Reformları,  batılı devletleri korkutmakta idi. Ne var ki Mustafa Reşit Paşa tarafından girişilen 1838 anlaşması Türkiye’nin idam fermanı oldu. Oysa anlaşma Osmanlıya kalkınmanın tek yolu olarak sunulmuştu. Gerçek durumda Türkiye açık Pazar haline geliyordu. Bu nedenle Osmanlı ekonomisi yabancı mallara karşı savunmasız duruma düşmekte idi. Gümrük esareti, Osmanlı ekonomisinin bağımsız gelişme olanağının önünü tıkıyor, mevcut sanayin yok olmasına yöneliyordu.  Bu dönemde Avrupa Fabrikalarının rekabetinden pamuklu sanayi zarar gördü. Sanayin çöküşünde pamuktan sonra ipek sanayi de zarar gördü. Amasya, Diyarbakır gibi şehirlerde ipek tezgâhları görülür şekilde azaldı. Bursa’daki ipek tezgâhının sayısı 25 binden 75’e düştü.  Aynı şekilde İstanbul Üsküdar’daki kumaşçı tezgâhları 2750’den 25’e düştü.  Esnaf çaresizlik içinde.

Borçlanma çılgınlığı

Yerli tezgâhları çökerten gümrük furyasını batı sermayesi izledi ve dışa borçlanma dönemine girildi. Böylece batılılar tarafından OsmanlıDevlet ricaline borç para verme teklif yarışması başladı. İlk zamanlarda devlet adamları yabancılara borçlanmakta tereddüt ediyorlardı. Yabancıların uzattıkları yardım elini kabul etmeyi devletin tarihi ananelerine vakar ve haysiyetine aykırı görüyorlardı.  Abdülhamit döneminde son derecede para sıkıntısına düşülmüştü. Buna rağmen borçlandırıcı teklifler reddedilmişti. Batı sermayedarları ise Osmanlı Devleti’ni borç alması için baskı yapıyorlar yahut İngiliz Devlet adamları Osmanlı Devletine övgüler yağdıran, Abdülaziz’i göklere çıkartan farklı yöntemler uyguluyorlardı. Yahut Türk Devlet adamları borçlanmayı kabule zorlanıyordu. (Blaisdell)’in yazdığına göre borçlanmayı kabul etmeyen bir sadrazam Mr. Palmer’in baskısı ile düşürülmüş, onun yerine gelen yumuşak yüzlü sadrazam borçlanma sözleşmesini imzalıyordu. Ünlü Times Gazetesi de Babıâli’nin borçlanma sözleşmesini Fransız Sefarethanesinin zorlaması ile imzalandığını yazmaktadır. Zorla borçlandırma kampanyası kızışınca nazlı devlet ileri gelenleri komisyonlarını almadıkça borçlanmaya yanaşmayı ret ediyorlardı.  Nüfuz kullanmadan borçlanmayı kabul ettirmekte yumuşak yüzlü maliye bakanı bulmak lazımdı. (Lütfi tarihi)’ne göre (Ol vaktin dişliceleri borçlanmalardan çok şey kemirmişlerdir) demektedir.   

İlk Borçlanma dönemi

İlk borçlanma Mustafa Reşit Paşanın Sadrazamlığı sırasında yapıldı. Ne var ki borçlanma konusunda tereddütler sürdüğünden Reşit Paşa Sadrazamlıktan uzaklaştırılınca vekiller heyeti borçlanma sözleşmesini fesih ettiler. Sözleşmenin fesih edilmesi karşısında devlet yabancı sermayeye karşı 2 milyon 200 frank tazminat ödemek zorunda kaldı. 

Balkan harbi bunalımındaki devlet yüzde 7 faizle yüz bin gibi küçük bir avansı güçlükle elde edebilmişti.  Bu borca karşılık yapılacak ilk borçlanma sözleşmesinde ödenmek üzere (Sivas İl’inin aşar geliri) karşılık gösterildi.

1854 yılından itibaren borçlanma çığırı açıldı.(DentPalmerAndCompany) aracılığı ile 3 milyon İngiliz Lirası borç alındı. Ancak yüzde 6 mürekkep faiz ve komisyonların düşülmesinden sonra Osmanlı Devleti’nin eline sadece 1,5 milyon İngiliz lirası geçti. Borçlanma böylece devam etti. Borçlanma borçlanmayı takip etti. İlk borçlanmanın faizini ödemek için yeni borçlanmalara gidildi.

Osmanlı Devleti’ni borç para tuzağı ile çökerten yabancı sermaye’ye Galata Bankerleri ’de katıldı. Osmanlı devletine borç verme furyasından nasibini alan bankerler daha sonra Paris’e çekilerek kendilerine sefa sürecek köşkler inşa ettiler. Abdülhamit’in yakın dostu (Banker Zarifi)  Kurtuluş Savaşımızda Yunanlıların zaferi için kesenin ağzını açtı.

Mali Esaret dönemi

Osmanlı Devleti’nin borçları kabarmıştı. Bu edenle devletin mali politikasının Batılı ülkelerin denetimine devir edilmesi önlenemez hale geldi.  1881 yılında yürürlüğe giren Muharrem Kararnamesi ile Duyunu Umumiye Meclisi kuruldu. İngiltere, Fransa, Avusturya, İtalya,  Almanya gibi ülkeler alacaklı sıfatı ile mecliste temsil edildiler.  Ayrıca Osmanlı Bankası ve Osmanlı Devleti delegeleri de mecliste yer almaktalar. Meclisin asli görevi borçlara karşılık gösterilen vergi gelirlerini 

Toplamak ve alacaklılara dağıtmaktır. Bu doğrultuda tütün ve tuz gelirleri Duyunu Umumiye’nin kontrolüne geçti.  Ayrıca demiryolları gelirleri, aşar gelirlerine de el konuldu. 1887 yılında (Bor maden Kaynakları) çeşitli entrikalar çeviren İngilizlerin eline geçti. Ziya Paşa’nın Çingene borcu olarak tanımladığı kısa vadeli yüksek faizli borçlanmalara mecbur kalındı.  Devletin bütün mali kaynakları kurudu. En sonunda devlet borç almadan yaşayamaz duruma geldi. Sonuçta mali esaret kaçınılmaz oldu.

Günümüze gelince

Dört bir tarafı bereket fışkıran vatanımızda üreten toplum yerine tüketen toplum durumuna düşürüldük. Tarım ekonomisi durma noktasında. Köylünün su kaynakları yabancı maden şirketlerinin tekelinde. Buğdayımız, kesimlik hayvanlar ve beslenecekleri saman dış ülkelerden ithal edilmekte. Türk Telekom ve benzeri şirketlerimizin önemli kısmı yabancı sermayeye devir edildi. Ekonomi daralmakta. Devletin gelir kaynakları kuruma noktasında. Şehit kanları ile sulanmış vatan topraklarımız tapu tapu yabancılara devir edilmekte ve tarih tekerrür etmekte.

Yazarın Yazıları