A. Raif ÖZTÜRK
  • 01/01/1970 Son günceleme: 16/03/2014 23:11
  • 10.401

Taraftarlık; lügatlerde yandaş olma, taraf, eğilimli veya destekleme durumu şeklinde tanımlanıyor.

Meşru konularda taraftarlık câizdir ancak, gayrimeşru konularda Meselâ; meyhanelere, kumarhanelere, meşru bir devlete karşı (Mısır’daki gibi) darbe ve ihanetlere, zinâ hanelere v.b. günah kaynağı işlere veya yerlere taraftarlık caiz değildir.

TARAFGİRLİK ise taraftarlığın İFRAT mertebesidir. Yani bir tarafı kayırma, bir fikre, takıma, meseleye, sisteme veya herhangi bir şeye “hak, adalet, doğruluk, dürüstlük”gözetilmeden, herhangi bir çıkar, yakınlık ve menfaat için, peşin hüküm ile veya körü körüne meyletmek, yapışmak, sahip çıkmak şeklinde tarif edilebilir. En önemlisi de: Tarafgirlik, muhatabına veya rakibine hayat hakkı tanımaz…

 

Taraftarlık ile tarafgirlik genelde aynı manaya geldiği zannedildiği için, taraftarlıklardaki İFRAT davranışlar (yani tarafgirlik) nedeniyle, taraftarlığın da kirlendiği, çirkefleştiği, tahammül edilmez ZEHİR haline dönüştüğü görülmektedir. Oysa nasıl ki atın yavrusuna çok masum ve sevimliyken TAY deniliyor ise tarafgirlik de masum ve sevimliyken TARAFTAR deniliyor. Ancak, ifrat seviyeye dönüştükten sonra maalesef o masumiyeti kalmıyor ve muzır ve zehir hâle geliyor. Asrımıza imzasını atmış olan en önemli İslâm âlimi Bediüzzaman Hz.’nin, bu konudaki geniş anlamlı açıklamasına bir göz attıktan sonra, tarafgirliğin sosyal hayattaki muzır ve zehir yönlerinden örnekler arz edeceğim.

 

-“Mü'minlerde nifak ve şikak (dağılıp parçalanmak), kin ve adâvete (düşmanlığa)sebebiyet veren TARAFGİRLİK (bir fikre, takıma, meseleye, sisteme veya herhangi bir şeye “hak, adalet, doğruluk, dürüstlük” gözetilmeden, herhangi bir çıkar, yakınlık ve menfaat için, peşin hüküm ile ve körü körüne meyletmek, yapışmak, sahip çıkmak) ve inat ve haset, hakikatçe ve hikmetçe ve insaniyet-i kübrâ (en büyük insanlık) olan İslâmiyet’çe ve hayat-ı şahsiyece ve hayat-ı içtimaiyece (sosyal hayat bakımından) ve hayat-ı mâneviyece çirkin ve merduttur (reddedilir), muzır (zararlı) ve ZULÜMDÜR ve hayat-ı beşeriye için ZEHİRDİR...”  Yukarıdaki ifadelerimin tam te’yidi ve sağlaması oldu, değil mi?

 

SPORDA: Gerçek taraftar, tüm rakip takımlarının başarılarını ve güzel oyunlarını takdir eder. Onları da rahatlıkla tebrik eder. Kendi tuttuğu takımı elbette daha fazla sever, fakat kusurlarını da kabul ederek ıslahına çalışır. Yani kötü gidişatlar da veya mağlubiyetlerde, hakemleri veya başka etkenleri suçlama çabası içinde olmaz. Böyle taraftarlıklarla geçen maçlar, elbette stres atmaya ve muhabbet vesilesi olmaya sebep olabilir. TARAFGİR ise yenildiği zaman yâ hakemleri suçlar, ya rakip takımın iyi oynayan oyuncularına kızar ve söver. Rakip takımın, başka bir (yabancı) takıma yenilmesinden keyif alır. Birkaç sene kadar önce müthiş kurtarışlar yapan rakip kaleciyi, pompalı tüfek ile kovalayan rakip taraftarı (pardon TARAFGİRİ) hatırlayınız. Normal maçlarda da güzel kurtarışlar yapan rakip kaleciler için veya müthiş çalımlarla size gol atan oyuncular için “ALLAH KAHRETSİN, Yuuuuh” nâralarının çokça atıldığını hatırlayınız ve düşününüz. İşte reddedilen ve zulüm olan tarafgirlik budur…

 

SİYASETTE: Gerçek taraftar, tüm rakip partililerin başarılarını ve güzel icrâat ve projelerini takdir eder. Onları da rahatlıkla tebrik eder, hatta destek verir. Kendi tuttuğu partiyi elbette daha fazla sever, fakat kusurlarını da kabul ederek ıslahına çalışır. Kusurlarını demagojilerle örtbas etme gayreti içine girmez. Tarafgir ise muhaliflerinin, ülke ve halk için iyi ve faydalı icraatlarını bile görmezden gelir, hatta hep menfi yönlerini nazara verip TENKİT eder. Ülke ve halkın menfaatine olan projeleri ve kararları bile, bir şekilde İPTAL ettirme çabalarına girer. Övülmesi ve desteklenmesi gereken yerlerde bile çelmeler takmaya çalışırlar. İşte böyle tarafgirlikler muzırdır, zehirdir ve reddedilir…

 

Böyle zehir ve muzır tarafgirliğe TİCARETTE de, İslâm’a ve Kur’âna HİZMETTE de, cemaatler arasında da, sosyal hayatta da birçok örnekleriyle karşılaşabilirsiniz…

 

Bu muzır, zulüm ve zehir olan ve maalesef her kesimde çokça görülen TARAFGİRLİĞİN en etkin ilâcı ve çaresi, asrımızın imamı Bediüzzaman Hz.’nin Mektubat eserindeki 26. Mektup ve mutlaka 15 günde bir okunması gereken 21. Mektuplardır. Yani İHLÂS RİSALELERİDİR. Birçok alanlarda denenmiş olup, mutlak etkinliği tecrübelerle sabittir…

 

Bir de; “haksızlıklar karşısında TARAFSIZ olma” konusu var ki, bu da çok yanlış bir davranış biçimidir. Hadîs-i Şerif olduğu söylendiği gibi, bir kelâm-ı kibar olarak kabul edilen“Haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır” ..sözü, çok anlamlıdır. Hz. Ali (r.a.) şöyle buyurur: “Haksızlık önünde eğilmeyiniz; çünkü hakkınızla beraber, şerefinizi de kaybedersiniz.”

 

Son söz Bediüzzaman Hazretlerinden:

-“..Bîtarâfâne ( yani tarafsızca) muhakeme ise; taraf-ı muhalifi (haksız tarafı) iltizâmdır, (kayırmaktır, taraf tutmaktır, kefil kılmak) bîtaraflık (tarafsızlık)değildir.” (15.Söz zeyli.) …

 

İşte bu nedenlerle; tamamen meşru şartlarla seçilmiş olan bir hükümete karşı, birçok kusurları ve yanlışları olsa dahî, seçim yoluyla değil de, gayrimeşru DARBE girişimleri ve ihanetlerle düşürmeye, hatta zayıflatmaya bile TARAF olmak, hiçbir şekilde kabul edilemez. Bîtaraf olmak, yeni TARAFSIZ kalmak dahi haksızlıktır. Hz. Ali’nin ifadesine göre,şerefini kaybetmektir… Vesselâm.

 

NOT: "Bir kötülük gördüğünüzde onu elinizle, gücünüz yetmez ise dilinizle, ona da gücünüz yetmezse kalbinizle buğz ediniz. Bu da imanın en düşük noktasıdır." ..Hadîs-i Şerîfi gereği bu günlerde, bu tür konulara ağırlık vermeye çalıştık. Mâneviyât ağırlıklı, Vahdâniyet içerikli, Kur’ânî ve Îmânî belgesel destekli yazılarımıza, ileriki günlerde devam edeceğiz inşallah…

Yazarın Yazıları