Ekrem VANLI
  • 09/03/2015 Son günceleme: 09/03/2015 12:10
  • 9.331

Takva, insanın bütün benliği ile Allah’a dönmesi ve O’nun emri dairesinde hareket etmesidir.

Takva; insanı Allah’a kavuşturan ve O’nun sevgisine vesile olan en güzel sıfatlardan biridir. Dünyada huzur ve saadetle yaşamak, ahirette de sonsuz nimetlere nail olmak, ancak takva ve salih amel ile mümkündür. Allah’ın imandan sonra en çok sevdiği ve razı olduğu amel takvadır. Bir müttaki (kendini günahlardan muhafaza eden) müminin imanı, günahlardan kendini muhafaza edemeyen bir insanın imanıyla elbet teki bir değildir. Kendini başta haramlar olmak üzere, günahlardan muhafaza eden bir müminin kalbi aydınlanır, ruhu huzur bulur, imanı kuvvetlenir.

Ayette mealen şöyle buyrulur: Ve cennet müttakiler için yakınlaştırılmıştır.” (Şuara suresi 26/90) Evet, küfür ve günahlardan sakınan Allah’ın rızasına ermiş kişiler için, “ne göz görmüş, ne kulak işitmiş ve ne de kalbi beşere hutur etmiş” olan cennetin çeşit çeşit ve ebedi nimetleri onlar için hazırlanmıştır. Onlar için ebedi sürür ve neşe vardır. Dünya ve içindekiler insan için yaratıldığı gibi, cennet de müttakiler için hazırlanmıştır. Cennetin çiçeği ve süsü müttakilerdir.

Cenab-ı Hak melekleri akıl ve nurdan, insanları ise, şehvetle birlikte akıl nurundan yaratmıştır. İnsanoğlu akıl cihetinden meleklere, şehvet yönünden ise hayvanlara benzemektedir. Eğer insan, nefs-i emmaresine mağlup olmayıp, takva ve salih amel dairesinde yaşarsa daima terakki eder, ala-yı illiyyine (en yüksek mertebe) çıkar ve meleklerden üstün olur. Eğer nefs-i emaresine tabi olup her türlü kötülüğü işlerse, esfel-i safilin tarafına gider, hayvandan daha zelil ve daha aşağıya düşer.

Büyük âlimler buyurmuşlar ki, Kim şunları kendisine farz bilmedikçe tam takva sahibi olamaz:  

Beş vakit namazı vaktinde kılmayı birinci vazife bilmek.

Evet, namaz; insanın ruhunu, kabiliyetlerini ve hamiyetini canlandırıp, ruhun hassasiyetini ve kalbin temizliğini temin eder. İbadetin en ulvisi (yükseği) , en mukaddesi ve en mükemmeli namazdır. Zira Allah’a karşı şükrün en mükemmel şekli ve O’nu ta’zim ve tesbih etmenin en güzel yolu namazdır. Allah’ın rızasını temine en güzel vasıta da yine namazdır Hayatını huzur ve saadetle devam ettirmek isteyen bir insan, namaza devam etmelidir. Zira “Namaz müminin miracıdır.” Hayatını namaz ve diğer ulvi ibadetlerle geçiren bir insan ne kadar bahtiyar ve ne kadar huzurludur.

Namaz içinde insana huzur veren öyle büyük bir sır vardır ki, tarif edilmez. Cenab-ı Hak kullarını günde beş defa kendi manevi huzuruna davet ederek onlarla adeta sohbet ediyor, onların manevi derecelerini arttırıyor ve huzuru ile onları şereflendiriyor. İnsan için Allah’a muhatap olmaktan ve O’nunla böyle ali bir sohbet etmekten daha büyük bir huzur, daha büyük bir izzet ve şeref düşünülebilir mi? Böyle bir davetin ulviyetini ve kıymetini anlayan bir insanın şevk ile o huzura koşması icab eder.

Gıybet etmemek

Allah-u Teâlâ, gıybetin ne kadar çirkin olduğunu, onu yasaklayan şu ayetle ifade etmiştir: “…Birbirinizin gıybetini yapmayın. Hangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır. Bundan tiksinirsiniz öyle değil mi? Muhakkak ki, Allah tövbeleri çok kabul edendir ve çok merhametlidir.” (Hucucat Suresi 49/12)

Elmalılı merhum, bu ayetin tefsirinde şöyle der: Gıybet edilen kimse, orada bulunmayıp söylenen sözü bilmemesi ve o anda savunacak durumda olmaması hasebiyle bir ölü, hem de kardeş olan bir ölü konumundadır.“ Gıybet edilen yerde susan kişi de gıybete ortak olmuştur. Çünkü susmasıyla gıybeti tasdik etmiş olur. Onun için insan, ya gıybet edeni men etmeli veya oradan uzaklaşmalıdır. Peygamber Efendimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Bir kimse yanında hakarete maruz kalan bir mümine gücü yettiği halde yardım etmezse, Allah o kimseyi kıyamet gününde insanların önünde rezil rüsyav eder.”

Mümin kardeşine su-i zan etmemek ve kimseyi kötü bilmemek.

Hüsn-ü zan muhabbetin en büyük vesilesi, insanın iç güzelliğinin alameti, saf ve berrak kalblerin eseridir. Hüsn-ü zan yüksek bir ahlâk-ı hasenedir. Bu haslete sahip olanlar başkalarının ayıplarını araştırmazlar. Hiç kimseyi bir ayıbından dolayı hakir görmezler. Şayet herhangi bir kimsede bir kusur ve hata görseler bile, onu ifşa etmez bilakis setrederler, mümkün oldukça ıslahına çalışırlar. Hüsn-ü zan sahipleri, taş yürekli düşmanları bile insafa getirir ve onların sevgisini celbederler.

Cenab-ı Hak, bir ayette mealen: “Ey iman edenler! Zandan çok sakının; çünkü zanların bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli hallerini araştırmayın.” (Hucucat Suresi 49/12) buyurarak, insanların su-i zandan kaçınmalarını emretmiştir. Zira su-i zan, ihtimal üzerine verilmiş bir hüküm olduğundan her zaman isabetli olmaz. Söylenilen veya düşünülen şey o kişide yoksa ona iftira edilmiş olur.

Harama nazar etmemek, Kimse ile alay etmemek.  (Mehmed Kırkıncı, 10-7-2010)

Takva sahibi olmak için her Müslümanın yapması gereken ibadet ve davranışların en önemlilerine değinmeye çalıştık. Takva sahibi olmak her Müslümanın en önemli hedef ve gayesi olmalıdır.

Ne acıdır ki, iş hayatımızda amirimize karşı hata yapmamak için birçok konuda hassas ve dikkatli davranırız veya ticaret ile uğraşıyorsak müşteriye ürünü satabilmek için azami dikkat ederiz. Bununla ilgili birçok örnek verilebilir. Acaba esas olan ahiretimiz için ne kadar dikkat ediyor ve hassas davranıyoruz?

Yazarın Yazıları