A. Raif ÖZTÜRK
  • 01/01/1970 Son günceleme: 31/08/2012 00:11
  • 10.901

30 Ağustos 2012 Perşembe günü, Beykoz Belediye Başkanlığının “Yerel Basını Bilgilendirme Toplantısı”ndaydım.

Halîm, selîm, ağırbaşlı ve mütebessim başkanımızı, ilk defa durgun, gergin ve üzüntülü gördüm. Merak ettiğim halde, toplantı öncesi kendisine soramadım. Kürsüdeki bilgilendirmesi sırasında anlattığı konuları, belgeleriyle ve görsel olarak açıkladıkça, yağmur öncesi ağır havanın sebepleri ortaya çıkmaya başladı.

 

Evet, ben de halk arasında olduğum için, bazı spekülasyonlara şahit oluyordum, fakat vicdanım “..hayır olamaz, bunlar eşyanın tabiatına ters ve bu ekibin fıtratına aykırı, hiçbir mantığı da yok” diyordu.

Yarım asırlık araştırmacılığım, yöneticiliğim ve tecrübelerim ise “mutlaka başka bir bit yeniğinin olduğunu” haykırıyordu. Çünkü şeytana külâhını ters girdirecek entrikalara sahip bir muhalefetten her şey beklenirdi.

 

Ellerine her koz geçmesinde, masum halka kan kusturan, Kur’ân, ezan, başörtüsü, camileri, hak ve özgürlükleri, tüm mukaddesleri ayaklar altına alan bir zihniyetin, Beykoz versiyonu belki biraz daha uyumlu idi. Ancak, birçok konuda ağalarını taklit ettikleri de bilinen, hatta kanıksanan bir gerçekti.

Muhafazakâr halka yarayacak pek müspet icraatları olmayan bir ana muhalefetin, Cumhuriyet tarihinde ilk defa, giderek artan ezici çoğunluklarla seçim kazanan bir iktidarı karalayabilmek için, akıl ve mantığa müracaat edecek mecalleri de kalmamıştı. Fakat böylesine tutarsız ve mesnetsiz iftiralara tevessül edeceklerini de, gerçekten tahmin edemezdim.  

 

Ağabeylerinin, AYM’lerini ikinci adres belledikleri gibi, bunlar da her icraatı mahkemelere taşımışlar. 4 Kişilik bir muhalefet ekibinin açtığı dava sayısının 30 civarında oluşu ve C. D. İsimli bir kişinin 653 dilekçesi olduğunu ve 2B hakkında toplam 1065 dava açıldığını beyaz perdede görünce, adeta şok olduk. Susuz kalan İstanbul için, 8 ay içinde İstranca derelerini dağ-taş demeden dev borularla taşıyan o günkü İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan’ı, “ağaç katliamından dolayı” mahkemeye verdikleri gibi, bunlar da böyle mantıksız sebeplerle yüzlerce dava açmışlar. Bu iftiraları da taraftar basın aracılığı ile dikte etmişler. Üstelik de halk çoğunluğunun oylarıyla seçilmiş bir başkanı ve kadrosunu karalayarak, aşağılayarak ve sokak lisanıyla hakaretler ederek…

 

Siyaset ile hiçbir organik bağımın olmadığını cümle âlem bildiği gibi, haksızlığa karşı tahammülümün olmadığını ve mukaddeslerime karşı taarruzlara da asla sessiz kalmayacağımı da cümle âlem biliyor. Bu nedenle bugünkü köşemi bu konuya ayırdım. Hiç kimse kusura bakmasın ve başka yerlere çekmesin…

 

İki saatten fazla süren belgelerle açıklamaları, tek tek anlatacak değilim. Bunlar zaten kamuoyuna da anlatılacak. Ben sadece objektif olarak ve bir ticaret adamı gözüyle, Başkanımızın, “şikâyet konusu olan icraatlarının, muhalefetin şikâyetleriyle hiçbir şekilde bağdaşmadığını” müşahede ettiğimi söylüyorum. “Başkan Beykoz’u satıyor”yaygarasının altının tamamen BOŞ olduğunu, belgeleriyle izledik. Bu satışların çoğunda meclisin oy çokluğu değil, (muhalefetiyle) “oybirliği” ile olduğunu da öğrendik. Hatta o icraatlarının Beykoz halkına kazandırdıkları avantajlar nedeniyle, bu kadronun alınlarından öpülmesi gerektiği kanaatindeyim. Orada bulunan muhalefetin bile hiçbir itirazı olmadı, daha açıkçası olamadı. Sadece, Sayın başkanın; “bu iftiraları atanları mantıksızlıkla, hainlikle ve alçaklıkla tarif etmesine” itirazlar oldu. “Tamam da, bu kadar da ağır konuşmamalıydı, kınıyoruz” v.b. gibi sözler söylendi.

Oysa bu iftiralara ve mantıksız karalamalara karşı, Rahmetli Necip Fazıl orada olsaydı, “alçak” kelimesi yerine “ÇUKUR” ifadesini kullanırdı. Çünkü alçak kelimesinde yine de bir seviye var…

TEBRİK:

1.     Her şeye rağmen; Belediye Başkanımızı ve kadrosunu öncelikle, böylesine mantıksız ve tutarsız iftiralara ve hakaretlere karşı sabırlarından dolayı tebrik ediyorum.

2.     Paşabahçe Spor Kulübünün; ellerinden alınmış olan gayrimenkullerini, Sn. Başkanımızın ciddi gayretler sarf ederek, kiralık dahi olsa geri almasını ve yine Paşabahçe kulübüne tahsis etmesini tebrik ediyorum.

3.     Bu kulüp gayrimenkulleri için binlerce lira kira ödediği için, o alanlarda “gayri meşru (içki-kumar v.s.) faaliyetlere asla müsamaha göstermeme hassasiyetini” de tebrik ediyor ve kendisine spor adına ve halk adına teşekkürler ediyorum. CHP Meclis üyesi Erdal Öztürk’ün de bu konuda daha önce ciddi serzenişleri oldu… O’na da teşekkür ediyorum.

4.     Şahinkaya tesisleri, Beykoz Arena, 300 civarında olan kahvehanelerin “tembel hâne ve duman altı yerleri” olmaktan çıkarılıp, “kıraat hâne” (yani okuma ve bilgilenme yerleri) haline getirme gayretlerini de cân-u gönülden tebrik ediyorum…

Bunca gayretlerine ve iyi niyetlerine rağmen, böylesine haksızlıklara ve iftiralara uğrayan başkanımıza “takma kafanı başkanım, Allah Kerîmdir. Herkes şu fani dünyada (+ veya -) yaptıklarıyla anılacak, Âhirette ise A’dan Z’ye helâllaşılacak. Herkes yaptıkları ve söyledikleri hakkında tek-tek hesap verecek. Müsterih olunuz” diyor, hepinize sevgiler ve saygılar sunuyorum…

 

    Daha geniş bilgiler için tıklayınız

NOT: Bir sonraki yazım, “Gıybetsiz Hava Sahası” hakkında olacak…

Yazarın Yazıları