A. Raif ÖZTÜRK
  • 01/01/1970 Son günceleme: 04/04/2011 00:11
  • 11.941

Hatırlayınız: “Allah-Allah diyen bir ordu, hiç Allahın evi olan Camiye bomba koyar mı? Hiç kendi uçağını düşürür mü? Hiç, kendi müzesini gezen kendi çocuklarını bombalayarak öldürür mü? Vicdansızlık bu! Lânetliyorum!...

Vicdansızlara sesleniyorum. Türk ordusunun da bir sabrı var. Türk ordusuna böyle bir iftira nasıl atılabilir? İftira bunlar. Hiç mi vicdanınız yok sizin?...”

Âhh, keşke iftira olsaydı bunlar. Ne yazık ki hiç de iftira değilmiş paşam! İtiraf edildi.

Genelkurmay başkanımız sözlerinin devamında:

-“..Hata yapılabilir. Biz TSK içinde bunları barındırmayız!” buyurmuştu.

Bu sözler de ortalığı teskin etmek için söylenmiş olup, o gün ötr-bas etmekten öteye geçemedi! Hâlâ birçoğu koruma altında. Bir kısmı da meclise taşınmaya çalışılıyor...

·        Sorunlar bütün çıplaklığı ile ortada, peki bunların sebebi neydi?

Arz edeceğim, fakat birkaç sorun yani ‘kangren olmuş yara’ daha hatırlayalım.

“Mülkün temeli çatırdıyor” başlıklı yazımda açıkça belirttiğim için, detayına girmeyeceğim. (Arşivden bakabilirsiniz) Özet olarak şöyleydi:

[Susurluk olayı, Şemdinli olayı, Faili meçhul cinayetler (50 değil, 100 değil. İTÜ sözlükteki İl-il tespitlere göre tam 1 488 633 faili meçhul dosyası var.) 367 ve 411 olayları, “eğitimde fırsat eşitliğini” ortadan kaldıran “katsayı uygulaması”, HSYK’NIN, AYM’NİN, Yargıtay’ın, Cumhuriyet Başsavcılığın vd.’nin ana muhalefet gibi siyasî girişimleri, Erzincan olayları, Cihaner, D. Çiçek, Ç. Doğan vb. olayları, diğer yandan sadece bir şiir için reva görülen yıllarca mahkûmiyet olayları, bunlardan sadece bir kaçıdır.

Ayrıca; 45 Tl.’lık Elk. Faturasını ödeyemediği için Dursun amcayı hapse atan yargı, acaba millete ihanet planında imzası bulunan Dursun Çiçek için, Saldıray Berk için veya Haberal niçin işlemez? Bu sorunlar saymakla biteceğe benzemiyor…

·        Hukuka ve adalete yapılan bu kadar darbeye, yanlışlığa, yandaşlığa, siyasallaşmaya ve balyoz üstüne balyoza karşı, TC adaletinde temel mi kalır?

TSK’YI ve YARGI’YI yıpratan bu sorunların üzerine gidilmesi gerekirken, özellikle ana muhalefet ve benzeri kuruluşların tavırları bu sorunların üzerine tuz-biber ekmek, bu yangına benzin ve körükle yaklaşmak gibidir. Çünkü, koruma-kollama var. Bu pislikleri temizleme gayretlerine, güya “TSK’yı yıpratma imiş” gibi saptırmalar var…]

Sorunlarımızı saymanın, çözüm olmadığını hepimiz biliyoruz. Çözüm için ise, sebeplerinin doğru teşhis edilmesi şarttır. Böylesi sorunların yaşandığı kurumların işletiliş biçimine bir bakalım ki, sağlıklı çözümün yolu açılsın:

1.     Peygamber ocağı ve Allah-Allah nidalarıyla övündüğümüz ordumuzda maalesef, akla hayale gelmeyecek kadar tezat icraatlar sergilenmektedir.

2.       Açık-açık namaz kıldığı bilindiği halde, generalliğe kadar terfi edebilmiş tek 1 tane bile asker yoktur! (Sanki bir suçmuş gibi gizli kılanlar hariç.)

3.     Kötülüklerin anası olan içkiyi vs. içmeden kritik yerlerde görev alan, generalliğe kadar gelen tek 1 tane bile asker yoktur.

4.     Harp okulunu okuyup da bir taraftan 5 vakit namazını kılabilen tek 1 asker yoktur. (Binlercesi, göz göre-göre ihraç edildi.)

5.     Sadece hanımı başörtülü olduğu tespit edilenler bile, irtica (!) nedeniyle ordudan atılır.

6.     Bir başbakan hanımının bile GATA’YA, Allahın kesin emri olan başörtüsünü taktığı için, hasta ziyaretine izin verilmez. Yani, yüce dinimizi hatırlatan her türlü şeye irtica (!) denir ve dışlanır.

Yukarıdaki problemlerin zemini, yıllardan beri, en münbit bir şekilde hazırlanmıştır.

·        Eeee, rüzgâr ekenler, elbette fırtına biçecektir!...

Sebeplerin doğru tespiti de yetmez, en etkin çözüm tekniklerini ve çarelerini bulmak zorunluluğu vardır. Ancak olaylara taraftar gözüyle ve siyaset gözlüğü ile bakarak, doğru teşhis de sağlıklı bir çözüm asla mümkün olmaz. Objektif bakmak şarttır.

·        Soru: Peki, sebepleri belli olan tüm bu sorunların, çareleri nelerdir?

Cevap: Her insanın vicdanını, nefsini ve ahlâkını kontrol altında tutan en etken faktör, din ve îman faktörüdür. Bu bir iddia değil, gerçeğin tâ kendisidir ve tecrübelerle sabittir. Bunları görmek için, olaylara sadece saplantısız bakmak yeterlidir.

Tek bir örnek olay arz edeceğim, lütfen dikkatlice okuyunuz ve sonra da araştırınız.

Kasap Tahir olayını daha önce de arz etmiştim. Çok kısa özetleyeceğim:

1950 öncesiydi. Dine ve mukaddesata savaş açan o günkü zihniyet, asrımızın en mühim İslâm âlimi olan Bediüzzaman Hz.’ni susturamadıkları için, suya sabuna dokunmadan işini bitirmek üzere, Afyon hapishanesinin, idamlık mahkûmlarının en sorunlu koğuşuna atarlar. Maksatları o zâtı orada öldürtmek veya en azından işkence ve eziyet çektirerek yıldırtmaktı. Ancak, gelişmeler hiç de istedikleri gibi olmadı.

Zapt edilemediği için gardiyan sayısı arttırılan, hatta idamlıkların bir kısmı zincirlenen bu koğuşta, bir kaç ay kadar sonra sükûnet başlar. Teftişe gelen müdür bir de bakar ki, bütün koğuş cemaatle namaz kılıyorlar. Gardiyanlara dönerek hiddetle:

-“..Bu ne hal? İrtica (!) buraya da mı girdi?” diye bağırarak sorguya çekmeye başlar.

Verilen cevaplar çok daha ilginçtir:

-“Bu da ne ki efendim. Hani o dokuz kişinin katili ‘KASAP TAHİR’ var ya, şimdi o bile kuzu gibi oldu. O da namaz kılıyor, hocanın derslerini dinliyor, tespih çekiyor. Hoca ne derse, tam bir itaatle hocanın her dediğini yapıyor. Hatta bir gün, bir tahtakurusu ile hocanın yanına gitti. Hocam şu vücuduma bir bakar mısın? Her tarafım kabardı. Bunlar beni çok rahatsız ediyor. Bunları öldürsem günah olur mu? Diye hocadan fetva istiyordu…” (Detay bilgi için lütfen Bkz. Google, ‘Kasap Tahir’.)

 

 

Bunlara benzer yüzlerce, hatta binlerce örnek olay göstermek mümkün.

 

Sadece benim çevremde bile, Risale-i Nur sohbetlerine başladıktan sonra değişen, serseriliği ve ayyaşlığı bırakıp, karıncayı bile incitmeye çekinen, merhametli ve mükemmel insan haline gelen birçok kişi var. Sizlerin çevrenizde de mutlaka vardır…

Şimdi lütfen başımızı iki elimizin arasına alalım. Vicdanımızı da hakem yapalım.

Ciddi bir şekilde düşünelim:

Elimizde böylesine etkili reçeteler ve binlerce tecrübeler varken, ‘bu terbiye metodu’ niçin hâlâ görmezden geliniyor? Niçin ört-bas edilmeye çalışılıyor?...

Tek parti döneminde bu ‘kasap Tahir’ olayı da biliniyordu, Hz. Ömer’in ilk hayatı ve İslâm’dan sonraki ‘en âdil insan’ oluşu da biliniyordu. Tüm tarih kitaplarımızda Firavun detaylarıyla anlatılıyorken, Musa AS’in mûcizeleri niçin yok? Nemrut’un sülâlesi anlatılırken, İbrahim AS’ın güzel ahlâkı niçin yok? Bütün bunlar ÖRT-BAS edilmek yerine, TSK’de ve okullarda yasaklamak yerine, insan fıtratına en uygun ve en etkili bu prensipler, tüm okullarda öğretilseydi, bu toplum bu hâle gelir miydi hiç?..

Yazarın Yazıları