Av. Ferda KAZANCIBAŞI
  • 01/01/1970 Son günceleme: 16/06/2014 00:11
  • 10.760

Emperyalizm denen sömürgenler mazlum ülkelere ait göz diktikleri yer altı ve yer üstü kaynaklarını ele geçirebilmek için, savaş yerine dostluk kisvesi altında sinsi ikili anlaşmalar aracılığı ile o ülkenin bağrına girmektedirler.

Savaşmadan ikili anlaşmalar aracılığı ile gerçekleştirilen işgal hareketini halkın fark etmesini önlemek için çeşitli yöntemler uygulamaktadırlar.

        1. Kasıtlı fakir bırakarak, sömürü düzeninin ianesine muhtaç duruma düşürmek.

        2. Kasıtlı cahil bırakarak yediği tekmelerin nerden geldiğini anlayamayacak duruma düşürmek.

        3. Sağ sol, Türk Kürt, Alevi Sünni gibi halkı bölerek kolay lokmalar halinde yutabilmek.

        4. Sömürü düzeninin önünü tıkayan en büyük engel Milliyetçilik duygularını körletmek ve

            ortadan kaldırmak.  

YÖNTEMLERDEN BİRİ DE ORDUYA SİLAH BIRAKTIRIP SAF DIŞI YAPMAKTIR 

Emperyalizm denen sömürgenlerin mazlum ülkeler halkı üzerinde uyguladıkları yöntemlerden biri de; Orduya silah bıraktırıp terhis ederek saf dışı kalmasını sağlamaktır. Yakın tarihimizden acı bir örneğe bakıldığında; 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi’nin (5)’nci maddesi Osmanlı Ordularının cephane ve silahlarını bırakmalarını ve terhis edilmelerini şart koşmaktadır. Bir kısım birlikler imzalanmış mütareke şartlarına uyarak silahlarını teslim ederlerken, Anadolu’nun bağrındaki ekseri birlikler İstanbul’dan gelen emirleri dinlemeyip mukaddes gördükleri silahlarını bırakmamışlardır. 

YERYÜZÜNDE ORDUSUNU SEVEN TEK MİLLET TÜRK MİLLETİDİR 

Türk halkının Asker sevgisi menkıbeleşmiştir.  Cepheden cepheye koşan destanlar yazan  Mehmetçiğin geleneksel kahramanlığının temelindeki mucizevi tılsım, gücünü islami inançlarından alan bayrak ve vatan aşkıdır. Türk toplumunda askerliğin ve asker olmanın ayrı bir yeri vardır. Yeryüzünün hiçbir ulusuna nasip olmayacak derecede halkın özüne bir tılsım gibi sinmiş olan asker sevgisinin yücelik duygularına sahip olan tek ulus Türk Ulusu’dur..  Asker olmak ve askere gitmek delikanlılığın şanındandır. Yerleşik gelenekte askerden kaytaranlara kız dahi vermezler. Evladını askere gönderen annelere ve babalara “ Asker Anası, Asker Babası “ ve askerlerimize ise içten gelen bir sevginin en güzel ifadesi olarak “Mehmetçik “ demekteyiz. Toplumda asker uğurlamalarının ayrı bir yeri vardır; Tertip tertip askere alınan gençlere daha bir ay öncelerinden itibaren yapılan davullu zurnalı uğurlamalarda “En büyük asker bizim asker “ sesleri göklere yükselmektedir. Asker sevgisi Türk ulusunun bağrına sinmiş kutsal bir duygudur. Toplumda kına geleneği ve asker sevgisi konusunda dedelerimiz ninelerimiz bakınız ne diyor ; Kurban bayramlarında koçlara kına yakılır, Allaha kurban olsun diye. Kocaya giderken geline kına yakılır, evine ocağına kurban olsun diye. Askere giderken delikanlılara kına yakılır, vatanına milletine kurban olsun diye… 

TARİHİMİZ ULUSUMUZUN RUH YÜCELİĞİNİ YANSITAN BİNLERCE ÖRNEKLERLE DOLUDUR 

Ben size savaşmayı değil ölmeyi emrediyorum diyen yer yüzünün tek komutanı Mustafa Kemal Paşa ve bu emre gözünü kırpmadan itaat eden yer yüzünün tek askeri de Mehmetçik’dir.

İstiklal Savaşı esnasında Yarbay Ömer Lütfü bey görevlendirildiği Antalya’nın Serik bölgesine giderken atlarını sulamak için mola verdiğinde çeşme başında yırtık pırtık bir çorabı yıkamakta olan yaşlı kadına bu çorabı yıkayıp da ne yapacağını sorar. Yaşlı kadın ise  (Bu çorap babasından kalmış savaşa gidecek oğlumun tek çorabıdır. Yıkayıp yamayacağım. Savaşa temiz gitsin diyen) anadan,

Askere giden oğluna ;  (Oğlum, eğer askeriyenin bir çatal bıçağına dahi zeval getirirsen sana hakkım helal olmasın) diye nasihat eden babadan, Erzurum’un Aziziye Tabyası kahramanı Nene Hatun’dan, Çanakkale Savaşı’nda 215 kilo ağırlığındaki mermiyi insan üstü güçle sırtında taşıyan Seyit Ali Onbaşı’dan, ordu’ya cephane taşırken karlı yollarda donarak şehit olan Kastamonu’lu Şerife Bacı’ dan ve İstiklal Savaşı’nın tepeden tırnağa silahlanmış kadınlarımıza varana ve daha nicelerine kadar örnekler saymakla bitmez. Ciltler dolusu kitaplara sığmaz.             

Vatan sathının düşman işgali altına girdiği tarihten itibaren aradan geçen tam dört yıl, on ay ve 23 gün sonra 06 Ekim 1923 günü İstanbul’un kurtuluş günü Galata köprüsünün üstünde mahşeri kalabalık var. Halkın bağrına bastığı Mehmetçik resmi geçit halindedir. Yüzleri güneş yanığı, avurtları çökmüş fakat çehresinde zaferi kazanmanın gururu vardır. (Başka bir aşk istemez. aşkınla çarpar kalbimiz. Ey vatan göz yaşların dinsin yetiştik çünkü biz) diye mülkiye marşını söyleyerek halkın sevinç çığlıkları arasında geçen Mehmetçik’in var mı yer yüzünde başka bir örneği ?   

TÜRK ORDUSU TÜRK HALKININ BAĞRINDAN DOĞMUŞTUR 

Tarih, Mehmetçik’in mucizevi kahramanlıkları ve destanları ile doludur. Tarih, Türk Subayları’nın askeri dehası, zekâsı ve mucizevi kahramanlıkları ile doludur. Harbiye Marşı Türk Ordusu’nun ruh yüceliğini ifade eden ender örneklerden biridir. Her bir satırı ayrı bir anlam ile yüklüdür. İki mısraını aşağıya aktarıyorum; 

Göklerden gelen bir ses sana ne diyor, dinle; Türk vatanı üstünde sönmez güneşsin sen, 

Ordu sevgisi halkın bağrına düşmüş bir ateştir. Ordusuna olan sevgisini bu milletin bağrından söküp atmaya hiç kimsenin gücü yetmez.  Üstü kül ile örtülüdür. Bu kül eşelenmeye görsün. altından kor çıkar.  

Yazarın Yazıları