Adem SEFER
  • 30/03/2015 Son günceleme: 30/03/2015 12:12
  • 7.379

Eskiden Türkiye'de tiyatro izleyicisinin çok fazla olmadığından şikâyet edilirdi.

Sanatkârlar, tiyatro konusunda hep Avrupa'yı örnek gösterirlerdi. Fransa'daki Almanya'daki tiyatro salonlarının nasıl da dolu olduğunu anlatırlardı. Bildiğim kadarıyla da bu konuda en büyük başarıyı Zeki Alasya-Metin Akpınar'ın olduğu Devekuşu Kabare yakalamıştı. Oyunları kapalı gişe oynamışlardı. Ancak tiyatroya gönül vermiş bazı kişiler, Devekuşu Kabare'nin gerçek tiyatro oyunu olmadığını iddia etmişti. Aynı kişiler, gerçek tiyatro oyunlarının ise boş salonlarda oynanıyor olmasından yakınmıştı. Oysa bu noktada tartışılmayan bir husus vardı: Bu milletin tiyatroya, o üstatların kastettiği gerçek tiyatroyu izlemeye ihtiyacı var mıydı?

Avrupa'da tiyatro salonlarının tamamen dolu olmasının nedeni neydi? İnsanların günlük yaşamlarını oldukça ciddi bir şekilde sürdürmesiydi. Fransa'da bir adam evinden işine gider, işinden de evine gelirdi. Bu sırada yaşadıkları ise oldukça ciddi işlerdi. Şoför şofördü, patron patrondu, yol da yol gibiydi... İşyeri işyeri gibi ev de ev gibiydi... Televizyonu açtığında, haberleri izlediğinde Fransa ile ilgili ciddi olayları takip ederdi. Siyasiler de bu haberlerin içerisinde açıklamalarıyla gayet ciddiydi. Bu kadar ciddi bir rutinliğin içinde garibim Fransız, tiyatroya gitmeyecekti de ne yapacaktı? Elinden ne gelirdi? Tiyatroya gidecekti tabi... Peki ya Türkiye'de?

Türkiye'de yaşayan vatandaş, sabah evden çıkarken ilk tiyatrosunu kapı önünde izlemekteydi: Kapı komşusu, ev sahibine 3 aylık kirasını neden veremediğini anlatmakta ve tiyatro ustalarına taş çıkartacak bir performans sergilemekteydi. Otobüs durağına geldiğinde ise ikinci bir tiyatro çoktan başlamıştı: Bir genç kız, yanındaki arkadaşına, okula girerken başörtüsünü çıkartmak zorunda kalmasının kendisine nasıl da ağır geldiğini söylemekteydi. Otobüse bindikten sonra Türkiye'de yaşayan vatandaşımız için üçüncü bir tiyatro sahnesi tertip edilmekteydi: Çukurlara bata çıka giden otobüsün yolcuları, bu bakımsız teneke yığınının içinde 'ya sabır' çekmekteydi. İşyerine ulaşan vatandaşı bu kez dram yüklü bir sahne daha beklemekteydi: Banka hortumlayan patronu yurt dışına kaçmış ve şirketi de iflas etmişti. O, artık işsizdi...

Gözyaşları içinde eve gelen vatandaşımız, buz gibi odada karısı ve çocuklarını yemek yerken görüverdi. Yer sofrasında bir tas çorbayı bölüşen 4 kişiye bakıp, usulca 'Tokum!' diyebildi. Sonra kimseye işsiz olduğunu belli etmeden, televizyonu açıp bir süre haberleri izledi. Kanalların birinde, yaşadığı Devletin Başbakanı Cumhurbaşkanı'na küsmüş, gerekçe olarak da ‘kendisine Anayasa kitapçığının fırlatılmış olmasını’ göstermişti. Vatandaş, sinirlenerek televizyonu kapattı ve kahvehaneye gitti. Kapalı alanda sigara dumanına boğulduğundan 'Battı balık yan gider' diye içinden geçirdi ve ilk defa kahvenin içinde bir sigara içti. Kahvehanede Dolar alıp kâr edenlerin, Borsa'da milyon kaybedenlerin hikâyesini dinledi. Kâh üzüldü, kâh neşelendi. Sonra gecenin bir yarısı geldiği evde elektriğin kesik olduğunu fark etti. Sağa-sola çarpa çarpa yatağını bulup, huzursuz bir şekilde yorganın içine girdi.

Sizler böyle bir Türkiye'de tiyatroya ihtiyaç duyar mıydınız? Belki şimdilerde duyuyorsunuzdur haberlerde: "Türkiye'de tiyatro izleyenlerin sayısı arttı" diyordu bir haber kanalı, geçenlerde… Arttı tabi... Artık siyasette de bürokraside de sokakta da kahvehanede de 'tiyatro' oynanmıyor çünkü... İnsanlar tiyatro izlemek için tiyatroya gidiyorlar. Sandık zamanında da gidip ciddi ciddi oy veriyorlar.

İnsanlar akın akın AK Parti'ye geliyorlar. "Biz ciddi ciddi Devlet yönetimi istiyoruz; bürokrasinin ciddi ciddi işini yapmasını istiyoruz. İflas eden şirketler, ağlayıp sızlayan aciz Devlet yöneticileri görmek istemiyoruz! Adaletsizlik görmek istemiyoruz! Vicdanımız rahat etsin istiyoruz" diyorlar.

Bugünkü gibi bir muhalefet istemiyor artık Türkiye'deki insanlar. Çünkü 'numaraya' ve 'oyunculuğa' geçen yıllarda yeterince doydular. Onlar oyunları sadece tiyatro sahnelerinde izlemek istiyorlar.

Bunun için oy verirken hep "AK Parti" diyorlar...

Yazarın Yazıları