Ömer KASAP
  • 12/01/2014 Son günceleme: 30/11/2014 23:11
  • 4.565

Yüzde yetmişi  su olan bir fanusun içerisinde’ yaşıyoruz. Suyu bulandıran da,  kavgalarıyla dalgalandıran da ‘insan’.  Ölümden sonraki ahret hayatına yada  sonsuzluğa ve sessizliğe karışacağına inanan birbirinden  farklı tüm  inançların tek  ortak kanaati  dünyanın yaşlandığı ve bir ‘sonu’ olduğudur... ve buna rağmen  ‘yaşam’ sürdüğü ‘dünya’yı  kendisi ve başkaları için ‘yaşanmaz’ hale getiren de ‘insan’, tüm nefesini  ‘huzur’ için harcayan da ...

Sonrasına inan ya da inanma; ‘ölüm’ denen bir ‘gerçek’,  gece ile gündüzün farklı zamanlarda yaşandığı her toplum için aynı hızda akan bir ‘zaman’ var.

İnancı neye yada kime olursa olsun, tüm inançların ‘ortak’ birer ‘yaşam’ kuralı var. Halen kendi yaktığı ateşe tapan toplumların dahi vicdani dürtüleriyle ‘sosyal sorumluluk’ adı altında yaptıkları ‘yardımlaşma’ ne ise , İslamiyet teki karşılığı  ‘Zekat’ dır.

Masum insanların öldürülmesi, savaşlar ve haksızlıkların ‘Dünya İnsan Hakları Örgütü’ndeki anlamı ne ise, İslamiyet'te ‘can’ın muhterem kılınışı ve ayet ayet kişi haklarının konu edilmesi de odur. Sosyal hayattaki  ‘Anneler Günü”nün hassasiyeti,  İslamiyet'te “Cennet Annelerin Ayakları Altındadır” da gizlidir.  ‘Huzurlu’ yaşamın her altın kuralı, ‘İslamiyet’in naif ilkelerinde zaten vardır.

İnsan ve vicdanların sermaye olarak görüldüğü, ‘huzursuzluk’tan beslenen toplumlar için ‘İslamiyet’in  bir tehdit unsuru olması ve  ‘terör dini’ algısıyla yıpratılmaya çalışılmak istenmesi de bu yüzdendir. Yüce yaratıcının  ‘insan odaklı’ olarak  dizayn ettiği   ‘din’, bugünün refahını bozan tüm olayları keskin bir dille zaten lanetlemiştir. İnsanların birbirlerini sevmesini önceliklendirmiş bir ‘din’in bugün insanlara sevdirilmeye çalışılmak zorunda oluşu ne anlamsız bir zaman kaybıdır. Dünya hayatının kullanım kılavuzu olan ‘Kuran’ın ayetlerinden ‘sır’ çözmeye çalışanlar, zaten ortada olan gerçeklerinden söz etmediğindendir,  bihaber oluşumuz.

Zamana meydan okuyan tarihi devasa yapıların haşmetiyle büyülenir de mimarını merak etmeyiz ya, aynı öyle işte. Süt, yumurta, balık gibi besinlerin sadece besin değerlerini  ve insan vücuduna olan mucizevi faydalarını konuştuğumuzdan, mühendisini hiç anmıyoruz. Nefes alan, kendi yakıtını kendi imal eden canlı bir makine, yeşili  nasıl beyaza döndürür? Çirkin bir yaratık,  kendine faydası olmayan ama insanoğlunun günlük hayatında hemen her şey de kullandığı  besleyici yumurtayı neden yapar? Sevimsiz bir böcek çiçek çiçek neden gezer? Yerin dibine yada güneşe yön tutan tohumun hangi mevsimde ‘ne’ vereceğini biliriz de, ‘kime’ ve ‘ne için’  vereceğini düşünmeyiz bazen..  Arabalarımızın güvenlik ve konfor özelliklerini konuştuğumuz kadar, arabayı oluşturan demir, petrol ve camın nereden geldiğinden söz etmiyoruz. Yüce yaratıcı insanı bu kadar ‘değerli’ kılmışken, insan insanı bir o kadar değersiz görür...

Dünyanı boş verin, yok sayın demiyor İslamiyet. Dünyayı teslim alın, teslim olmayın diyor sadece. Kendisine itaat edene de, isyan edene de aynı meyve ve lezzetleri ikram eden ‘Rahim’, bir gün yerle bir edeceği dünyayı bu kadar güzel dizayn eder miydi?

Azabından, celalinden haber veren ayetlerinin sonunda bile affediciliğinden ve rahmetinden bahseden ‘Rahman’, dünyadaki küçük cennetleriyle ‘numune’ sunuyor. Sadece kendisine sunulan kurbanları yine insanlara bırakıyor ve fakirlere ikram edilmesini ‘şart’ koşuyor. Bayramlarda ‘Oruç’u yasaklayıp yolculuklarda ‘namaz’ın bir kısmını muaf tutan ‘O’ Rahmet deryası, tüm bunları ‘dünya hayatı’na ‘tat’ sunmak için yapıyor. Kutlu peygamberin gece ibadetleri için eşinden izin istemesinin altındaki  zarif kısas da bunu işaret ediyor. Her Cuma hutbesinde tekrarlanan bir ayet var; “Muhakkak ki Allah adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara bakmayı emreder; ahlaksızlığı/hayâsızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. İyice anlayıp tutasınız diye size öğüt verir”...Yaratıcının aslında  ‘dünya hayatının kullanım klavuzu’ olarak dizayn ettiği kutlu kitaptaki mesajların tamamı , dünya hayatını refah içerisinde yaşanması için. Dünyayı yaşanmaz hale getirenler için tehditler de, birbirlerinin hayatına güzellik katanlar için müjdeler de aynı kitap da. Henüz medeni kanunlarla korunamamış yetim ve yaşlılar, keskin ayetlerle zaten koruma altında. Hayvan haklarından çocuk haklarına kadar ‘vicdani’ normlarla donatılmış. Ticari hukuktan demokrasiye kadar tüm zamanların kanunlarını buldum Kuran’da.

‘İslamiyet’, kaliteli  yaşam için kurallar,  kurallara biat edenler için rahmet dolu bir sonsuzluk vaadiyle tüm insanlık için ‘huzur’ motivasyonu sunuyor. Başkalarının anlattıkları ile değil, yalnızca  okuyup tarttığınızda naif bir ‘din’ ile tanışacaksınız.

Yazarın Yazıları
Dahası