A. Raif ÖZTÜRK
  • 26/12/2015 Son günceleme: 26/12/2015 15:49
  • 5.457

Yılbaşı gerçekte; Her birimiz için bahşedilen ömür sermayesinden, koca bir yılın (günahıyla-sevabıyla) harcandığı yılın sonu ve yepyeni, pırıl-pırıl bir senenin başlangıcıdır. Oysa bugün bu konu da, sinsi planlarla şirazesinden çıkarılmıştır.

  • Önemi nedeniyle bu gün bu ciddi konuya, bir kaç perspektiften bakacağız:

I.) Hıristiyan âleminin penceresinden baktığımızda, İsa A.S.’ın doğum günü deniliyor.
Eğer bu gün, bir Peygamberin doğum günü ise dini törenlerle, ibadetlerle veya onlara göre birtakım ayinlerle ve tazimlerle kutlanmalıdır. Bir takım çılgınlıklarla, eğlencelerle, dînen yasak olan fiillerle, içkilerle ve yüce yaratıcıyı unutturucu davranışlarla değil…

II.) Ticarî açıdan baktığımızda, önceki yılın bilânçosunu ve envanterini önümüze koyarak, geçmiş yılın analizi ve muhasebesi yapılmalıdır. Gelecek yılın da yatırım ve hamle planları gözden geçirilmeli ve daha iyi bir geleceğin programı yapılmalıdır.

III.) İnsanî açıdan baktığımızda da, yüce Rabbimizin bize lütfettiği koca bir yılı nasıl geçirdiğimizin muhasebesi, öz eleştirisi ve değerlendirilmesi yapılmalıdır. Sayısız nimetlere muhatap edildiğimiz için, yüce yaratıcıya hamd, sena ve şükürler edilmelidir.
“Acaba yeni yıldan ömrüme kaç gün bahşedilecek?” diye düşünülmeli, hayırlı ömürler, bol rızıklar ve bereketli kazançlar nasip etmesi için, yüce Rabbimize iltica edilmeli, dua ve niyazlarda bulunulmalıdır. Bir takım çılgınlıkları ve sapkınlıkları ‘taklit etmek’ ya da nerede olursa olsun ‘eğlence programlarını izlemek’, bir mü’mine hiç yakışmaz…

  • Tek bir Hıristiyan’ın, bizim Hicrî yılbaşımızı kutladığını gösterebilir misiniz?...
  • Bir kere “ben Müslüman’ım” diyen herkes şu gerçekleri bilmek zorundadır:
    Hz. İsa'nın doğum günü bile olmayan, ancak öyle kabul gören ‘1 Ocak’ öncesinde yapılan çılgınlıkların, hiç biri meşrû veya mantıklı değildir.

    İşin daha korkunç yanı da; alt yapı olarak; önce harf inkılâbıyla bilinçsizleştirilen ve zulüm ve baskılarla dininden cahil bırakılan Müslümanların, her geçen gün İslâm'dan uzaklaşma yoluna meyletmeleridir.

Oysa Müslüman asla başkalarına uydu olamaz, taklitçi olamaz, başkalarına benzemeye çalışmaz, başkalarının arkasından gidemez.

Müslüman’ın önemli bir şahsiyeti vardır, kendisinden olmayanlara tâbî olamaz. Müslüman’ın dini mükemmeldir, tamamen kemal bulmuştur ve eksiği yoktur. Müslüman dört başı mamur bir dine sahiptir ve Kıyamete kadar geçerlidir…

  • Kusurlar ancak; yüce Dinimizi eksik bilenlere, eksik uygulayanlara ve de gençliğin öğrenmesini sinsice ve çeşitli baskılarla engelleyenlere aittir…

 

Hafız ve hukukçu bir yakınım, hayırsever ve varlıklı bir Müslüman olan Fatma teyzenin, yılbaşı için evine çam fidanı, hindi v.s. götürdüğünü fark etmiş. Selam-kelâm ve hal-hatırdan sonra kendisine:

-“O ne Fatma teyze, o çamı bahçeye mi dikeceksin?” diye sormuş. Fatma teyze:

-“Yok be evlâdım, yılbaşı için aldım. Malûm, çocuklar ve torunlar sevinsin.”

-“Fatma teyzeciğim, bunların Hıristiyan âdeti olduğunu ve Müslüman’lara yasak ve günah olduğunu bilmiyor musunuz?”

-“Evet, duydum evlâdım, fakat çevremizde birçok kimse alıyor ve yılbaşını böyle kutluyor!”

-“Fatma teyzeciğim, siz Almanya’da uzun süre kaldınız, değil mi?”

-“Evet yavrum, tam 20 sene Almanya’da yaşadım.”

-“Orada, 20 sene içinde, hiçbir Hıristiyan aileyi, tek bir defa senin Peygamberinin doğum gününü kutlarken gördün mü hiç?”

-“Hayır yavrum, hiç görmedim, niçin sordun?”

-“Şayet görmüş olsaydınız, o aile hakkında siz ne düşünürdünüz?”

Fatma teyze biraz düşünür ve cevap verir:

-“Bu aile galiba Müslüman olmuş veya en azından, Müslüman’lara özeniyorlar, gibi şeyler düşünürdüm yavrum.”

-“Peki Fatma teyze, sizin bu halinizi bir Hıristiyan görse, o sizin hakkınızda neler düşünür acaba?” ..deyince, Fatma teyze kısa bir müddet tebessüm eder, sonra yavaş yavaş tebessümü bozulur, ciddileşir ve başını hafifçe öne eğer. Bir noktaya dikkatlice bakarak bir müddet hayale dalar. ..Ve dudaklarından şu anlamlı sözler dökülür:

-“Çok doğru söylersin be evlâdım. İnan ki ben bunları hiç düşünemedim…”

-“Fatma teyzeciğim. Aslında, Müslüman ailelerin düşünemeden, bu şuursuzca yaptıklarını, bütün Hıristiyanlar TV’lerinden, ellerini ovuşturarak, bizlerle alay ederek izliyorlar ve bundan da büyük keyif alıyorlar!…” ..diyerek sözlerini tamamlamış.

“Ben Müslüman’ım” diyen insanımız, acaba bu yanlışları ne zaman idrak edecek?...

 

  • İsterseniz, bundan sonrasını en doğru sözlü belgelerle değerlendirelim:

Âl-i İmran Suresi, 31. Âyet: Resûlüm, de ki; “..Ey insanlar, eğer Allah'ı seviyorsanız, gelin bana uyun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah gafurdur, rahimdir!”

  • Asrımızın BEDÎSİNDEN bu konuda bir haykırış:

-"Ey bu vatan gençleri! Frenkleri (Avrupa’nın sefahatini ve günahlarını) taklide çalışmayınız. Âyâ, (acaba) Avrupa'nın size ettikleri hadsiz zulüm ve adâvetten (düşmanlıklardan) sonra, hangi akılla onların sefahet (günah ve yasak olan eğlenceler) ve bâtıl efkârlarına (sapık düşüncelerine) ittibâ edip (uyup) emniyet ediyorsunuz? (Onlara nasıl güveniyorsunuz?) Yok, yok! Sefihâne taklit edenler, ittibâ değil, belki şuursuz olarak onların safına iltihak edip (şuursuzcasına onlardan olup), kendi kendinizi ve kardeşlerinizi idam ediyorsunuz. (Yok edip bitiriyorsunuz.). 

Âgâh (uyanık ve farkında) olunuz ki, siz ahlâksızcasına ittibâ ettikçe (onlara uyup taklit ettikçe), hamiyet (Millî onur, haysiyet, insanlık, fazilet) dâvâsında yalancılık ediyorsunuz. Çünkü şu surette ittibâınız, (onlara uymanız) milliyetinize karşı bir istihfaftır ve millete bir istihzâdır. (Hafife almak ve milletle alay etmektir)." [Lem’alar/17. Lem’a-5.Nota-211.Sayfa.]

  • Başka söze ne hâcet? Bediüzzaman Hz. bir paragrafta her şeyi ne güzel anlatmış...

 

Yazarın Yazıları