Sinan KAVRAKOĞLU
  • 01/01/1970 Son günceleme: 04/12/2007 23:11
  • 25.423

Beykoz’un 1960’da 58317 olan nüfusu 1985’de 136 bine çıkmış. 25 yılda % 140 artmış nüfus. Ama hep artmış, hiç eksilmemiş. Ta ki 2000 yılına kadar.

Yıl yıl sayım sonuçlarına baktığımızda 1997 sayımında 193 bin olan nüfus, 2000 yılında ise 172 bine düşmüş. Bu şu demek; o tarihlerde kapanan fabrikaların Beykoz nüfusuna yansıması yaklaşık 20 bin kişi olmuş. Ve o gün bu gündür Beykoz işsizlikte ülke ortalamalarının çok üzerinde. Buna rağmen, adrese dayalı nüfus sayımı sonuçlarına göre Beykoz’un nüfusu şu an 250 bin.

Enteresan bir paradoks…

Bütün fabrikaları kapanmış, adeta bir sorunlar yumağı haline gelmiş olan Beykoz 2000–2007 yılları arasında 80 bin göç almış.

Yani; 80 bin kişi bağını bahçesini, ineğini, tarlasını bırakıp, tası tarağı toplayıp taşı toprağı altın olan Beykoz’a göç etmiş (Acarlar ve Beykoz Konakları’nda o kadar nüfusun yaşamadığı malum). Üstelik fabrikalar kapanıp yaklaşık 10 bin kişi çeşitli illere göç ettikten sonra.

Değerli okurlarım, bu sonuçların anlamı şu:

Beykoz’da yaşayan bazı kesimler kendilerini asla Beykozlu olarak görmemişler. Zaman zaman yazılarımda işlediğim ve bazı okurlarım tarafından eleştiri alan “Beykoz’da yaşayıp, memleketinde sayılanlar”  vardı ya. İşte onun ispatı. Demek ki, her sayım döneminde ortalama 30-40 bin kişi memleketine gidip orada sayılmış. Bunun sonucu da Beykoz’a her anlamda daha az hizmet, daha az devlet memuru, daha az para, daha az yatırım, daha az okul olarak yansımış. Onun için, kimse bu saatten sonra çıkıp da, “yeterli hizmet alamıyoruz, bir sınıfta 70 öğrenci olur mu” diye ağlamasın. Zira, bunun sorumlusu seçim ve sayım zamanlarında otobüslerle memleketlerine gidip Beykoz’u bir kenara itenlerdir. Sonuçta bir kenara itilmiş olarak yıllardır kabuğumuzu kırmaya çalışıyoruz.

Kapanan fabrikaların Beykoz’un ticaret hacmine yansıması aylık yaklaşık olarak 30 milyon YTL oldu (30 trilyon). Yani Beykoz’da dolaşan aylık 30 trilyon artık yok. Bu kaybı tolore edecek hiçbir yatırım da yok. O gün bu gündür Beykoz esnafı da kan ağlıyor. Kira derdi olmayanlar ayakta kalmak için çırpınırken, esnaf  kah vergi borçlarını ödemiyor, kah sigorta borçlarını… Sonuçta, yazar kasasına kadar her şeyleri hacizli.

Beykoz’un kurtuluşu turizmdedir dedik. Dedik de bu konuda da hiçbir girişim hali hazırda yok. İmar sorunu da çözümsüzlüğünü korumaya devam ediyor, toplu konut kurtuluş reçetesidir diyoruz, toplu konut yapılabilecek yerler de şaibelerle anılıyor. Sosyal dayanışmayla ayakta durmaya çalışıyoruz da, hızla gelişen dünyada bu nereye kadar devam edecek?   

Beykoz’da yaşayan ve bu muhteşem coğrafyanın bir gün ihya edileceği iyimserliğini her türlü olumsuzluğa rağmen muhafaza eden Beykoz sevdalıları bu tabloyu gördükten sonra iyimserliklerini muhafaza edebilecekler mi bilmiyorum.

Beykoz’u yöneten seçilmiş ve atanmışlar, İstanbul genelinde eğitimde sondan ikinci olmamız sebebiyle sınıfta kalmışlardır. Yıllardır çözülemeyen imar sorunu, işsizlik ve yeni iş sahalarının ekonomiye kazandırılamaması sebebiyle de sınıfta kalmışlardır. Anlayacağınız, karneler içler acısı. E, bu karneler de makyajla ne kadar inandırıcı olursa, Beykozlu da o kadar inanıyor artık.

Mutlu yarınlar dostça…

Yazarın Yazıları