A. Raif ÖZTÜRK
  • 01/01/1970 Son günceleme: 18/11/2012 23:11
  • 10.936

Asrımız insanının her birinin, muhakkak bir derdi var. Herkes de çektiği sıkıntıların sebeplerini, başka yerlerde arama ve başkalarına sıvama çabasındadır. Nefis muhasebesi ve öz eleştiri yapan ise, maalesef çok çok az.

Yâ devleti veya yönetim suçlu buluyor, yâ konu-komşuyu, yâ TV, internet, medya veya çevreye yüklüyor. Kendisi ise sanki, sütten çıkmış ak kaşık…

Oysa bizleri yaratan Yüce Rabbimizin iki çeşit kanunu var. İnsanların davranış biçimlerine göre müspet veya menfi netice veriyorlar.

1.     Tenvîni kanunları.(Tabiat kanunları.)

2.     Teşrî’i kanunları.(Kur’ân ve Hadîslerle açıklanan Dînî prensipler.)

Hangisine uymaz da karşı gelir veya ihmal edersek, mutlaka karşılığı yani cezası kaçınılmazdır. Sadece bir fark var ki, birincisine uymaz isek cezasını hemen, yâni âcilen çekeriz. İkincisine uymaz isek, cezasını yâ sosyal ârızalar olarak çekeriz yâ da Âhirete ertelenerek çok daha acı bir şekilde çekeceğiz…

·        Birkaç örnek arz edeceğim:

Tekvîni; yani tabiat kanunlarından “yerçekimi” kanununa uymaz veya ihmal edersek, yani yüksek bir yerden atlar veya düşersek, mutlaka âcilen bir tarafımız kırılır veya ölebiliriz. Yani neticesi ertelenmez…

Dere yatağına ev yaparsak, fazla yağmurlarda yâ malımızın ve hayvanlarımızın sele kapılıp telef olması veya beklenmeyen ölümler mukadderdir.

Ticaret, sanat, eğitim veya sağlık konularında var olan kural ve prensiplere riayet etmediğimiz zaman, neticesinde mutlaka başarısızlıklarla cezasını çekeriz…

Şimdi bir de TEŞRÎ’İ kanunlardan birkaç örnek sunacağım:

Bu örnekler rast gele bir fânînin sözleri değil, âlemleri, kâinatı, tüm varlıkları ve canlıları ve de gelmiş-geçmiş tüm insanların yaratıcısı olan Yüce Allah’ın C.c. sözleri ve vaatleridir.

-Ve düşünün ki: Rabbiniz şöyle ilan buyurdu: “Eğer şükrederseniz, Ben nimetlerimi daha da artırırım, ama nankörlük ederseniz haberiniz olsun ki azabım pek şiddetlidir! ”(İbrahim S. 7. Âyet.)

Bu İlâhî kanuna mukabil bizler ne yapıyoruz?

Eğer gerçekten şükrediyorsak, mutlaka arttırılıyordur. Eğer arttırılmıyor, bir musibet ile eksiliyor ise besbelli ki şükürsüzlüğümüzdendir…

 

·        Bu Teşrî’i kanunlara uymadıkları için, geçmiş kavimlerin başlarına gelenler, bizlere “ibret için” şöyle anlatılıyor:

-Allah'ın buyruklarını umursamayan şu insanların kendi tercihleri ile yaptıkları işler yüzünden karada ve denizde(bütün dünyada) bozukluk ortaya çıktı, nizam bozuldu.Doğru yola ve isabetli tutuma dönme fırsatı vermek için, Allah, yaptıklarının bazı kötü neticelerini onlara tattırır. (Rûm S. 41. Âyet.)

-Kendilerine yapılan uyarıları unuttuklarında, (indirmiş olduğumuz sıkıntı ve musibetleri kaldırıp) üzerlerine her şeyin kapılarını açtık. Nihayet kendilerine verilenler yüzünden şımardıkları zaman onları ansızın yakaladık, birdenbire onlar bütün ümitlerini yitirdiler.(En’am S. 44. Âyet.)

-İşte bu, ellerinizle yaptığınız yüzündendir, yoksa Allah kullara zulmedici değildir.(Enfal S. 51. Âyet. & Hac S. 10. Âyet.)

-Başınıza gelen her musîbet, işlediğiniz günahlar(ihmal ve kusurlarınız)

sebebiyledir, hatta Allah günahlarınızın çoğunu da affeder.(Şûra S. 30. Âyet.)

·        Hele şu İlâhî îkaza pür dikkat bakalım:

-De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım ve akrabanız, ter dökerek kazandığınız mallar, kesada uğramasından endişe ettiğiniz ticaretiniz,hoşunuza giden konaklar, size Allah'tan ve Resulünden ve O'nun yolunda cihad etmekten (Büyük cihad olan “O’nun c.c. rızasını kazanmak için nefislerinizle mücadele”lerinizden) daha sevimli ve önemli ise o halde Allah emrini (hakkınızdaki hükmünü) gönderinceye kadar bekleyin! Allah öyle fâsıklar güruhunu hidâyet etmez, umduklarına eriştirmez. (Tevbe S. 24. Âyet.) 

·        Şimdi lütfen bir öz eleştiri yapalım.

Lâfta değil de davranış biçimlerimizde:

1.     Mal-mülk, araba, ev, eş evlât sevgisini mi daha önde tutuyoruz?

2.     Yoksa Allah c.c. ve Resulünün (SAV) sevgisi mi?...

Eğer Allah c.c. ve Resulünün sevgisi birinci şıktan daha önemli ise mesele yok. Şayet, ikinci şık ikinci planda kalıyorsa, hem dünyada hem de Âhiretteki akıbetimizi kendimiz hazırlamış oluruz. Allah c.c. muhafaza etsin…

Üstelik de böyle davrananlara Yüce Rabbimiz, yukarıdaki âyet-i Kerimede “fâsıklar gürühu”diye hitap ediyor. Ne kadar acı, değil mi?...

Bir ŞABLON olarak sunduğum ilâhî gerçekler ışığında, şimdi hem kendi ahvalimize, hem de devletler düzeyindeki manzaralara bir bakalım.

·        Öncelikle kendi ahvalimiz, tek cümleyle; YÜREKLER ACISI…

Her birimiz birinci şıkka meftun değil miyiz? İkinci şıkkı sadece namazdan namaza hatırlıyoruz. Namazda bile birinci şıktaki değerlerin hesabını yapmıyor muyuz? Söylemlerimiz ne olursa olsun, bu ahvâlimizle Teşrî’i kanunlara aykırı hareket ettiğimiz için, acı akıbeti kendi irademizle DAVET etmiyor muyuz?...

·        İslâm ülkelerinde ise aynı dert nedeniyle, KAN ve GÖZYAŞI hâkim.

Mal, mülk, hâkimiyet ve koltuk sevgisi gözlerini kör ettiğinden, Allah c.c. ve Resulünün(SAV) sevgisinden yoksun yöneticiler, kendi halkına savaş açmışlar. Yukarıdaki Teşrî’i kanunlara aykırı hareket etmeselerdi, hiç böyle olur muydu?

SON SÖZ Allah (c.c.) Kelâmı. Nisa S. 147. Âyet.:Siz şükredip iman ettikten sonra, Allah ne diye sizi cezalandırsın ki? Allah şükredenlerin mükâfatlarını bol bol verir ve her şeyi hakkıyla bilir…

ÇÖZÜM: İkinci şık sevgiyi kat-kat arttırmak için, mutlaka seferber olmaktır…

Yazarın Yazıları