Kader GÜR
  • 11/04/2015 Son günceleme: 04/09/2018 15:41
  • 18.883

Hayatında zık zak olmayan her insanın belirli ilkeleri ve vazgeçemedikleri vardır mutlaka.

Mutlaka olmalıdır zaten, yoksa körü körüne yaşamak olur ki, bizim Karadeniz insanında zık zak çizen pek yoktur…

Benimde hayatımda, kutsallarım ve ailemin haricinde, altını haklı gerekçelerle doldurduğum, önce vazgeçmediğim, sonra da vazgeçebilecek kudretteyken de vazgeçmediklerim vardır…

Rize’den valizimi toplayıp İstanbul’a doğru yola çıktığımda 14 yaşındaydım. Ömrüm gurbette geçti… Türkiye’yi; karış karış, yetmedi Avrupa, yetmedi Ortadoğu’yu arşınladık. Çalıştık, hayatı öğrendik, ezilmeyi, düştüğün zaman kalkmayı, hayatın acımasızlığını, felek tokadı koyduğu zaman nasıl süründürdüğünü, kimsenin kimseye hatırı olmadığını gördük. Hayata yenilmemek için canla başla mücadele ettik. Yani diyeceğim o ki, ne bir ana kucağı ne de bir dilim baba ekmeği gördük. Ana kucağı görmek için yanımıza aldıysak ta, kısmet olmadı. 48 yaşında rabbim onu yanına aldı… Biz yine isyan etmedik. Yüce Mevla’ya şükrettik

Böyle bir yaşamın içinde haliyle vazgeçemeyeğim unsurlarda oluştu.

Müzikte; Orhan Gencebay, futbolda; Çaykur Rizespor, siyasette Recep Tayyip Erdoğan’ın yeri bende başkadır…

Orhan Gencebay’ın şarkılarından, yapmış olduğum hayat mücadelesinde direnebilecek cesareti alan bir insan olarak oğlumun adını “Gencebay” koydum… Sportif anlamda da dört büyüklerden birine sahip çıkarak trilyonların döndüğü sisteme değil, kendi memleketime sahip çıkıyorum. Çaykur Rizespor.

Yapmış olduğum hayat mücadelesinde en keskin kırılma noktasını Recep Tayyip Erdoğan ile yaşadım. Tayyip Erdoğan’ın köylüm olması tabii ki benim için bir gurur vesilesidir. Ama esas mesele bu değil. Esas mesele, yönetici olarak alnının teriyle işe giren bir insana bulaşık yıkatan sistemdir. Benim gibi sistemin kurbanı olan binlerce insan vardı. Bunun değişmesi gerekiyordu. Bu ancak Recep Tayyip Erdoğan gibi korkusuz, cesaretli ve yürekli bir adamla mümkün olabilirdi. Peki, oldu mu? Kısmi olarak oldu, devam ediyor. Allah tamamına erdirir inşallah…

Yukarıda kendimden örnek vererek anlattığım konular, Anadolu insanının mahkûm edildiği bir yaşam tarzıydı bir zamanlar. Güçlülerin, güçsüzleri ezip sömürdüğü dönemlerin en faydalı tarafı ise, ezik halk kesiminin kendi içinden liderler çıkarması olduğu gibi, ezilenlere sahip çıkan ve sisteme karşı gelen bazı isimlerin de halkın nezdinde markalaşmasıdır.

Aslen Rizeli olan Sedat Peker’de böyle bir markadır.

Sedat Peker’in adını duyardım… Ama yorum yapmaya aklım yetmezdi. Onu ilk kez 29 Mayıs 2002 tarihinde Kanal 7’de konuk olduğu Akif Beki’nin "Kırmızı Işık" programında izledim. O dönemlerde muhafazakâr kesimin tek kanalı olan Kanal 7’ye çıkabilen Sedat Peker diğer kesime göre yer altı dünyasının karanlık adamı, kimine göre ise mafya babasıydı. Ama o Sedat Peker, yokluklarla yaşayan, ekmeği elinden alınmak istenen, sömürülen sokakta simit satmasına izin verilmeyen, bir yerleri parselleyenlerin adam yerine koymadığı milyonların gözünde ise Reis’ti. Hal böyle olunca Sedat Peker’in toplum üzerindeki sosyolojik etkisinin ciddiye alınması gerektiğini düşündüm.

Sedat Peker’in cezaevinde olduğu son 10 yılını, bizim jenerasyonun etkin olduğu bir dönem olduğu için takip ettim… Peker’in cezaevinden verdiği mesajların kapsamı oldukça büyümüş, evrensel boyutlara ulaşmıştı. Peker, Türk gençliğinin oldukça büyük bir kesimini yönlendirebiliyor, keşmekeşlik yaşanan bölgelere, pek kamuoyuna yansımasa da, bu gençlerle çeki düzen verebilme mücadelesi yapıyordu.

Ve en son cezaevinden çıktığı 10 Mart 2014 günü gün yapmış olduğu mesaj yüklü açıklamayı çok anlamlı buldum. Sedat Peker, “takdir edersiniz ki, son 10 senede birçok yeni ülke kuruldu, birçok ülke yıkıldı… Gördüğünüz üzere, hala hem ruhen hem bedenen dimdik ayaktayım. Bundan sonra mücadelemize hayat yaşamımıza ülkemizdeki pozitif olan gelişmelerle beraber, uyum sağlayarak devam edeceğiz” demişti.

Bu açıklama, Tayyip Erdoğan siyasetini benimseyen ve o doğrultuda mücadele eden bir insan olarak beni gerçekten mutlu etmişti. Sedat Peker’in bu açıklamasıyla, bize dayatılan Sedat Peker portresi kafamdan silinmişti. Konuşmasında bir devlet adamı ciddiyeti olan Sedat Peker’i, bir kardeşimin vasıtasıyla ziyaret etme imkânım oldu.

Beykoz Korusu içindeki konutunda çok sıcak ve samimi karşılandım. Tam bir saat sohbet ettik. Sedat Peker’in etrafında da tam bir devlet ciddiyeti ve disiplini vardı. Hoşuma gitti. Ayrıca Sedat Peker’e verilen değeri de yakından hissettim. Mütevazi, beyefendi… Konuşurken bile, karşımdaki insanı incitirim endişesiyle kelimeleri seçerek konuşuyor.

Başbuğ Türkeş’in, “Ortadoğu’ya hâkim olan tüm Dünyaya hâkim olur” anlayışı çerçevesinde ülkücülerin ilk gazetesinin adını “Ortadoğu” koymasında bir hedef olduğunu söylemesi klasik bir söylem gibi dursa da, hayata bakışını anlamam acısından yeterliydi ve cezaevinden çıktığı gün yapmış olduğu açıklama ile örtüşüyordu.

Bunlar analiz olarak kenarda dururken, Dost Beykoz olarak derleyip kaleme aldığımız Sedat Peker haberlerinin ilgi görmesini de konuştuk.

Rize’yi, Güneysu’yu, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ı konuştuk. 7 Haziran 2015 Milletvekili Seçimleri’ni de. Ortadoğu’yu, Mısır’ı İsrail’i ve bunların yanında Türkiye’nin hassasiyetlerini konuştuk.

Yani işin özü Sedat Peker ile birçok şey konuştuk. Ama hepsinden önemlisi Sedat Peker’in gerçekten Reis olduğunu gördüm. Konutunda ona misafir oldum… 

Yazarın Yazıları