A. Raif ÖZTÜRK
  • 11/07/2016 Son günceleme: 11/07/2016 08:46
  • 5.407

“Pişmanlık; düşmüşlerin ve kaybetmişlerin mâsumiyeti ve kahroluşudur.”

“Gönlünün arzusuna göre iş yapma ki, sırtına pişmanlık yükü yüklenmesin.” “Çok geç pişman olanın, vay hâline!...” “Taş yükü yüklen, fakat pişmanlık yükü yüklenme!”

..Ve bunlar gibi bir çok pişmanlık atasözlerimiz var. Bunlar hep yaptıklarımıza ve yaşadıklarımıza pişman olmamak için, her zaman akıllı ve tedbirli hareket etmemiz için derlenmiş cümlelerdir. Pişmanlıkla ilgili ilginç bir kıssa arz ederek, küçük zararlarla neticelenen dünyevi pişmanlıkları değil, 50 000 senelik Berzah hayatımızı ve EBEDÎ Âhiret hayatımızı mahveden Uhrevî pişmanlıkları EN DOĞRU SÖZLÜDEN öğreneceğiz, inşaallah.

KISSA: Vaktiyle önemli bir kumandan (Hz. Zekeriya AS’a atfedilir) karanlık bir gecede bir vadiden geçerken ordusunu durdurur. Gür sesiyle “bu vadiyi geçinceye kadar, herkes ayağına takılanları, üşenmeden heybesine alsın” diyerek yola devam ederler. Bu emri alanların bir kısmı; “Bunca yorgunluk üzerine, yükümüzü arttırmanın ne âlemi var. Bu karanlıkta benim emre itaatsizliğimi nereden anlayacak?” diye düşünerek, hiçbir ağırlık almaz.

İkinci kısmı: “Her ayağıma takılanı alırsam, bu yorgunlukta vay benim hâlime! Göstermelik olarak küçüklerinden birkaç tane alayım yeter…” diye düşünür.

Üçüncü kısım ise “Allahın Peygamberi boş laf konuşmaz. Bu emrinde de mutlaka bir hikmet vardır” diye düşünerek, kan-ter içinde kalsa da heybelerini doldururlar. Sabaha karşı hava aydınlandığında vadi geçilip epey uzaklaşıldıktan sonra, bir yerde mola verilir. O kumandan şöyle bir açıklama yapar:

-“Bu geçtiğimiz vadi altın vadisiydi. Topladıklarınızın hepsi işlenmemiş külçe altındır ve sizindir” deyince, birinci ve ikinci guruptakilerin pişmanlıkları had safhadadır ve saçlarını başlarını yolarlar. Üçüncü kısım ise hem kumandanlarına itaatin mutluluğu içinde, hem de müthiş zenginliklerinin sevinci içindedirler. Onların zenginliklerinin, Allahın diğer kullarına yardımcı olmak için yol, köprü, cami, medrese, çeşme yaptırarak v.s. çeşitli hayırlar işleyerek, mutluklarını kat kat arttıracak olması da apayrı bir avantajdır.

Bu kıssa, her birimizin mutlaka yaşayacağımız ve bizlere sözlerin en doğrusu ile bildirilen, çok büyük pişmanlıkları bana hatırlattı. Şöyle ki:

Şu Dünya hayatı hepimiz için bir imtihan yeri olduğu gibi, ebedî olan Âhiret hayatımızda Cennetler kazanmak için altın değerinde SEVAP toplama vâdisidir. Her birimiz hem o Ebedî Âhiret hayatımızda, hem de BERZAH denilen ve 50 000 sene süreceği bildirilen; Kabir, Haşir, Kıyamet, Sırat, Mahkeme-i Kübra yolculuklarımızda, burada topladığımız o sevaplar karşılında muamele göreceğiz.

Meselâ kabirde; Dünya vadisindeyken o kıssadaki 1. Ve 2. Guruplar gibi hareket ettiysek, vay hâlimize!?! Kabirde, Haşirde, dağların bile hallaç pamuğu gibi uçuştuğu o Kıyamette, Sıratta ve de özellikle Mahkeme-i Kübra’da, Halimiz nice olacak acaba?...

Mukaddes kitaplarda bildirildiğine göre, herkes Pişman olacak. Heybelerini dolduranlar bile, “keşke biraz daha çok toplama imkânım olsaydı” diye pişman olacaklar. Çünkü oradaki ömür 100 sene değil, 100 000 sene veya 100 TRİLYON sene de değil ki! SONSUZ ve SINIRSIZ bir ömür olacak. Ne kadar çok hazırlıklı olsak da Lütf-u İlâhi imdadımıza yetişmezse, yine de yetmeyecek. Lütfu İlâhi de bizlerin niyetlerimize, azamî gayretlerimize, ihlâslarımıza, azken bile çok verişlerimize ve takva konusunda kararlılıklarımıza bakacak.

  • İşte bu nedenlerledir ki Yüce Rabbimiz bizlere, o uzun yolculuklarda ve Âhirette pişman olmamamız için (sınavdaki kopya misali) şöyle ikaz etmektedir: “Ey iman edenler! Allah'a karşı gelmekten nasıl sakınmak gerekirse öylece (Takvâya yakışır şekilde, yani tüm imkânları kullanarak) sakının! Ona lâyık olduğu tâzimi gösterin ve ancak O'na teslim olan Müslüman olarak can verin!” (Âli İmran-102. Âyet)

“…Her ne zaman oraya (Cehenneme) bir topluluk atılsa, onun bekçileri onlara: Size, (bu azap ile ilgili) korkutucu bir peygamber gelmemiş miydi? ..diye sorarlar. Onlar şöyle cevap verirler: Evet, doğrusu bize, (bu azap ile) korkutan bir peygamber gelmişti; fakat biz (onu) yalan saymış ve: Allah'ın bir şey gönderdiği yok; siz olsa olsa büyük bir sapıklık içindesiniz! Demiştik. Ve: Şayet kulak vermiş veya aklımızı kullanmış olsaydık, (şimdi) şu alevli cehennemin mahkûmları arasında olmazdık! ..diye ilâve ederler. (Mülk Suresi 8-9-10)

Âhiret sahnelerini; sözlerin en doğrusu olan Kur’ân ışığında şöyle gözümüzün önünde canlandıralım ve insanların hangi durumda olacaklarını düşünmeye çalışalım:
Bir yanda büyük pişmanlık duyan ve dehşetten çıldıracak vaziyete gelenler olacak, bir yanda da mutluluk yurduna ulaşmaktan dolayı sevinç duyanlar olacaktır. Pişman olanlar; “Keşke toprak olsaydık!” (Nebe, 78/40) diye yalvaracaklar. “Keşke bu hayatım için önceden bir şey yapsaydım, diyecek.” (Fecr, 89/24) “Hesabımın ne olduğunu da bilseydim. Keşke ölüm her şeyi bitirseydi.” (Hakka, 69/26-27) şeklinde pişmanlıklarını haykıracaklar ve yeniden dünyaya gönderilmelerini isteyecekler. Ancak bu tür mazeretlerin hiçbiri fayda vermeyecektir.
İmamı Gazali Hz. ise bizleri şöyle çarpıcı bir vecize ile uyarıyor.

  • “Mezardakilerin pişman oldukları şeyler için, dünyadakiler birbirini kırıp geçiriyor.”
Yazarın Yazıları