Av. Ferda KAZANCIBAŞI
  • 28/02/2015 Son günceleme: 28/02/2015 20:23
  • 8.621

Toplum vicdanını derinden yaralayan vahşet olayları dün de vardı, bu gün de var, köklü önlem alınmadığı takdirde yarın da olacaktır.

Sorun kaynağından çözülmedikçe hukuki tedbirlerin hiç biri yeterli değildir.. İsterse idam cezası olsun.  Bundan kırk beş yıl evvellerinde bilim adamlarının açıklamalarında toplumu rahatsız eden iki temel konu var. Bunlardan biri eğitimsizlik, diğeri de ekonomik çöküntüdür.

“Gençliği suça iten birinci sebep, eğitim olanaklarından yoksunluktur!”

 20.03.2012 tarihli (6284 Sayılı Ailenin korunması ve kadına karşı şiddetin önlenmesi) yasası çözüm olmaya yetti mi ?  Yasanın halen yürürlükte olmasına rağmen kadına karşı gösterilen şiddetin bilakis toplumu dehşete sürükleyecek ve şaşılacak derecede daha da arttığı görülmektedir. Olaya makul düşünce ve davranış sahibi olanlar yönünden bakıldığında kadın saygın bir KİŞİLİK’tir. Şiddetin sebebi yönünden bakıldığında, kadın saygın kişilik yerine bir EŞYA’dır ve her istenileni yerine getirmeye mecbur KÖLE’dir.

Yazılı ve görsel yayın kuruluşlarının haberlerine bakıldığında şiddet gösterenlerin ekseriyetinin eğitim düzeylerinin son derecede düşük olduğu görülecektir. Eğitim, sadece okullardaki yaygın eğitimden ibaret değildir. Tezgâh başlarında işçi olarak çalışanlardan, işsizlere varana kadar ülkemizdeki hiçbir genç eğitim nimetlerinin dışında bırakılmamalıdır.   

Ancak, gençliğe eğitim olanakları verilmedikçe istenildiği kadar cezai yönden yasa çıkartılsın, kendi kendimizi avutmaktan öteye gidilmez. Bundan sonrasında dahi gençlerin eğitim olanaklarından yoksun bırakılmaya devam edilmesi takdirinde yeni yeni Özgecan olayları için diz dövmeye devam etmek kaderimiz olacaktır.

“Gençliği suça iten ikinci sebep, ekonomik çöküntüdür!”

Yeryüzünde hangi ülke olursa olsun ekonomik çöküntü, diğer çöküntüleri de beraberinde getirir. İşsizlik ve geçim sıkıntısı, ahlaki çöküntüyü kaçınılmaz kılar. Açlıktan gözünü böbreğini satışa çıkartanlar, rüşvetler, boşanmalar, hırsızlıklar, soygunlar, cinayetler, cinnet getirmeler, intiharlar, fuhuş olayları artar. Halk bunalımlı toplum haline gelir ve saldırgan olur.

45 yıl öncesine ait ibretlik örnekleri dikkatinize sunuyorum:

04.10.1971 tarihli Günaydın gazetesi 3 kişilik hademe kadrosu için 400 kişinin başvurduğu, Batman’da miting yapan üç bin köylünün açız diye bağırdığı. 12.03.1971 tarihli Günaydın Gazetesi’nde 5 kişilik iş için 786 kişinin müracaat ettiği, İş ve İşçi Bulma Kurumu’nun 24.03.1971 tarihli raporunda işsizliğin gün geçtikçe arttığı, 15.09.1971 tarihli Günaydın gazetesinde Malatyada 30 kişilik iş için binlerce işçinin İş ve İşçi Bulma Kurumu’nu bastığı, kapı ve camların kırıldığı, İstanbul Emniyet Müdürü Muzaffer Çağların gazetelere verdiği beyanatta İşsizliğin hırsızlığı arttırdığı, 19.03.1971 tarihli Günaydın gazetesinde genç bir kadının annesine ve çocuklarına bakabilmek için pavyonlarda çalıştığı, 10.10.1971 tarihli Akşam gazetesinde geçim sıkıntısından boşanmaların arttığı, 15.03.1971 tarihli Hürriyet Gazetesinde İsminur Tarhan adındaki 12 yaşındaki bir kız çocuğunun ablasını tedavi ettirebilmek için tek gözünü satışa çıkarttığı, 08.07.1968 tarihli Son Gazetesi 19 yaşındaki Eskişehirli Yılmaz Kurt’un aç kalınca gözünü böbreğini satışa çıkarttığı, Bandırmalı Ali Taşdelen adlı 39 yaşındaki Kore Kahramanı’nın tedavi olabilmek için organlarını satışa çıkarttığı, geçim sıkıntısından 28 yaşındaki Orhan Mızrak adındaki gencin intihar ettiği, Halil İbrahim Bahar adındaki Doktorun 15.01.1971 tarihli Günaydın gazetesine verdiği beyanatta pahallılığın halkı ruh hastası yaptığı ve Türkiye halkının hoşgörüsünün yerini sinirliliğe bıraktığı’na ilişkin yığınlarca haber halkın gündemini işgal etmekte…     

Bundan kırk beş yıl evvellerinde bütün bu acı gerçekler gazete manşetleri ile dile getirilerek o dönemin yöneticileri uyarılmışlardı. Ancak 08.10.1970 tarihli Günaydın Gazetesi’nin haberinden yöneticilerin uyarılardan ders almadıkları anlaşılmaktadır: Gırtlağına kadar borç içindeki İstanbul Belediyesi’nin Hilton Oteli’nde 82 bin liralık ziyafet verdiği, indirimli tarifenin uygulandığı, davetiyesiz 500 kişinin hücumuna uğradığı, tıka basa yemekler ile birlikte 200 şişeyi aşkın viski tüketildiği, izdihamdan kırılan tabaklar ve dökülen yemeklerden bahsedilmekte ve gazete sayfalarında papyon kravatı ile Süleyman Demirel ve eşi Nazmiye Demirel’in boy boy resimleri yer almaktadır.   

“Şimdi geldiğimiz nokta, 45 yıl öncesinden daha vahimdir!”

Gün geçmiyor ki,  yayın kuruluşlarından kadına karşı şiddet olayları, kapkaçlar, mağaza soygunları, gasplar, cinayetler, cinnet getirmeler, intihar haberleri gelmesin. Bir tarafta oluk gibi para harcayan, israf, depdebe ve saltanat içinde yaşayan mutlu azınlık. Diğer tarafta kirasını, elektriğini, suyunu, doğal gazını, çocuğunun okul masraflarını, evinin ekmeğini yetiştiremeyen ekonomik kıskaç altındaki halk… Toplumun gelir düzeyleri arasında büyük uçurumun olduğu şimdiki  şartlar  bundan 45 yıl öncelerine kıyasla çok daha vahim durumda.

Eğitim olanakların dışında kalmış genç kesim derken, zor şartlar altında puan tutturarak kaydını yaptırmış, yurtların zorlukları içinde yaşayan ve cep harçlığını denk düşürmeye çalışan üniversite gençliğini kastetmiyorum. Bilakis, tezgâh başlarında çalışan, lokantalarda komilik yapan, ayakkabı boyayan, simit satan, hamallık yapan, kaderi patronun iki dudağı arasındaki taşeron işçilerini, şehirlerde kasaba ve köylerde işsizlikten boşta gezen ve cep harçlığı olmayan gençleri kastediyorum.

Sonuç:

Ülkemizde vahim bir şekilde artan suçun önlenmesi, bu suçu üreten kaynağın kurutulması ile mümkündür. Gelir yoksunluğu içinde yaşamaya mahkum edilmiş ve bir o kadar da  eğitim olanaklarının dışında kalmış ve kaderlerine terk edilmiş gençler, suça yöneliyorlar ise kusur gençlerin midir?  

İstenildiği kadar ceza hükümlerini ağırlaştırıcı kanununlar çıkartılırsa çıkartılsın, suçu üreten

(Eğitimsizlik) ve (Ekonomik Çöküntü)’nün kaynağı kurutulmadıkça sorunların daha da artarak devam etmesi kaçınılmazdır.

Bundan sonrası için temennim; Eğitim ve ekonomik yetersizlik sorunlarının giderilmesi ve bu sayede başkaca Özgecan’lar için yas tutmaya mahal bırakılmamasıdır.

Yazarın Yazıları