A. Raif ÖZTÜRK
  • 13/03/2016 Son günceleme: 14/03/2016 11:28
  • 6.321

Geçenlerde bir yolculuk dönüşü, notere uğramıştım. İşlerimizin gereği olarak resmi bir evrak gerektiği için, sıra numarası aldım ve bekleme koltuklarına doğru ilerlerken, sempatik ve güler yüzlü noter bey beni oda kapısının aralığından gördü. Ayağa kalkarak, “buyur Raif bey, sizinle ben ilgileneyim” dedi ve odasına davet etti. Yaptıracağım işlemi kendisine anlatınca, “o işlem yarım saat kadar sürer, sizinle bir çay içelim” dedi. Ben “Oooo, o kadar sürecekse, ben yoldan geldiğim için öğle namazımı kılamamıştım. Şu karşı mağazamızda hemen kılıp geleyim” dedim. Noter bey itiraz etti ve arka odada çok müsait bir yer hazırladı, güzel ve yeni bir halı sererek “Buyurunuz, Allah kabul etsin” dedi.

Namazımı edâ ettikten sonra noter beye teşekkür ederken, şöyle bir espri yaptım: “Noter bey, kim bilir, beklide bu güne kadar en garantili namazım burada kıldığım namaz olmuştur.” Deyince, noter bey heyecanla sordu:

-“Hayırdır, sebebini merak ettim?” Ben şöyle devam ettim:

-“Eeee noter bey, sizin nezaretinizde, yani NOTER TASDİKLİ oldu” deyince, gülmeye başladı ve bu esprimin çok hoşuna gittiğini söyledi.

Noterde işim bittikten sonra eve geldiğimde, yaptığım bu espri kafama takıldı. Evet, “bu bir espri gibi gözüküyor ama bu ciddi konuda acaba bir GAF mı yapmıştım” diye düşünmeye başladım.

Diğer namazlarıma ve diğer ibadetlerime acaba kimler nezaret ediyordu? Geçerli ve garantili bir namaz olup olmadığını, acaba kimler tasdik ediyordu? Yaptığım ibadetlerin ve kıldığım namazların, acaba ne kadarı kabul, ne kadarı red edilecekti?...

·        Bunları düşünürken, bir zamanlar okumuş olup, kalbime nakşettiğim ve daha önceki bir yazımda da arz ettiğim şu çok ibretlik kıssa aklıma geldi:

Ünlü bir dokumacı, özene bezene dokuyup sattığı bir kumaş, bir kusur nedeniyle geri getirilir ve iade edilmek istenir. Dokumacı kumaşı alır ve mal bedeli olan parayı iade ederken, gözlerinden birkaç damla yaş süzülür. Bunu gören hassas müşteri:

-“..Niye ağlıyorsunuz? Eğer kumaşı geri verdik diye veya bu paraya ihtiyacın var diye ağlıyorsan, ben vazgeçtim, buyur paranı ver kumaşı” deyince, dokumacı uzatılan parayı kararlı bir şekilde geri iter ve gayet üzgün bir şekilde şöyle devam eder.

-“Hayır efendim, ben kumaşı iade ettiğiniz için veya o para için ağlamıyorum. Evet, kumaşta bir kusur görüldü ve geriye iade edildi. Ben bu kusuru düzeltirim veya tekrar dokurum ve yine satabilirim… Fakat, ..Yâ benim ömür boyu ibadet olarak yaptıklarım Allah’a arz olunduğunda, böyle kusurlar yüzünden geri iade edilirse, benim hâlim nice olur? İşte o ân bunları düşündüm, onun için ağlıyorum. Çünkü; HAYAT, BÖYLE basit BİR KUMAŞ DEĞİL Kİ, ORADA DÜZELTİLSİN veya TEKRAR DOKUNSUN…”

Evet, o dokumacı çok haklıydı, çünkü Dünyada verdiğimiz bütün pozları ve tüm ibadetlerimizi, Âhirette, tüm Peygamberlerin ve tüm dost ve akrabalarımızın karşısında, özellikle de Allah’ın cc nezaretinde ve huzurunda izleyeceğimizi biliyordu! Evet, aslında hepimiz her pozumuzu ve her ibadetimizi, işte bu gerçeğe göre ayarlamak zorundayız…

Şu da bir gerçektir ki; insan için dünya hayatı bir oyundur, yani oyalanma ve bir sınavdır. İnsan bu oyundan ve bu sınavdan, istese de çıkamaz. Sadece oyunda ve sınavda olduğunu unutur. Bu durumda da mutlaka çok ciddi cezalara müstahak olur. Kuluna zulmetmek istemez, Hüdâsı. Herkesin çektiği, kendi cezası.” …

“Zaman âhir zaman, her şey değişti”, deme. Teknoloji ve sanayi bu kadar ilerlemesine ve çağ atlamasına rağmen, hâlâ ÖLÜM hiç değişmedi. Kabir, Haşir, Kıyamet, Mahkeme-i Kübra ve EBEDÎ HAYATA sevkiyat hiç yavaşlamadığı gibi, her gün 350 000 kişiye ulaştı. Siz veya ben de bu sevkiyattan müstesna değiliz. Bugün şu ayaklarımızın altında biten çimen, yarın sizin ve benim üstümüzde bitecek. Şu İstanbul’u yüzlerce defa kabristana boşaltan sevkiyattan, hiç kimse müstesnâ kalmayacak. Üstelik de her birimiz, o uzun yolculuklar için MUTLAKA çok ciddi hazırlıklar yapmak zorundayız. Önemli işler ise asla yarına bırakılamaz…

Tüm insanlığın en doğru sözlüsü olan SAV, Heleke'l MÜSEVVİFÛN” buyuruyor. Yani, “Yarıncılar (Yarın Yaparım Diyenler ) HELÂK OLDU. Onlar pişman olacaklar…”

Necip Fazıl Kısakürek ise zamanımızın lisanıyla şöyle haykırıyor: Hayatı MÜSVEDDE yaşamayınız. Temize çekmeye vaktiniz olmayabilir…  ..“Ya İslam`da erirsin, Ya inkârda çürürsün. Yol Mezarda bitmiyor, Girdiğinde görürsün!...”

Her şeye rağmen ümit vâr olmalıyız. Çünkü yüce Rabbimiz, hasbelbeşer işlediğimiz günahlarımızı af etmek istiyor. Bunun için de bizlere çeşitli fırsatlar tanıyor ve şöyle müjdeler veriyor:

“..Ancak şu var ki (yanlışlarından) dönüş yapıp iman (ve tövbe edenler) edenler, güzel ve makbul işler işleyenler bundan müstesnadır. Allah onların kötülüklerini iyiliklere, günahlarını sevaplara çevirir. Çünkü Allah gafurdur, rahîmdir (çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur). Furkan S., 70. Âyet… Vesselâm.

Yazarın Yazıları