Nimet ER
  • 05/04/2016 Son günceleme: 05/04/2016 09:42
  • 9.159

İnsanların ne dediğinden ne demediğini de anlarız deyip duruyorum ya hani, dahası

Yapıp ettiklerinden bir bakıma yap(a)madıklarını da anlarız diyelim mi?

Sürekli konuşan, bir türlü susmayı beceremediğini 

Öfkesine hakim olamayan, sakin olamadığını

Giden kalamadığını,

Kalan gidemediğini de göstermiştir mesela...

"E ne var bunda?" diyeceksiniz belki. Yok bir şey. 

Her şey bir şeyin karşıtı tabii. Her adım bir iz, her yön yönelinmeyenin aksi elbet.

Kurcaladığım davranışlar değil zaten. 

Bakışlar... 

Birbirimize bakma biçimimiz ve birbirimizi görme biçimimiz, hallerimize nazarımız yani.

Şimdi buraya  benim zihnimde en güzel oturan kelime: tasavvur!

Tanımak, değerlendirmek yakışmıyor demek istediklerime zira. 

Birbirimizin söylemlerinden, yapıp ettiklerinden bir tasavvur geliştiriyor ve tefekkür ediyoruz. Biraz kişinin muhayyile gücüne de bağlı belki. Ama en çok tasavvur,  karşımızdakine tavrımıza bağlı derim.

Rikkat buyurun.

Yazdıklarımı bir yolun bir yere çıkması gibi düşünün lütfen.

Belki hep böyle değildi ama gördüğüm şu ki; kötücül olanların insanı yakalayıp sallandırdığı yerdeyiz.

Her geçen gün olmadığınız bir şeye dönüştüğünüzü siz de hissetmiyor musunuz? Hem de aynı kalarak...

Merhametli biriyseniz merhametsiz olamayacağınızı tasavvur edip sizi merhametinizle kurcalıyorlar mesela. 

Artık erişime açık insanlarız!  Ne yaparsak yapalım bu böyle. İmal edilmiş her görsel bizi inşaa ediyor.

Öyle ki, artık insanın demediğini dedirtme / yapmayacağını yaptırma devrinde değiliz. 

Bizzat kişiliğimiz ve hassasiyetlerimizle imtihan oluyoruz nerdeyse. ( "Gezi" teorik olarak bu mihvalde değerlendirilebilir de mesela / ağaç ve vatan sevgisinin milli zarara dönüştürülmesi gibi vs.)

Güya Sosyoloji ve Tarih okudum. Bir çıkarımda bulunmak kadar zor başka bir coğrafya var mıdır yeryüzünde bilmiyorum. 

Ve her nimetin külfetini de yanında taşıdığı bir çağdayız. 

Ürettiğimiz her şey silaha, sahip olduğumuz her değer üzerine oynanılacak doneye dönüşüyor. 

Son yıllarda aleni bir şekilde  bu toplumun her unsuruyla öyle sıkı oynandı öyle kurcalandı ki çelik olsa kopardı diyebilirim rahatlıkla.

Dönüşen dünyanın değişmeyen insanları değiliz elbette. Yeni dünya düzeninin dizaynında rol alan ile rol biçilen arasında mutlak fark olacaktır. Muntazam bir fark hem de.

(Laf aramızda bayılıyorum bu kelimelere: Nizam, intizam, muntazam...)

Şimdi tek tek hepimizin seçtiği yoldan, bu ülkenin tüm Dünyaya  tutumuna kadar geniş bir yelpazeyi birlikte düşünelim.

Kısır, kabız ve sabit bakışları bir tarafa atarak.

Zaman ve mekâna mıhlı bedendir, insan değil. Bize hareket imkânını tasavvurumuz sunar.

Bir toplumun her ferdini bir çeşit silaha çevirip  ülkesine doğrultmaya başardığınızda rol de biçersiniz don da af buyurun.

"Kendine mukayyet olmak" gibi güpgüzel bir tavsiyemiz var bizim. Tam da bize lazım olan bu işte: Bağ...

Muazzam bir bağ kurmak... (Ağ değil bağ!) 

Kendinle, çevrenle, geçmişinle, toprağınla, dünyayla...

Hala herkes yaptıklarını yapıyor olduğu halde değişiyor ise var bir nedeni. 

Dahası  öfkemizi ve sevgimizi yönetebiliyorduk.

Artık sevgimiz de öfkemiz de yönetilebiliyor!

Eskilerin  "Neylersin?" diye sorma biçimi tam da  buradan başlayarak bile önemini kazanıyor hemen değil mi?

Neylerse güzel eyleyen biz değiliz çünkü.

İnsan yanılır. Yanıldığına hayıflanır filan...

Yanılgılarımızı, doğruları öğrendikçe düzelterek yaşar gideriz bu hayattan.

Şu sıralar sık sık bunun üzerine düşünüyorum.

Her şey hızla değişirken... Hakkında yanıldığım şeyler çoğaldıkça yani...

Hala "salkım hanım" (annem)  "bildiğin yanıldığına yetmiyor" deyip duruyor. 

Haklı! Hep haklıydı...

Kendi cümlelerini düzelte düzelte giden biriyim ben, düşünün. 

Ki her Zaman kendime kızacak bol vakit bulmuşumdur hayıflanmak niyetine.

İnsan yanılır evet, ama aldanmak başka bir şey.

İnsan  aldanıyor da...

Ve yanıldığında değil aldandığında kızıyor en çok.

Aldanmak, elinin ayağının boşalması gibi bir hâl dünyadan biraz...

Aldanmak için inanmak gerekiyor...

İnanmak için sevmek...

Varsın sevdiğimiz yerden incelsin hayat... 

Yazarın Yazıları