A. Raif ÖZTÜRK
  • 09/01/2016 Son günceleme: 09/01/2016 14:46
  • 4.559

Bugün, çok ilginç ve bir o kadar da ibretlik bir olayla söze başlayacağım…

Çok sevdiğim ve billur sesini bir huşû ile dinlediğim, camiimizin İmam Hatibi Muhammet hocam, daha önce imamlık yaptığı camisindeki bir hatırasını bana şöyle anlatmıştı:

-Camiimizin ahşap pencereleri ve kapıları boyatılıyordu. O gün boya ustamız pencereleri bitirmiş ve giderken de bana “hocam, yarın da şu ana kapıyı boyayıp, daha sonra meşrûtaya geçeceğim” dedi. Ben de “çok güzel oluyor, ellerine sağlık, Allah kolaylık versin” gibi ifadeler kullandım. Gece teheccüde kalktığımda masamın üstündeki Cuma hutbesini görünce, birden yarının Cuma olduğunu hatırladım. Oysa boya ustası ana giriş kapısını boyarsa, kalabalık cemaatin bundan zarar göreceği aklıma geldi. Sabah namazı için camiye gider gitmez ilk işim, cami ana giriş kapısının yanındaki ilân tahtasına, büyük harflerle “Sayın boyacı ustam. BUGÜN CUMA OLDUĞUNDAN, BU KAPIYI BOYAMA!!! Boya işine meşrûtadan başla!” yazdım. Cumaya bir saat kala camiye geldiğimde bir de baktım ki ustamız, ana kapıyı boyamış, rötuş atıyordu. Başımı iki ellerimin arasına alarak bağırmaya başladım. “Ustam sen ne yaptın?!” ..cevap; “..kapıyı boyadım hocam, sizinle konuştuk yâ!” “Ama ustam baksana, ben senin gözünün önüne şu koskoca yazıyı yazarak, BU KAPIYI BOYAMA demedim mi? Sen şu koskoca yazıyı görmedin mi?...” ..Bana verdiği cevap maalesef bende, bu hatadan da ve bu hasardan da daha büyük bir yara açtı. Şöyle ki: “Evet gördüm hocam, gördüm de ben o yazıyı Âyet veya Hadîs zannettim. Onun için hiç önemsemedim ve okumadım!”…

Bu ilginç ve ibretlik olay aslında (bu kadar cehaletimize susamışlığımıza rağmen) hem bizlerin Âyet ve Hadislere karşı ne kadar duyarsız olduğumuzu gösteriyor. Hem de; nasıl ki aşırı açlıktan sonra canlılarda bir baygınlık hâli başlar da açlığını hissedemez ve yavaş yavaş ölüm hali başlar ya. Bu âyet ve Hadîs-i Şerîflere olan açlığımızın ve susamışlığımızın, ileri bir safhaya geldiğini ve bunun için bir “manen ölüm baygınlığı” içinde olduğumuzu gösteriyor...

 Ayrıca bizim bir başka gafletimizi de yansıtıyor: Evet, aslında her birimiz bu boyacı ustanın, (az veya çok) bu gâfil durumundayız da bizler de pek farkında değiliz. Âyet ve Hadîslere olan açlığımızı hissedemez olduk. Nasıl mı? Arz edeceğim ve kesinlikle bana hak vereceksiniz.

Evet, bizler de bu “âyet olduğu için okumama” gibi, hafife alma gafletinden daha çok gafletler içindeyiz de farkında bile değiliz. O tahtada yazılan âyetlerden çok daha açık ve bizlere çok daha sempatiyle bakan çoook âyetler var ki, âdeta bizleri kuşatmışlar. Fakat bizler de genellikle onların farkına bile varmıyoruz veya o boyacı gibi hiç ilgilenmiyoruz. Üstelik de o âyetler bizlere, o kapının, o boyacıya yakınlığından çok daha da yakın...

Bu gerçeği anlayabilmek için, önce ÂYET ne demek olduğunu tam anlayalım. Lügatlerde âyet; ilk ifade elbette Kur'an-ı kerimdeki sûreleri meydana getiren cümle veya cümleciklerdir.” ..Fakat esasen; "Açık alâmet, delil, ispat, işaret, ibret, mucize" demektir.

Kur’ânın âyetleri de bizlere Allahı cc anlatıyor. Fakat bu esas anlamdaki âyetlerin tezâhür yeri ise KÂİNÂT kitabıdır. Hatırlayınız: “Allahı cc bize tanıtan, anlatan, ispat eden üç büyük, küllî muarrif (tüm ve genel tanıtıcı ve tarif edici) var. Bunlar; I. Kur’ân kitabı, II. Hz. Muhammed, III. Kâinat kitabı. Evet, Kur’ândaki âyetleri biliyoruz. Kâinat kitabındaki âyetler (yani, açık alâmet, delil, ispat, işaret, ibret, mucize) ise Kâinattaki her şeydir. Yani, meyveler, sebzeler, ağaçlar, kuşlar, evlatlarımız, ay, Güneş, yıldızlar, gece, gündüz, organlarımız, zerre, vs.

Bakınız, İsra Suresi, 12. Âyet: “..Biz, geceyi ve gündüzü birer âyet (delil) olarak yarattık.”… yani, yukarıda arz edildiği gibi, Güneş sistemi, gece ve gündüzün muazzam bir hesap ve gâyeler üzerine hareket etmeleri, Yüce Rabbimizin varlığının, birliğinin, Kudretinin, İlminin, Rahmetinin, Hikmetinin, Azametinin delilleridir, ispatidir, yani âyetidir. Şuarâ S., 8. Âyet: İnne fî zâlike le âyeten, ve mâ kâne ekseruhum mu’minîn. Şüphesiz burada  Allahın varlığına bir âyet (delil) vardır, ama onların çoğu inanmazlar. Bu da âyet içinde bir âyet. (Yani İspat.)

Ancak, elimizdeki bir elmaya, o boyacının tahtaya baktığı gibi bakarsak, o elmadaki âyetlerden de bize olan mesajdan da tamamen gâfil oluruz. Aynı elmaya bilinçli olarak, tefekkür ve Risale-i Nur metoduyla bakarsak, o elma üzerinde, Allahın cc birçok ÂYETLERİNİ (yani varlığının ve kudretinin delillerini) okuyabiliriz. Şöyle ki: “Bu elmanın, tamamen benim ihtiyacım olan (şeker, fosfor, kalsiyum, magnezyum, demir, çinko, selenyum, manganez, asit, glikoz, gıda, bikarbonat iyonları, C ve diğer) vitaminleri ile bu hale getirilmiş olması, ağacın, toprağın, moleküllerin, minerallerin veya akılsız, şuursuz ve cansız atomların işi olamaz. Tesadüfen ise hiç olamaz... Öyleyse bu elma bana, benim ihtiyaçlarımı bilen bir ALÎM’i, beni gören Basîri, tüm atomlara gücü yeten Kadîri, elmaya böylesine şekil veren Musavviri, renklendiren ve süsleyen Müzeyyini, elma neslini çekirdekleriyle muhafaza eden Hafîzi vs. gösteriyor. Yani bana Allahı cc ispat ediyor, anlatıyor, tanıtıyor.” Yani müthiş bir Âyettir...

Bu bakış tekniği ile şimdi de elinize bakınız. Tüm kemikleriyle “altın oran” hesabına göre ve her türlü işimize yarayacak şekilde dizayn edilmiş. Kaslarla, sinirlerle, kan damarlarıyla donatılmış, her parmağımın ucuna da insanlık tarihi boyunca ve şu anda yaşayan, başka hiçbir insanda olmayan bir PARMAK İZİ çizmiş ki her zaman imza yerine geçiyor. Bunlar hiç tesadüf olabilir mi? Öyleyse, birçok Sıfat ve Esmâyı haykırarak bana Allahı cc tanıtıyor ve ispat ediyor. Demek ki çok net ve çok açık bir Âyettir…

Aynı bakış tekniği ile her neye ve nereye bakarsanız bakınız, bu âyetleri, bu ispatları, lisanı hâl ile bu haykırışları, yani bu Âyetleri göreceğiz. Yeter ki yukarıdaki boyacı gibi bakmayalım. O boyacı, âyet diye hafife alarak sadece o mesajı okuyamadı.  Oysa biz çevremizdeki binlerce âyetleri hafife alarak, daha koyu bir gafletle bakıp duruyoruz da bunların farkında bile değiliz. Binlerce tahtayı ve âyetleri görüyoruz, o binlerce mesajları okumuyoruz. İşte bu gafletten kurtulmak için, üzerimize VÂCİP olan “îman ilmini” mutlaka tahsil etmeliyiz.(Nisa,136.) Bunun en kestirme, kısa, zevkli ve en kolay yolu ise mutlaka Risale-i Nur okumaktır…

Yazarın Yazıları