A. Raif ÖZTÜRK
  • 08/10/2014 Son günceleme: 10/08/2014 00:11
  • 6.285

Nefis, kendisine menfaat sağlayanlara meyledecek fıtratta yaratılmıştır.

Yani, nereden menfaati varsa ona meyleder ve onu sever. Bu nedenle de kendisine her zaman sunnî ve fani çok mahbuplar bulur. İnsanın, felâkete en çok düştüğü davranış biçimi belki de budur.

Meselâ; Patronunu sever, beğendiği bir şarkının veya ilâhinin okuyucusunu sever. Tuttuğu takımı veya partiyi sever ve o takımın başarılı oyuncularını sever. Sıhhatine katkıda bulunan Doktorunu sever, iflâs etmek üzereyken kendisine yardım edip kurtaranları sever. Hocalarını, arkadaşlarını, arabasınıeşini, eşyalarını ve işlerini sever. Hatta kendisine hediye verenleri dahi sever. Bu sevgiler ve meyiller, nefsinin fıtratı gereğidir ve gayet normal sayılabilir. Ancak nefis bu fıtrat nedeniyle, fani mahbupları gerektiğinden fazla sevmeye kullanılırsa, işte o zaman en büyük FELÂKET başlar. Şeytan da bu yumuşak karnı veya bu açık noktayı çok iyi bildiğinden, insanları hep bu zayıf noktalarından avlar ve sinsi tuzaklarına çeker. Bizler de maalesef hep bu konuda çok zayıfız, donanımsızız ve çokgâfil davranıyoruz. 

Akıl, vicdan ve Din ise bu konularda doğruyu bulmamız ve gerçekte sevilmeye LÂYIK olanları sevmemiz için ikram edilmiştir.Oysa AKIL Yüce Rabbimizin, her birimize bağışladığı binlerce menfaati nefsimize gösterse, o fıtrî meyil ile öncelikle Yüce Rabbini sevecek,Nefs-i emmâre mertebesinden bir mertebe daha yükselecektir.

Şimdi; Akıl ve vicdanımızı kullanarak TevbeSûresi, 24. Âyetin bu konudaki ikazına bakalım:

De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım ve akrabanız, ter dökerek kazandığınız mallar, kesâda(iflâsa)uğramasından endişe ettiğiniz ticaret, hoşunuza giden konaklar, size Allah'tan ve Resulünden ve O'nun yolunda cihad etmekten (İslâm uğrunda çaba göstermekten, mücadele etmekten) daha sevimli ve önemli ise. . . o halde Allah(azap)emrini gönderinceye kadar bekleyin! Allah öyle fâsıklar güruhunu hidâyet etmez, umduklarına eriştirmez.(Lütfen âyeti tekrar okuyunuz ve başımıza gelenleri, bu âyet ışığında düşününüz.)

  • Peki, bu konu niçin bu kadar çok önemli? Allah c.c. ve Hz. Muhammed SAV, ‘sevgi, muhabbet ve önem verme’ konusunda ikinci plana düşürülmesi, bizleri niçin çok büyük bir cezaya müstahak ediyor?

Saygıdeğer dostlarım. Aslında bu çok önemli sorulara cevap bulduğumuz zaman, hem bizi felâkete sürükleyen gafletimizden kurtulup İlâhî muhabbete kavuşuruz. Hem de İlâhi muhabbetin manevî ve ulvî lezzeti rûhânisine kavuşuruz. Şimdi birlikte bu sorulara cevap bulmaya çalışalım…

Nefsi tarif ederken yukarıda arz etmiştim: Nefis, kendisine menfaat sağlayanlara meyledecek fıtratta yaratılmıştır. Yani nereden menfaati varsa ona meyleder ve onu sever.Bu nedenle de kendisine her zaman sunnî ve fani çok mahbuplar bulur.Oysa bu meyil, kendisine milyarlarca çeşit menfaatler sergileyen Yüce Rabbini bulmak, bilmek ve O’na c.c. muhabbet ve ibadet etmek için verilmiştir. Kendisini HİÇLİKTEN varlığa, varlıkların içinde canlı varlığa ve canlıların içindenbitki veya hayvan değil de İNSAN olarak, insanlar içinde de MÜ’MİN sıfatıyla dünyaya gönderilmesi, acaba az bir menfaat midir?...

Şimdi çok ciddi bir şekilde düşünelim. Siz veya ben, 100 küsur TRİLYON hücreden yaratıldık. Her bir hücremiz milyarlarca ATOM, mineral ve moleküllerden yaratılarak, vücudumuzda bin bir çeşit iş gördürülüyor. Kalp, ciğerler, böbrekler, gözlerv.d. tüm organ,âzâ ve cihazlarımız mükemmel bir şekilde çalıştırılıyor. Her ân milyarlarcası arızalandığından ve öldüğünden, yenileriyle nöbet değiştiriliyor. Yüce Rabbimizin yeryüzüne sergilemiş olduğu milyonlarca rızıklardan, büyük bir iştiha ile yediklerimiz, midemizde bizim haberimiz ve dahlimiz olmadığı halde, bu trilyonlarca muhtaç hücrelerimize sevk ediliyor. Dışarıdan gelen mikrop ve virüslerle, her saniye haberimiz bile olmadan bizlere Rabbimiz tarafından bahşedilen savunma sistemimize, mücadele ettiriliyor. Her bir hücrelerimizin, her bir atomlarındaki düzen, gravitasyon ve ışık hızıyla dönüş, Yüce Rabbimiz tarafından her ân gerçekleştiriliyor. Yüce Rabbimiz bizim ve vücudumuzda bu faaliyetlerin üzerindeki TECELLİSİNİ bir ân çekmiş olsa, toz ve zerreler hâlinde dağılıveririz ve mahvoluruz…

Şimdi soruyorum:

  1. Bize en çok Kim menfaat sağlıyor ve bizim üzerimizde en çok KİMİN HAKKI var?...
  2. Sevgimize, övgümüze, hakkıyla tanımamıza, gerçek sevgi ve muhabbetimize, acaba EN LÂYIK OLAN KİMDİR?...
  3. Sevgi ve muhabbetlerimizi paylaştırırken, Yüce Yaratıcımızı ve “O’na İTAAT EDİN” buyurduğu, habibi Hz. Muhammed’i SAV ihmal etsek veya ikinci plana atsak, yukarıda arz ettiğim Tevbe/24.Âyetingazabına layık olmaz mıyız?...
  4. Bu ihmal nedeniyle bir felâkete düşmemek için, her şeyi bir tarafa bırakıp, öncelikli olarak bu sorunumuzu halletmemiz gerekmiyor mu?...

Bu sorunu halletmek çok da zor değil, fakat tam bir kararlılık ve Kur’ân ışığında ihlâs ile hareket etmemizi gerektiriyor. Asrımızın bir nevi Kur’ân tefsiri olan Risale-i Nurlar, bizlere en kestirme ve en kolay prensipleri vaaz ediyor.

İlk prensip; dünyevi meşru sevdiklerimizi ihmal etmeden, Allah c.c. sevgisini taklidîden, TAHKİKÎYE yükseltmektir. Yani, her baktığımız ve gördüğümüz nimetlerde Allahınc.c. tasarrufunu görebilmeyi, daha açıkçası KÂİNAT KİTABINI OKUMAYI ÖĞRENMEKTİR.

Bu da; bol bol Risale-i Nur eserlerini okumakla ve R. Nur terapilerine, sohbetlerine müdavim olmakla mümkündür. Bu bir iddia değil, milyonlarca tecrübelerle sabittir…Allaha c.c. binlerce şükürler olsun ki, ülkemizin her köşesinde Risale-i Nur sohbet alanları vardır ve herkese açıktır. Rabbim hepinize zihin açıklığı versin, âmin…

Yazarın Yazıları