A. Raif ÖZTÜRK
  • 08/04/2014 Son günceleme: 04/08/2014 00:11
  • 6.070

Çok avantajlı olan mübarek ayları geride bıraktık. Âhir zaman fitnelerine kapılmamamız için, çok önemli konuları birlikte mütalâa etmeye çok ihtiyacımız var. Lütfen konuya odaklanalım:

Yıllar önce Risale-i Nur eğitimi almaya başladıktan sonra, hayata ve olaylara bakışım çok çok değişti. Çünkü Risale-i Nur eserleri, orijinalinden (!), anlayarak ve irdeleyerek okunursa, o kişi pek fazla efor harcamadan Kâinatın lisanını anlamaya başlıyor. Oysa ben okul İngilizcemi yeterli bulmadığım için, hiç üşenmeden, 20 ay özel İngilizce dersleri almıştım. Sadece tek bir lisan için değil, Kâinattaki tüm varlıkların lisanını anlayabilmek için neler feda edilmez ki? Çok değil, sadece bir senecik, kararlılıkla ve anlayarak Risale-i Nurları okumak yetiyor...

Meselâ çok basit bir örnek arz edeyim: Risale-i Nurların tamamını bitirdikten sonra, kasap olan rahmetli dayımı, salam veya sucuk doldururken izlediğimde, bir an tefekkürlere dalıp içimde fırtınaların koptuğunu hisseder olmuştum. Çünkü muayyen bir enerji harcanarak enjekte edilen salam veya sucuk malzemesi, sadece karşılaştığı ambalaj boşluğunu doldurmaktaydı. Yani hiçbir zaman üzüm salkımı gibi, çilek, dut, kavun, elma, mandalina veya domates gibi hayret verici bir şekil aldığı hiç görülmemiştir. Çünkü bunu üreten iradenin (yani dayımın) ilim ve kudreti ancak bu kadara yetmekteydi.

Oysa bir üzüm salkımına Risale-i Nur prensipleriyle baktığımızda;üzüm asmasının kılcal köklerinden, (her nasılsa!) emilerek, yukarı pompalanıp, üzümün sapından enjekte edilen sıvı, sadece karşılaştığı boşluğu doldurmadığı dikkat çekiyor. Her biri özel bir iradeyle, insan ağzına uygun büyüklükte yüzlerceminik ambalaja dönüştürülüyor! Renklendiriliyor, kokulandırılıyor, kendisi için en ideal uzaklıktaki Güneşin ısı ve ışığı ile pişiriliyor. İnsanları o mevsimdeki ihtiyaçlarını karşılayacak terkipte hazırlanıyor. Daha sonraki üzüm neslini devam ettirebilmek için, her birtulumbacığın içine çekirdekler yerleştiriliyor. Bu çekirdekler de ayrıca, yine özel bir iradeyle insanoğlunun çeşitli hastalıklarına devâ ve şifa olacak terkipte hazırlanıyor. Sonra o üzüm asmasının DAL elleriyle, şu âciz insana uzattırılıyor...

İşte sadece şu üzüm salkımı olayına Risale-i Nurları okumadan önce baktığımda, sulamak, gübrelemek, budamak ve birkaç basit işlemle kendiliğinden (!) oluştuğunu zannediyorduk. Daha doğrusu 1957-68’lerdeki lâik Milli Eğitimimiz, bizleri böylesine KISIR bir düşünceye sevk ediyordu. Bu hârika olaylar sanki tesadüfmüş gibi vurgulanmaya çalışılıyordu. Oysa işin aslı hiç de öyle değildi. Bu gerçekleri yeni nesil ve bizler, Risale-i Nurun Kâinata o engin bakış prensipleriyleanlamaya başladık. Allah c.c. BediüzzamanHz.’den, ebeden râzı olsun…

Tefekküre devam edelim: Uzman ve yılların tecrübelerini yaşamış olan dayımın iradesiyle hazırlanmış olan sucuk malzemesi bile, kendi kendine pompalanıp enjekte edilemezken, şu üzüm salkımına, akılsız, cansız ve şuursuz olan o element veya mineraller, nasıl oluyor da kendi kendine emiliyor, tam da gerekli terkipte birleşiyorlar? Sonra nasıl oluyor da metrelerce yüksekliklere pompalanıyor, incecik bir saptan enjekte ediliyor? Ve nasıl oluyor da insan ağzına en uygun şekillerde ambalajlanıyor, renklendiriliyor, kokulandırılıyor ve insanın istifadesine uzatılıyor? Bunlar hiç kendi kendine olabilir mi? Bu harika işler hiç tesadüfe havale edilebilir mi? Bunlar tevhîd çığlıkları değil mi?...

Nazarlarımızı sadece tek bir üzüm asmasına değil, dünya yüzeyindeki milyarlarca üzüm asmalarına çeviriniz. Hatta dünyadaki tüm dut, çilek, elma armut, kiraz, şeftali, portakal, hatta kavun, karpuz, biber, domates v.s. tüm saplı meyveleri ve sebzeleri, birlikte düşününüz.

Hele hele bir de tüm canlıların ve insanların, her birinin göbek kordonlarından enjekte edilerek, gören gözler oluşlarına, ağız, burun, kulak, kalp, böbrek, ak ve karaciğer oluşlarına, el-ayak, hatta tamamen farklı simalar ve parmak izlerine kadar muntazam şekillendirilmelerine ibretle ve tefekkürle bakarak biraz düşününüz. Sınırsız İlmi, Kudreti ve Merhameti sınırsız olan Yüce Allahıc.c. haykırmıyorlar mı? Bu hârikaolaylar veinsanlığın hizmetine koşturulan, sadece şu milyarlarca cins meyve ve sebzelerinSAPLARINDAN ENJEKTE OLAYI bile, O Yüce Yaratıcıyı bizlere TANITMAYA,SEVDİRMEYEve tâzim ile O’NA c.c. SECDE ETTİRMEYE yetmiyor mu?...

  • Bu kordonlar ve saplar O’nun c.c. VÂHİD ve EHAD olduğunu haykırmıyor mu?...Ne kadar da az şükrediyoruz, değil mi?...

Eyy Yüceler yücesi Rabbimiz: Tüm bu nimetleri ve güzellikleri, bizlere ikram ettiğin ve bunları bizlere İDRAK ettirdiğin için sana,nimetlerinin molekülleri ve atomları adedince HAMD ve ŞÜKÜRLER ediyoruz…

N’oluryâ Rabbi; Bizleri aşağıdaki âyetlerinleitab etme!(Azarlama!)

Mülk, 23. Âyet: (Resulüm!) De ki: Sizi yaratan, size işitme duyusu, gözler ve kalpler veren O'dur. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!

A’raf, 10. Â.: Doğrusu biz sizi yeryüzüne yerleştirdik ve orada size geçim vasıtaları verdik. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!...

Secde, 9. Â.:Sonra onu tamamlayıp şekillendirmiş, ona kendi ruhundan üflemiştir. Ve sizin için kulaklar, gözler, kalpler yaratmıştır. Ne kadar az şükrediyorsunuz!...

İbrahim, 34. Â.: O size istediğiniz her şeyden verdi. Allah'ın nimetini sayacak olsanız sayamazsınız. Doğrusu insan çok zalim, çok nankördür!

Ankebut, 66. Â.:Kendilerine verdiklerimize karşı nankörlük etsinler ve sefa sürsünler bakalım! Ama yakında bilecek onlar!...

Bakara, 152. Â.:Öyle ise siz beni(ibadetlerle)anın ki ben de sizi anayım. Bana şükredin; sakın bana nankörlük etmeyin!...

Yazarın Yazıları