Kader GÜR
  • 01/01/1970 Son günceleme: 30/07/2019 19:31
  • 8.182

Toplumumuzun gerçekleri görme olanaklarının kısıtlı olması, bununla birlikte toplumu aydınlatma görevi olan organların bir çok şeyi net olarak ortaya koymaktan kaçınması, kamuoyunu, insanları veya yöneticileri değerlendirmede tamamen kendi ürettiği yöntemlerle baş başa bırakmış.

Bu yöntemler arasında, yeni tanıdığımız bir insanın dünya görüşü ve yaşam biçimi bizim için hep önem arz etmiş. Toplumumuzda; dini yaşama çabası, dini emirleri yerine getirme arzusu içinde olanlar hep saygı görmüş.

Bürokrat, siyasetçi, bilim adamı, iş adamı veya bir başka meslek dalı hep aynı kıstaslar göz önüne alınarak değerlendirmeye tabi tutulmuş. Fakat içinde bulunmuş olduğumuz zamanda, bu duygularla yapılan değerlendirmelerin ne kadar yanlış olduğu, dürüstlüğün, yalansız bir dünyanın sadece dini istismar eden insanların tekelinde olmadığı ortaya çıkmıştır.

Toplum; maneviyata saygı duymayan, yada bir parça da olsa maneviyatla bağlantısı olmayan insanın zaten güvenilir olmadığına kanaat getirip, ortaya çıkan bir olumsuzluğa ses çıkarmazken, dindar olduğu bilinen yada dini kuralları önemseyip kimseye haksızlık yapmamak için gayret gösterenlerin haksızlık yapmasına, kendi çıkarları için yalan konuşmasına tahammül etmiyor. Toplum, bununla da  kalmayıp, insanların dine gösterdiği saygıyı kendisine yöneltip güvenilir olduğu yönünde izlenim oluşturmaya çalıştığı için de kendisini cezalandırıyor. 

Beykoz  maalesef geçmişten günümüze sarkan, rahatlığını söylediği yalanlarla garanti altına almaya çalışan insanların kalıntılarını taşıyor. Hem de kuytu bir köşede, ne yaptığının kimse farkına bile varmıyor. Kayıt dışı yalanlar kurumların yönetildiği kurallar haline gelmiş egemenliğini sürdürüyor.

Zaten yeni iktidarlara, yeni siyasetçilere bu durumlar ayyuka çıktığı zamanlarda ihtiyaç duyuluyor. Liderler de toplumun içine düştüğü bu gibi kaoslardan doğuyor.

Lanet olsun ki, ülke, bu gibi insanlara tek başına iktidara rağmen prim vermiş. Bu zamana kadar ortaya konulan politik tavırlardan da anlaşılacağı üzere, değişiklik olacağı yönünde ümit de kalmamış. Tüm uğraşlarımız AB endeksli olunca doğal olarak enerji de o doğrultuda harcanmış.

Türk toplumu bu gibi insanları her dönemin insanları olarak değerlendiriyor. Yağcılık, yalakalık, yalan, dolan almış başını gidiyor. Dönemin yöneticilerinin başarısının resmen provoke edildiğini üst düzey yöneticiler görmezden geliyor. Ne götürürsem kârdır mantığı bir çok sahtekarlığın üstünü örtüyor.

Biliyorum, “Beykoz’da derin devlet var mı?” adlı yazımda olduğu gibi bu yazıda da benden isim istenecektir. Bu isimlerin kim olduğunu bilmeyecek kadar olan bitenden yoksun insanlar olduğumuzu zannetmiyorum. Sırası gelmişken şunu söylemek istiyorum. Ne ben ne de Dost Beykoz’da olan bir başka isim; ne ispiyoncu, ne de MİT mensubudur. Ben sadece bir yazarın yapması gerektiği kadarını yapıyorum. Bundan sonrasını her şeyden haberdar olup habersizmiş gibi davranan sahtekârlara, iki yüzlü olanlara, Beykoz’da yapılan her hangi bir şeyi kendi ideolojik düşünceleriyle değerlendirip bas bas bağıranlara bırakıyorum.

Bu yazının yorumunu, dışarıdan gelip Beykoz’da at koşturanların değil, Beykoz’u gerçek sevdası gibi benimseyenlerin en iyi şekilde yapacağına inanıyorum.

“Soylu ve fiili bir zarar gelmeyeceği hususunda insanların kendisine güven duyduğu kişi mümindir”(Maide 42)  

Selam ve Sevgi İle…

Yazarın Yazıları