Kader GÜR
  • 01/01/1970 Son günceleme: 01/11/2012 23:11
  • 13.644

25 yıldır ülke gündemini takip eden ve sıkıntılı dönemleri yaşayan bir insan olarak belki de ülkem adına görebileceğim en güzel günleri görüyorum…

28 Şubat sürecinin yaşayan ve getirdiği olumsuzluklarla bizzat mücadele eden bir insan olarak gerçekten 29 Ekim Kutlamaları’ndan son derece haz duydum.

Demokrasiyi kendi hegemonyalarını sürdürmek adına her gün farklı bir şekilde yorumlamak zorunda kalanlar gidişattan memnun olmasa da, yavaş yavaş alışırlar her halde. Ankara’da yapılan 29 Ekim kutlamaları gerçekten devlet disiplinine ve ciddiyetine uygun şekilde yapıldı.
Özellikle kuvvet komutlarının Cumhurbaşkanımız Abdullah Gül’ü selamlamaları beni duygulandırdı…
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu ve MHP Lideri Devlet Bahçeli’nin Cumhurbaşkanımıza karşı sıcak ve samimi tavrı gerçekten devlet içindeki ciddiyeti ortaya koymaya yetiyor. Devlet Bahçeli’nin devletin ciddiyetini koruyan bir siyasi olduğunu bu ülkede bilmeyen yoktur… CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun da ciddi bir devlet adamı görüntüsü vermesi de çok hoşuma gitti.
Ama gel gelelim, CHP’nin alternatif kutlamaları Türkiye’yi gerginliğe sürüklüyor… İki kutuplu siyaset her geçen gün etkinliğini arttırıyor, dolayısıyla bu milletin; ya AK Parti, ya CHP demekten başka şansı kalmıyor… Demokrasi yara alıyor.
AK Parti büyük bir kitle partisi ve çok farklı düşüncelerden insanları içinde barındırmasıyla siyasetin merkezine yerleşti. Türk siyaseti adına, hiç tasvip etmememe rağmen Prof. Dr. Numan Kurtulmuş’un katılımıyla daha da güçlendi. Buna rağmen AK Parti’den memnun olmayan kesimler hala kendini muhafaza ediyor. Bu kesimin alternatif bulamaması ve CHP’nin yarattığı gerginliklerle siyaseti kutuplaştırması seçmeni çaresiz bırakıyor.
28 Şubat Süreci’nde yaşanan kutuplaşmalar Türk halkını AK Parti’ye yönlendirdi. Bugünde 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı Kutlamaları’yla başlayan bölünmüş görüntü halkı ikiye bölme gayreti taşıyor.
29 Ekim ülkemizin bağımsızlığının tescili anlamında en önemli ve anlamlı bayramı.
Bunu fırsata çevirmeye çalışan çok az sayıda bir kesim ve bu alçakça projelere alet olan yüz binlerce insanımız.
Ortak tek noktaları; projeyi hayata geçirmeye çalışanlar iktidarın olanaklarını hedeflerken, alet olan yüz binler Cumhuriyet’in elden gittiğini zannediyor!
Meydanlarda Türk’ün en büyük bayramı olan Cumhuriyet Bayramı Törenlerini siyasi gövde gösterisine çeviren sorumsuz siyasileri, iktidar partisi mensuplarını galiz hakaretlerle taciz eden gelecek kuşakları (!) ibretle seyrettik. Tabi Beykoz’da da bunun yansımalarını gördük. Siyaset kurumuna yakışmayacak hakaretleri duyduk, yaşadık. İlçe genelinde partinin mensubu olan binlerce kişiye “sütü bozuk” demek, “ahlaki değerlerden yoksunlar” ifadelerini kullanmak en hafif tabiriyle siyasi seviyesizlik değil midir?
Bütün bunlar uygulanmaya çalışılan provokasyona hizmet etmekten başka ne işe yarar?
Ya malum ulusal gazetelerin oluşturmaya çalıştığı kaos ortamı.
Foto montajlarla emniyet görevlilerinin 10 yaşındaki çocuğu copla kovaladığı görüntüsünü vermeye çalışmaları nasıl bir plandır! Ya İçişleri Bakanı’nın Ulus’ta meydana gelen protestoları helikopterden seyrettiği imajının verilmeye çalışıldığı fotoğraf. Biliyorsunuz o da fotomontaj çıktı.
Amaç ülkeyi alabildiğine derinlemesine bölmek ve baş aktörleri 28 Şubat’ta olduğu gibi yine medya!
Bu gün başta ODTÜ olmak üzere ülkemizin çeşitli üniversitelerinde başlayan provokasyon girişimleri ve açlık grevleri bu amacı daha da olgunlaştırmaya yönelik yapılan denemelerdir.
Eski tabiriyle kalkışmalardır.
Eline her bayrak alan “Türkiye laiktir laik kalacak” diye feveran ediyorsa bundan devletin laiklik ve cumhuriyetle sorunu var anlamı çıkmalıdır. Ama maalesef bizim ülkemizde bu son derece önemli ifadeler iktidarın değişmesini isteyen statükocu beyinlerin(!) sloganı haline geldi. 
Büyük devlet olmanın yolu demokrasiyi alabildiğine yaşamaktan geçiyor elbette.
Ancak; büyük devlet olmanın bir yolu da devlet ciddiyetine ve saygınlığına yakışacak şekilde önemli günleri idrak edebilmektir!
Yazarın Yazıları