A. Raif ÖZTÜRK
  • 07/03/2016 Son günceleme: 07/03/2016 09:33
  • 4.241

Bugün sizlere, çocukluğundan beri tanıdığım bir iş adamından, çok ibretlik ve okurken boğazınızı düğümleyecek gözlerinizi yaşartacak iki anekdot arz edeceğim.

1998-1999 yıllarıydı. Koalisyonların tutarsızlıkları ve güçsüz hükümetlerin iflâsıyla Ekonomi çökmüş, bankalar batmaya başlamış, o günkü başbakanın kapı kapı dilenmelerine rağmen IMF borç vermeyi kesmiş, esnaf, kobiler, sanayi ve fabrikalar SOS veriyordu. Belediyeler, işçi maaşlarını aylardır ödeyemediği için, caddeler ve sokaklar çöp dağlarına dönmüştü.

Çok yakından tanıdığım bir fabrikatör arkadaşım da işte bu “kısır döngü çarkın” içinde çırpınıyordu. Ülkemizde, o yıllardaki istikrarsızlıklar yüzünden, diğer ülkelerdeki itibarımız da dibe çökmüş olduğundan, bu iş adamı arkadaşım, ihraç ettiği makinelerinin bile bedelini alamaz olmuştu. Bu acı durum özellikle, yarım asırdan beri “yeşil sermaye” dedikleri, inançlı iş çevrelerini kasıp kavuruyordu. Bu nedenle de yatılı Kur’ân Kursları gibi dînî eğitim veren tüm kurumların, 28 Şubat kararlarından yedikleri darbe yetmiyormuş gibi, hayırsever işadamları çok zor durumda olduklarından, bu kurumlara yapılan yardımlar da kesilmişti.

İşte tam bu minval üzereyken, mezkûr işadamı arkadaşım (H.S.Bağdatlı) makam odasında oturmuş, yarınki iş programını yapıyordu. Neredeyse tamamen boşalmış olan çelik kasasındaki parayı saydı. Tamamı 200 Milyon TL idi. (Sakın yanlış anlaşılmasın, o gün TL’mızdan [000 000] altı sıfır atılmamış olduğundan, bu para bu günkü 200 TL değerindeydi.) H.S.B. bey bu parayı eline alarak “..diğer tüm araçlara yakıt alacak para olmadığından, onları seferden men ederim. Bu parayla yarın, sadece bir araca yakıt alarak göreve çıkarırım. Boşta kalan arkadaşlara da fabrikada oyalanıcı işler veririm” diye düşünerek, bir program yapmıştı.  

Tam “mevlâm görelim neyler, neylerse güzel eyler” diye yarınları düşünürken, hayallerini sekreterinin “efendim, sizinle görüşmek isteyen iki misafiriniz var” cümlesi bozdu. Pek düşünmeden “Buyursunlar” dedi HSB bey. Efkâr dağıtmaya da pek ihtiyacı vardı hani…

Gelenler, her fırsatta yardım ettiği Kur’ân Eğitimi Talebe Yurdunun, iki mümtaz hocalarıydı. Saygı, selâm ve kelamdan sonra HSB bey “buyurun sizi dinliyorum” dedi. Hay demez olaydı. O gelenler, kendisinden de daha dertli kimselermiş meğer. Fırına olan borçları çok biriktiğinden, fırından ekmek verilmiyordu. Yüz küsur talebeye ekmek alacak paraları da yoktu. Diğer hayırseverler de zor durumda olduklarından, bugün hep boş dönmüşlerdi. Son ümitleri burasıydı. Âcilen, 200 Milyona (yani bugünkü 200 TL’ya) ihtiyaçları vardı.

Bu çaresizlik karşısında HSB, kasasında son kalan 200 Milyonu aldı. Bir müddet elinde tutarak “Yâ Rabbi, senin yüce kelâmını öğrenmeye ve ezberlemeye çalışan şu günahsız, saf ve temiz kulların, benden daha da zor durumdalarmış. Sen, benim durumumu da görüyor ve biliyorsun” diye düşünerek, paranın tümünü o görevlilere verdi. 

Zaten akşam da olmuştu. Kavacık’taki evine gidemediği zamanlarda kaldığı, fabrikasının üst katındaki odasına çekildi. Geç saatlere kadar bu çaresizliklere, çareler düşündü durdu. İbadetlerinden sonra Yüce Rabbine yöneldi. Âcizliğini itiraf etti ve O’nun cc yardımını niyaz etti. Sabah namazını kıldıktan sonra da çaresizlik içinde, aceleyle fabrikayı dolaştı ve odasına çekildi. Başını ellerinin arasına alarak, “Yâ Rabbi, senden başkasına güvenemiyorum. Yalnız senin yardımını bekliyorum, lütfet Allahım” vs niyazları mırıldanmaya başladı. İki saat kadar sonra telefonu uzun uzun çaldı. “Ben bu çaresizlik içindeyken, acaba başka bir muhtaç mı arıyordu? Ona verecek bir şeyim de yok ki” diye düşünerek, telefonu gecikmeli olarak açtı.

Telefondaki kişi Rusya Türkî Cumhuriyetlerinden, HSB’nın avukatı idi. Selam ve saygıdan sonra: “Efendim, hani filan firmadan, 10 seneden beri alamadığımız 15 000 DOLAR alacağımızı, dün akşam üzeri (yani o 200 liranın verildiği saatten sonra) tahsil ettim. Bu sabah ilk işim, onu size yollamak oldu. O, 15 000 dolar şu anda bankanızdaki hesabınızdadır. Güle güle harcayınız efendim…” ..diyordu...  ALLAHÜ EKBER, sen ne büyüksün yâ Rabbi…

İKİNCİ İLGİNÇ ANEKDOT: Geçenlerde, aynı işadamı arkadaşım HSB’ya, yeni öğrendiğim (Bakara, 261. Â. yani) İNFÂK âyetlerini anlatmıştım. Diğer hayırlar gibi olmadığını (meselâ zekât yoksulun hakkı olduğundan, vermeye mecburuz, bu nedenle artı sevabı bire 10 veya daha fazla olduğunu) anlattım. Fakat, İNFAK bağışlarında ise bire 700 kat sevap verileceğinin, o âyetlerle 7 adet buğday başakları örnekleriyle sabit olduğunu ispat ettim. Neticede de “camimizin hafızlar evinin, restorasyon çalışmaları için, kendisinden 3000 TL İNFAK bağışlamasını” istedim. 

-“Tamam Raif abi, yarın Muhammet hocama göndereceğim” dedi ve iş ve Fuar çalışmaları için ABD’ye gitti. Evet, söz verdiği gibi o 3000 TL infakı o görevliye gönderdi.
İki hafta gibi bir ayrılıktan sonra (03.10.2015’de) ülkemize döndü ve camimizde görüştük, kucaklaştık. Kendisine; “anlat bakalım kardeşim, yolculukların ve çalışmaların nasıl geçti?” dedim. Bana büyük bir heyecanla: “Raif hocam hepsini bırak, sana çok önemli bir haberim var” dedi. Çok merak ettim “buyur, hemen anlat” dedim. Başladı anlatmaya:

-“Bu kez ABD fuarına çok makine götürmüştüm. Yüzlerce fuarlardan da tecrübeliyim ki, Kurban pazarları gibi, fuarın ilk günleri mutlaka keşif ve tanıtımla geçer. Pek alışveriş olmaz. İkinci gün tek tük alışveriş olur. Üçüncü gün makinelerimizin çoğu %20 gibi büyük ıskontolarla satılır. Kalanları da bundan sonraki fuar yerine kargo ederiz... Bu fuarda bu kez  hiç ummadığımız bir bereket ile karşılaştık, şöyle ki. Daha ilk gün bir işadamı geldi, bütün makinelerimizi satın aldı ve başka siparişler bile aldık. Otele dönüp, hâsılatı hesapladığımda, o camimizdeki hafızlar evine, senin sayende bağışladığım 3000 TL İnfâkın, (Kur’ânda belirtildiği gibi) TAM 700 MİSLİ (hatta daha fazla) kâr elde ettiğimizi görünce, beraberimdekileri topladım. Bu İNFAK olayının bereketini, hayretler içinde anlattım…” ..Allahü ekber. Çok ilginç, değil mi? Çok önemli bir hatırlatma:

İNFAK; bu iş adamı gibi, sadece Allah cc rızası için verilir. Başka dünyevî beklentiler asla bulaştırılmamalıdır… Bu hâlis niyetle ve doğru yere verilince; anekdotta da görüldüğü gibi, Allah cc Dünyada da bolca lütfeder… Vesselâm.

Yazarın Yazıları