A. Raif ÖZTÜRK
  • 01/01/1970 Son günceleme: 17/10/2011 00:11
  • 11.934

Geçen hafta Çatalca ve Balıkesir’de mal ve can kaybına sebep olan ve son zamanlarda dünya üzerinde daha sık karşılaşılan hortumlar, acaba bizlere ne mesajlar veriyor?

Öncelikle; “hortum nedir ve nasıl oluşur?” ona bir bakalım:

Hortum, coğrafyanın tarifine göre; kümülüs bulutları ile bağlantılı olarak, silindir şeklinde dönerek gezen bir rüzgâr türüdür. Bu hortum, bulutlardan yere kadar uzanır ve çok büyük yıkıcı bir güce sahip olan bir doğa felaketidir. Hortumlar hakkında bir bilimsel teori (!) ilk olarak 1917 yılında Alfred Wegener tarafından üretilmiştir ve bu teori günümüzde de kabul görmektedir. Bir denizin ya da gölün üzerinde meydana gelen bir hortum, yerden emdiği sular ile bir "Su hortum" da oluşturabiliyor.

Bir hortumun meydana gelmesi çok karmaşıktır ve hâlâ tatmin edici bir bilimsel açıklama ortaya sürülememiş olup, teori niteliğindedir. Ayrıntılara yönelik sorular hâlâ bir cevap bulamamış olmasına rağmen, bir hortum'un mekanik özellikleri iyi tanınmaktadır. Belli şartlar altında dünyanın her yerinde ve her zaman hortumlar oluşabilir. Bir hortumun oluşmasında, ne belli bir zaman ne de belli bir coğrafya sınırı bulunur...

Evet, hortumun tanımlaması şimdilik böyle.

Dikkat edilirse çok net anlaşılıyor ki, bu konuda fizik kanunları iflâs ediyor.

  • Silindir şeklindeki bir hava alanının, yüzlerce beygir gücündeki motorlarla döndürülen bir helikopter pervanesinden bile onlarca kat daha hızlı dönmesi, maalesef teknik olarak izah edilemiyor...

Zaten, teknik olarak izah edilse bile, her fiilin mutlaka bir fâili olması gerekiyor, değil mi? Tüm okulların dilbilgisi derslerindeki temel kural böyle!...

Acaba, bu olaydaki “bu güçlü fail” c.c. niçin nazara verilmiyor?...

Bu önemli GERÇEK, insanlık âleminden niçin gizlenmeye çalışılıyor?...

..Bu ciddi duygularla konumuza devam edelim:

Bir hortumun oluşabilmesi için atmosferin yüksek bölümlerine kadar çıkabilecek konveksiyon olması gerekir:

Atmosferin katlarını zayıflatan, dik olarak göğe çıkan ve yükseldikçe soğuyan hava; atmosferin 1 - 2 kilometre yükseklerine kadar nemli hava bulunması ve bu nemli konveksiyonu başlatacak, güneş ışıklarının yere çarpmasıyla oluşan bir sıcak hava termiği.
Bu tür fırtınaların oluşması için katkıda bulunan diğer bir etken, havada ve bulutlardaki su buharında bulunan ısıdır. Ancak kondensasyon ile etkili hale gelen bu ısı katkısı, hali hazırda var olan ısı ile birlikte bir nemli konveksiyon'u mümkün kılar. Nemli konveksiyon olmadan diğer koşullar, küçük-tromb denilen zararsız hortumlar oluşturabilirler ama eğer bu küçük-tromb'lar nemli konveksiyon termiği ile temasa geçerse bunlar da gerçek bir hortum oluşturabilir. Dünyanın kuzey yarımküresinde oluşan hortumlar, saatin tersi yönde, güney kümede oluşan hortumlar saat yönünde döner. (Gördüğünüz gibi, sadece FİİL anlatılıyor!)

  • Bu dönüşe dikkat edildiğinde ise Dünya eksenine göre hortumlar da “TAVÂF yönü”kuralına göre işliyorlar. Aynen diğer (dünyanın dönüşü, Güneş sisteminin, galaksilerin, nebulaların dönüşündeki sistemler, hatta sarmaşık, asma gül v.s. diğer bitkilerin sarılma yönü) gibi…

Mezosiklon hortumlar:
Mezosiklon hortumların yukarıda anlatılanlara ek özellikleri, iki ayrı yönden gelen rüzgârın birbiri ile kesişmesi; yani yükseğe doğru yönlerinin değişmesi. Bu şartlar altında dönerek yükselen bir rüzgâra sahip olan bir “Süper-hücre” oluşur. Bu Süper-hücre saatlerce sürebilir ve dev dolu taneleri, bardaktan boşanırcasına yağmur ve yukarıdan gelip yere çarpan200 km/saat hızında “düşen-rüzgâr”lar yaratabilir. (!) Böyle bir süper-hücre’nin bir hortum oluşturması olasılığı %10-%20 civarındadır. Yeni doğan bir hortumun, yavaşça aşağıya uzanan ucu henüz yere varmamış olur…

Çeşitli bölgeleri ansızın kasıp kavuran, darmadağın eden hortumların bilimsel izahı, şimdilik böyle yapılıyor. Fakat bu izahı yapanların, kendileri de mutmain değiller. Aynen, “çok büyük bir hız ile dönen yerküremizin dış yüzeyindeki denizlerin, göllerin ve akarsuların, niçin savrulmadığı” halen izah edilemediği gibi. Sadece bir şeyler söylenmiş olunuyor. Bu konudaki ilk bilimsel (!) izah: “..içi su dolu bir kovayı, kendi ekseniniz etrafında çevirdiğinizde, nasıl içindeki su dökülmüyorsa, denizler de işte bu şekilde dökülmüyor” gibi, mantıksız ve fizik kanunlarına ters bir izah idi.

Tutmayınca da, sonraları daha başka-başka şeyler söylenmeye başlandı.

  • İlâhî güç, sürekli gizlenmeye çalışıldığı için, çıkıp merdane “..bunlar, Yüce Yaratıcının, olağan üstü Esmâlarının, Sıfatlarının ve sınırsız Kudretinin tecellileridir”denilemedi.

Elbette bu gerçek Gücün c.c. gizlenmeye çalışılmasının da mantıklı bir izahı var, değil mi?

Bu konuda zamanımızın Bedîsine kulak verelim:

Mesnevî-i Nuriye; 92. Sayfa: “Mâlik-i Hakîkîden Gaflet, nefsin firavunluğuna sebep olur. Evet, taht-ı tasarrufunda (tasarrufunun altında) bulunan bütün eşyanın Mâlik-i Hakîkîsini (Gerçek sahibi olan Allahı) unutan, kendisini kendisine mâlik (sahip ve mutasarrıf) zannederek, hâkimiyet (her istediğini yapabilir) tevehhümünde bulunur. Ve başkaları(nı) da, bilhassa esbâbı (sebepleri, yani tabiat kanunlarını, ağacı, ineği, koyunu, manavı, doktoru, patronunu, ağayı, parayı v.s), kendisine kıyas ile hâkim ve mâlik defterine kaydeder. Ve bu vesileyle, Allahın c.c. mülkünü kendilerine taksim ederek, Ahkâm-ı İlâhiyeye (Allahın c.c. koyduğu hükümlere) karşı muarazaya (hafife alarak karşı gelmeye) ve mübarezeye (çekişmeye, didişmeye, kavgaya ve çatışmaya) başlar…”

Evet; böylelikle kendisine ve çevresindekilere EBEDÎ BİR CEHENNEM hazırlar…  

“Tabiat kanunları”, “yerçekimi”, “gravitasyon”, “mitoz bölünme”, “hücreden canlı oluşması”, “fay hattı”, “câzibe kuvvetleri”, v.s. isimler takılarak, İlâhî Kudret ve yüce yaratıcı ört-bas edilemeye, unutturulmaya ve masum insanlık da uyutturulmaya çalışıldı.Bunun sebebi de, yaratılış gayemize yönelik mükellefiyetlerden kurtulmak, günlerini gün edebilmek için bazı yasaklardan kurtulmak ve yedikleri nanelerin hesabından kurtulmaktı. Pek tabiidir ki bu durum; devekuşunun, avcıdan kurtulmak için koşmak istemediği zaman, başını kuma gömerek beklemesi gibi komik ve abes bir şeydi.

  • SON SÖZ, SÖZLERİN EN GÜZELİNDEN:

Bakara Suresi, 164. Âyet.: “Şüphesiz ki göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün birbiri peşinden gelmesinde, insanlara fayda veren şeylerle yüklü olarak denizde yüzüp giden gemilerde, Allah'ın gökten indirip de ölü haldeki toprağı canlandırdığı suda, (yağmurda) yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgârları ve yer ile gök arasında emre hazır bekleyen bulutları yönlendirmesinde düşünen bir toplum için (Allah'ın varlığını ve birliğini ispatlayan) birçok deliller vardır…”

Ne mutlu bu delilleri, mesajları ve Yüce Yaratıcıyı idrak edip, yaratılış gayesine göre yaşayanlara ve şu dünya hayatındaki SINAVINI gerektiği şekilde verenlere

Yazarın Yazıları